Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Koronaya dair en kötü senaryo henüz gerçekleşmedi

Yaklaşık 100 yıldır, insanlık tarihinde ilk kez savaşlar, salgın hastalıklardan daha az yankı uyandırıyor. Asya’nın en uzak bölgesini tehdit eden bir virüs, ABD ve Avrupa için de aynı tehlikeleri barındırıyor. Koronavirüs orta çıktığında tüm dünyanın gözü Çin’in üzerindeydi, bazıları dışlarken bazıları da empati kurarak bu ülkeye destek verdi. Şimdi işler dramatik bir şekilde değişti, Çin’in salgınla mücadele kapsamında gönderdiği ekipmanları getiren heyet İtalya’ya ulaştı.
Virüs vakalarının yüzde yetmişinin Avrupa’da olacağı kimin aklına gelirdi. Şimdi denilebilir ki salgının merkezine dönüşen Avrupa, artık dünya nazarında yeni bir Çin’dir. Dünyayı bir panik kaplamış olsa da, henüz en kötü senaryo yaşanmamıştır. Maalesef bu bir abartı ya da korku salma amaçlı bir tespit değil acı gerçekliktir. Bugünlerde mübalağa ve sakındırma amaçlı uyarılar, daha sonra aslı çıkmasa dahi, insanları rehavete sürükleyen ve daha kötü bir felakete duçar olmalarını sağlayacak açıklamalardan daha iyidir. Peki, daha kötü senaryonun henüz yaşanmadığını niçin söylüyoruz? Şu ana kadar gerek Çin gerekse İtalya, İran, Güney Kore gibi ülkelerde açıklanan sayılar, toplam nüfus içindeki oranları değerlendirdiğimizde makul bir seviyede görünmektedir. Salgın geçen Aralık ayında ortaya çıkışından bu yana dünya genelinde 135 ülkede görülmüş, 150 bin vaka tespit edilmiş ve salgın sonucu 5700 kişi hayatını kaybetmiştir. Ancak eğer koronavirüs yüzbinlere bulaşır, her gün binlerce kişi hayatını kaybeder ve tıp kuruluşları salgının teşhisi ve tedavisinde yetersiz kalırsa, işte o zaman en korkutucu senaryonun gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
Şu ana kadar dünya genelinden salgınla ilgili gelen haberlerin hiç de iç açıcı olmadığı doğrudur, fakat ‘umut acının rahminden doğar’ diye bir söz vardır, Kovid-19’un ilk Çin’de yayıldığını düşünürsek, herkes 1.5 milyar nüfusu olan bu ülkenin geleceğinden endişe ediyordu, ancak süreç içinde salgının yayılımı büyük ölçüde yavaşlatıldı.
Çin Ulusal Sağlık Örgütü, önceki gün sadece 11 vaka görüldüğünü ve virüs dolayısıyla 13 kişinin öldüğünü açıkladı. Örgüte göre, 80 bin kişiden 65 bini tedavi edilerek taburcu edildi.  Hükümet, Wuhan dışındaki şehirlerdeki risk seviyesini düşürüldüğünü ilan etti.
Wuhan ise hala yüksek riskli bir bölge olarak kabul görüyor. Buna karşılık salgın, yeterli önlemler almayan Avrupa ülkelerinde çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Sanırım şu anda iki ekol söz konusu: birincisi Çin ekolü ki salgın başlar başlamaz en kötü senaryoya hazırlanarak, şehirleri karantinaya aldılar ve insanları güç kullanarak evlerine hapsederek, virüsle mücadelede başarılı bir performans sergilediler.
İkincisi de Avrupa ekolüdür ki öncelikle vatandaşlarının bilinçli davranmasına itimat etti ve ‘bekle gör’ politikası izledi. Salgın yayıldıktan ve vakalar arttıktan sonra ise, önlemden ziyade tedavi amaçlı kararlar aldılar. Sonuç olarak şu ana kadar Çin devletinin yöntemleri başarılı olurken, tıp sektörleri son derece gelişmiş olmasına rağmen Avrupa ülkelerinin yöntemleri başarısız oldu.
Salgını ciddiye almamalarının yanı sıra vatandaşlarının tümünün sağlık sigortasına sahip olmaması da bu başarısızlığın etkenlerinden biriydi. ABD örneğinde görüldüğü gibi, sağlık sigortası olmayan vatandaşlar, hastanelere gitme noktasında mütereddit davrandı. Suudi Arabistan’ın, ilk vakaların görülmesinin ardından Çin örneğine yakın kararlar aldığını söyleyebiliriz. Umre ziyaretlerini askıya aldı, Katif kentini karantinaya alarak giriş ve çıkışları yasakladı. Tüm uçuşları durdurarak hava sahasını kapattı. Eğer Suudi Arabistan bu zor kararları alırken tereddüt etseydi, durumu şu andakinden çok farklı olabilirdi. Nitekim benzeri bölge ülkelerinde yaşananlar bu gerçeği doğruluyor.