Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Kur’an Arapça değil, insanca anlamalı!

Kur’an, Allah’ın insanlığa hidayet rehberi ve kalplere şifa olması için yolladığı bir metindir. Kur’an’ın hidayet rehberi ve kalplere şifa işlevini yerine getirmesi için insanların canlı bir hayata ve gerçek anlamda işlevsel olan bir akla sahip olmaları gerekmektedir. Atalet içinde yaşayan ve akıllarını dumura uğratanların Kur’an’ı anlamaları mümkün değildir.
İnsanların Kur’an’ı anlamak istemeleri ve Kur’an’ı kendi hayatları için anlamlı bir kaynak haline getirme isteği, çok değerli bir talep ve arzudur. Kur’an’ı anlamanın yolu, Arapça öğrenmeye başlamak, meal okumak veya herhangi bir tefsirin ciltleri arasında kaybolmak değildir.  Kur’an’ı anlamanın yolu Arapçadan değil akılcayı ve hayatçayı bilmeden geçmektedir. Kur’an, akıl ve hayat ışğında anlaşılmayı istemektedir.
Kur’an’ı anlamak, düşünceyi ve aklı kullanmayı bilmekten geçmektedir. İnsanlar akletme ve düşünme yeteneklerini geliştirerek Kur’an anlama kapasitelerini genişletmeli ve derinleştirmelidirler. Akıl düşmanlığı yaparak Kur’an’ı idrak etmenin yolunu kesmek, aslında akılla birlikte Kur’an’a düşmanlık anlamına gelmektedir.
Bireyin Kur’an’ın kişisel hayatında ne anlama geldiğine odaklanması. Kur’an tecrübesinde en önemli soruyu oluşturmaktadır,  Kur’an’ın kişinin tecrübesi ve bağlamıyla bütünleşmesi gerekmektedir. Kur’an’ın canlı bir tecrübe ve bağlamda ne anlama geldiğini keşfetmeden anlamak ve anlamlandırmak mümkün değildir.
Kur’an’ı anlama, bir keşif ve arayıştır. Kur’an’ın anlamı, tek seferde bulunacak bir şey değildir. Kişi, olabildiğince Kur’an ayetlerinden çoklu anlamlara ulaşmayı, bir keşif ve mücadele süreci olarak anlamalıdır. Keşif ve mücadele olmadan Kur’an’ın anlamının, sadece geçmiş çağlara ait tefsirlerde ve meallerde bulunacağını sanmak büyük bir yanılgıdır. Kur’an’ın anlamını bugünde ve insanların hayatlarında ne anlama geldiğini bulmak önemlidir.
Kur’an, bütün insanlara büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Herkes, aklıyla kendine özgü bir Kur’an anlayışına yani fehmine ulaşmalıdır. Kur’an’ın fehmine ulaşmak için Kur’an’ın hayatla ve akılla yorumlanması, canlandırılması ve üretilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle herkes, kendi hayatıyla Kur’an ışığında kendi tefsirini yazmak sorumluluğuyla ve meydan okumasıyla yüz yüzedir. Rahmet Peygamberi için Yürüyen Kur’an nitelemesi yapılmaktadır.  Herkesin yürüyen ve yaşayan Kur’an olma sorumluluğu vardır.
İslam, kaynak olarak Kur’an’ı esas almaktadır. Kur’an’ın İslam’ın kaynağı olduğu gerçeğinin iyi kavranması önem taşımaktadır. Kur’an dışında sahte kaynakların ihdas edilmesi, alternatif dinlerin, yolların ve kurguların icat edilmesine yol açmaktadır. İslam’ın Kur’an’la temellenerek anlaşılması, aynı zamanda Kur’an’ın hayat kaynağı olduğu anlamına da gelmektedir. Kur’an’ın hayat kaynağı olma işlevini yerine getirmesi için aklın, kalbin ve tecrübenin birlikte Kur’an’la ilişkilendirilmesi gerekmektedir.
Kur’an, insanlardan kendisinin yüzünden okunmasını istememektedir. Kur’an, insanları kendi metnine bir okyanusa dalar gibi dalmalarını, ayetlerin derinliğinde farklı anlam ve idrak dünyalarını keşfetmelerini istemektedir. Kur’an, farklı anlam, idrak ve akıl dünyalarının keşfedilmesi için çalışılması ve çaba gösterilmesi gereken bir hidayet kaynağıdır.
Kur’an, manaları sadece bir gruba mahsus olan bir kült kitabı değldir. Kur’an herkesin kendisinden gizemler anlamlar çıkardığı bir bilinmezlikler ve batınilik kitabı da değildir. Kur’an,  belirli bir mezhebin görüşlerini onaylattığı veya her türlü bilimsel keşfin işaretinin bulunduğu bir bilim ve mezhep kitabı da değildir. Kur’an, insana Allah’a ahlakla, adaletle ve akılla kul olmanın yolunu gösteren bir kitaptır. Allah’a akıl, ahlak ve adalet olmadan kul olmak mümkün değildir. Kur’an’ın ahlakla, adaletle ve akılla ilişkisi koparılmadan idrak edilmesi gerekmektedir.
Tarih, bütün insani durumları ve yaşantıları kendisinde barındırmaktadır. İnsani durumlar ve tarih, sürekli olarak değişmekte ve ilerlemektedir. Allah, insani durumlar bağlamında ve tarih içinde insanlığa seslenmektedir. Allah’ın insanlığa tarihsel durumlar içinde seslenmesinin amacı, kişinin akla, adalete ve ahlaka dayalı bir insani kulluk duruşuna sahip olması içindir.
Günümüzün en önemli sorusu şudur: Kur’an, ahlak, adalet ve akıl açısından bugün nasıl bir insani hayata sahip olmamızı istemektedir? Geçmiş durumları ve yaşantıları Kur’an’a yükleyerek günümüze taşımak, hem Kur’an’ın, hem insanın inkarı ve işlevsizleştirilmesi anlamına gelmektedir.
Kur’an, bütün insanlara hitap eden bir kitaptır. Bütün insanlığa hitap eden Kur’an’ın insanca anlaşılması ve yaşanması gerekmektedir. Kadın ve erkek arasında ayırımcılık yapmayan, kadın ve erkeğin eşit olduğunu benimseyen, kadın ve erkeğin ahlak, akıl, özgürlük  ve adalet açısından  bütün hak ve özgürlüklere sahip olduğunu kabul eden bir bakış açısına ihtiyaç vardır.
Fanatizm, cinsiyetçilik, ırkçılık, kabilecilik, mezhepçilik, dinbazlık, milliyetçilik, cemaatçilik ve  her türlü  insan düşmanlığı, Kur’an tarafından reddedilmiştir ve Kur’an’ın anlaşılmasının önünde engel oluşturmaktadır. Kur’an’ı insanca anlamak ve yaşamak, hepimize yüklenen bir sorumluluk olduğu gibi hepimizin önünde duran en önemli meydan okumadır.