Ömer Özkaya
Yazar
TT

​Ağır dua, ağır istek

Talebe büyük bir hınç ve perişanlık içinde şeyhine, “Şeyhim şu dünyada olup bitenlerin iç yüzünü bana açıklar mısınız? Çıldırmak üzereyim. ABD ne yapıyor, Çin’de neler oluyor? Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta, Tayland’da, Endonezya’da, Malezya’da, Fransa’da, Almanya’da, Suudi Arabistan’da, Mısır’da, Libya’da Türkiye’de, İsrail’de ve özellikle de İngiltere’de olanları bana ne olur anlatın lütfen. Beni bir stratejist olarak yetiştirmek üzere kabul ettiniz. Ayrıca Allah’a ‘her şeyin sırrını, iç yüzünü bana göster’ diye sürekli dua ediyorum” der ve aralarında şu diyalog geçer:
- Her şey göz önünde değil mi? Anlamadığın ne var?
- Hocam anladığım hiçbir şey yok.
- Fakat herkes her şeyi yazıp çiziyor, anlatıyor. Bilim insanları, askerler, diplomatlar, gazeteciler, politikacılar, din adamları, iş insanları, falcılar, finans dehaları ve din adamları. Bu kadar ilim erbabı konuşurken nasıl hiçbir şey anlamazsın!
- Hocam, bu büyük kaosun sırrı nedir?
- Büyük kaos mu? Halbuki seninle Müslüman ve Hıristiyan hacıların hacı oluş süreçlerini izledik. Ganj nehrindeki ibadetlerden, Almanya’daki faşinglere, pop müziğin eşliğinde müthiş bir enerji ile dans edenleri, İngiliz Kraliçesi’ne yapılan sevgi gösterilerini, Papa’nın topladığı kalabalıkları, kabalistleri, faşistleri, komünistleri, liberalleri, her dinden fanatik ve militan dincileri ve görülmesi gereken her şeyi gördük. Ve ben senin her türlü bilgi ile donandığını ve artık stratejist olduğuna hükmederken ve tam diplomanı verecekken, üstelik ‘bir devleti büyük bir liyakatle yönetebilir’ diye de referans olacakken senin panik haline çok üzüldüm.
- Hiçbir şeyi bilmiyorum ve anlayamıyorum hocam. Çıldırmak üzereyim dedim size.
- Halbuki milyarlarca insan ve binlerce her türden uzman, her şeyi muazzam "biliyor" ve hatta bir de olağanüstü "analizler" serdediyorlar. Tam bir ilim okyanusunda değil miyiz?
- Hocam bu ilim okyanusu dediğiniz ortam tam da İtalyan şair Dante’nin cehennemi gibi.
-Sevgili talebem, dünyanın cennet olduğunu kim söyledi? İnsan cennetten kovulmadı mı? Kutsal kitaplar da böyle yazıyor dedin. Konfüçyüs’ü oku, belki biraz terapi etkisi yapar sana. Ya da Ömer Hayyam’ı oku. Hem bilgi dolu şiirler var, hem de bilge şair. Üstelik senin gibi sitemkâr da.
-Kuran’ın ilk emri “oku” ayetini hatırlatıyorsunuz bana hocam.
-Acaba "oku!" emri aslında "anla" emri olarak algılansa nasıl olur? Çünkü ısrarla ve kat'i bir emir olarak “oku” deniyorsa, önünde duran kitabı anla emri sanki daha dominant gibi.
-Sorun da bu hocam. Okuyorum fakat anlamıyorum. Bu büyük kaostan bıktım. Nietzsche gibi intiharı tek çıkar yol olarak görmeye başladım. Nihilist oldum, anarşist oldum.
- Arayış ve anlayış çabanın bu kadar yoğun olması iyi bir olgu sevgili talebem. İstersen biraz tefekkür et. İlahi gerçeklerden en önemlisi "içine bakmak”tır. Allah hiçbir yarattığı, varlığı yazılımsız yaratmamış ve dünyaya getirmemiştir. Ruhuna, gönlüne de müracaat et. Hz. Muhammet Hira dağına niye gidiyordu? Biraz sakinleşince insanın zaten sürekli DNA’nın zinciri gibi sonsuza kadar bu kısır döngünün içinde olduğunu göreceksin. Önce anla! Sonra değişir ve belki değiştirirsin! Fakat her şey aslına rücu eder. O "asl"ın ne olduğunu bilmektedir zaten maharet. Onun için sevgili talebem, kutsal kitapları ve yaratıcının varlıklara söylettiği gerçekleri anla! Anlamadan olmaz.
- Siz "anladınız" mı peki?
- Senin gibi paniklemediğime göre anlamışım demek ki. Bir ara Platon’u oku. Phaidros kitabı önemli mesela. Fakat insan kendini tanrılaştırmak için okumakta genellikle. Onun için kutsal kitaplar insanı anlamaya zorlar. Fakat Ademoğlu hep anlamamak çizgisindedir. Onun için anlasan da geniş kitleler anlamamak ve her şeyi zaten bildiğini düşündüğü için yanlış bilmekte ısrarlı ve inatçı olacaktır. Bu bakımdan sevgili talebem, Hz. İbrahim’i oku mesela, Hz. Yusuf’u, Hz. Musa’yı, peygamberler tarihini oku. İnanılmaz dersler var. Paniğin o zaman son bulacaktır.
-Hocam milyarlarca kitap, milyonlarca bilim adamı varken nasıl bu kadar cahil kalabiliyoruz?
-Tarihteki yakılan yıkılan kütüphanelerin sayısı bilinmiyor. Acaba kütüphaneleri, bilgiye düşman oldukları için mi yakıp yıktılar? O büyük kütüphaneleri yapan millet ve yöneticilerini kütüphaneler güçlü kılmış olsaydı "barbarlar", "cahil ve zorba"lar nasıl onları yakıp yıkabilirlerdi? Acaba kütüphaneleri yakıp yıkanlar Platon’un Phaidros kitabını okuyup da "yazıyı" değil, "söz"ü mü ön plana çıkarmak istiyorlardı? Çünkü o kütüphaneleri yakıp yıkanların da bilim adamları vardır değil mi?
Sevgili talebem, kütüphaneleri yok edenleri kutsayıp aklamadım. Sadece bilim insanlarının ve din adamlarının yanı sıra entelektüellerin, uzmanların ve kısacası Ademoğlu’nun ileri gelenlerinin okumadığını, anlamadığını, doğru bilmediğini ve zaten hep olduğu gibi doğruları eğrittiğini saptadık. Tabii bunu yapmayan, gerçekten doğru kalabilen insanları da anmak borçtur.
-Yani hocam klasik "böyle gelmiş, böyle gider" mottosu doğru mu?
- Ruhunu ve kavlini yani sözünü yitirmiş Ademoğlu için böyle gelmiş ve böyle gitmektedir. O halde ilk soru başta olmak üzere tüm sorularımız yanlıştır sevgili talebem.
- Hocam yani ben eşyanın künhüne vakıf olamayacak mıyım?
- Tarihe bakılırsa eşya, Ademoğlu’nun künhüne vakıf oluyor. Stratejist olmak istiyordun, ne için? Askeri, politik, ekonomik vs parametrelerde devletini ön plana çıkarmak ve korumak için değil mi? Stratejistlerin oluşturduğu paradigmalar ne kadar kabul edilebilir? Bu paradigmalar senin şikayetçi olduğun kaosun yoğunlaştırıcıları değil mi?
- Yani ben kötü bir insan mıyım hocam?
- Bunu ben bilemem. Fakat Ademoğlu ruhunu ve kavlini yani sözünü unuttuysa ve Ademoğlu "kayboldu"ysa hangi strateji ve stratejist onu kurtarabilir?
- Felsefe mi yapacağız hocam?
- Kendimizi bulmak için, kendimizle baş başa kalabilmek gerekir. Fakat bu artık olanaksız. Çünkü kendimiz yok olduk. Yok olan Ademoğlu felsefe de yapamaz. Düşüyoruz sevgili talebem, sonsuzluğa düşüyoruz ve tutunacak dallarımızı da kırıyoruz. Yaratıcıyı doğru tanımamakta ısrar ve inat ediyoruz. Oysa yaratıcı doğru olanın söylenmesini ister değil mi?
- Bilmiyorum hocam!
- Oysa bilmek istiyordun!
İnsan tanrılaşmak istedikçe onu acizleştirecek ne varsa sökün ediyor.