Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Henry Kissinger’ın hatırlanmasının nedeni

1982 kışında, “ABD ve 1973 Arap-İsrail Savaşı Krizi” başlıklı doktora tezini bitirmek üzere olan bir öğrenciydim. Kriz sırasında Başkan Richard Nixon Watergate Skandalı ile meşgul olduğu için Henry Kissinger, bu krizde ABD liderliğinin merkezi bir karakteri haline gelmişti. Doktora tezim bu konuyla ilgili olduğu için de Henry Kissinger ile bir öğrencilik anım vardır. Bu tür çalışmalarda gerekli ciddiyet gereğince ünlü yazıları ve ilk anı kitabı “White House Years”da (Beyaz Ev Yılları) anlattıklara aracılığıyla Kissinger’ın izini takip ettim. Doktora öğrencisi tezini hazırlarken yayınlananları takip etmelidir. Daha yayınlanmamış kaynaklara ulaşmak için de bilgi özgürlüğü yasasından yardım almalıdır. 1982 yılının başlarında Time dergisi, Kissinger’ın Ortadoğu krizinin merkezinde yer aldığı bir sonraki anı kitabı “Years of Upheaval”ın (Karışıklık Yılları) bazı bölümlerini yayınlamıştı. Tezimi tamamlamak ve Mısır’a dönmek konusunda acele ettiğim için Kissinger’ın ofisine başvurarak kitabın bir nüshasını bana göndermelerini talep ettim. Kitabın matbaada olduğu ve birinci baskısı tamamlanır tamamlanmaz bir nüshasının bana gönderileceği karşılığını aldım. Nitekim böyle de oldu. Parasını ödemeden kitaba sahip oldum. Bu kitap, tezimde hala belirsiz olan noktaların yanı sıra benim ve tez danışmanım arasında değerlendirmeden kaynaklanan anlaşmazlığa da ışık tuttu.
Kitap bu anlaşmazlığı derinleştirmiş olsa da bu tür durumlarda adet olduğu üzere sonunda iki tarafı da memnun edecek bir formüle ulaştık. Ancak Kissinger’ın kendisi, Harvard Üniversitesi’nde ders verdiği öğrencileri veya uluslararası ilişkiler hakkındaki zengin yazı ve düşüncelerinin eğittiği kişiler açısından olsun ABD politika, diplomasi ve düşünce tarihinde merkezi bir figür olarak etkili olmaya devam etmektedir. Henry Kissinger şu anda 96 yaşında olmasına rağmen ABD’lilerin ciddi kriz anlarında, ABD’nin dünyayı izleyip kendine bir pozisyon çizmeye çalıştığı tarihi dönüm noktalarında görüşlerini en çok bilmek istedikleri kişi olmayı sürdürmektedir.
İçinde bulunduğumuz bu dönemde, hatırlanan doğrudan Kissinger’ın kendisi değil uluslararası ilişkilerdeki realist okuldur. Bu, daha korona pandemisinden önce Harvardlı siyaset bilimci Graham Allison’ın “Thukydides Tuzağı” adını verdiği modelden bahsetmesiyle başlamıştı. Realist okulun ilk mensubu olan Thukydides, Atina ile Sparta arasında 30 yıl süren Peloponnessos Savaşlarını kayda geçiren bir çalışmanın sahibidir. Ona göre savaşın nedeni, Atina’nın gücünün artıp yükselmesinin dengelerde, Sparta’nın savaş ile düzeltmeye çalıştığı bir dengesizliğe yol açmasıdır. Bu güç dengesi, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir kez daha hayata döndürülen “realist politika” okulunun önemli bir parçası olmaya devam etti. İçinde bulunduğumuz korona salgını krizinde yeniden hatırlananlar arasında Machiavelli ve realist politikaya ilişkin yazıları da vardı.
Bu bağlamda, Barry Gwen’ın 9 Mayıs’ta New York Times gazetesinde “Söyleyecek çok şeyi olan bir neslin dış politikasını şekillendiren kitap” hakkında yayınladığı yazı bir tesadüf değildir. Gwen’ın atıfta bulunduğu kitap, realist okulun öncülerinden Hans Morgenthau’nun 1948 yılında yayınlanan “Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace” (Uluslararası Politika: İktidar ve Barış için Mücadele) adlı kitabıdır. Gwen kitap hakkında şöyle diyor: “Bu, bir kez daha değişken bir dünyada pozisyonunu açıklığa kavuşturmaya çalışan çağdaş ABD’ye sunduğu dersleri okumak için geri dönülmesi gereken bir kitaptır”.
Haziran  ayının başında da Michael Hirsh’ın Dış Politika dergisinde bir yazısı yayınlandı. Hirsh’e göre, “Neomuhafazakar okul öldü. Uluslararası liberalizm de güvenirliğini kaybetti. Belki de geçen yüzyılın büyük gerçekçi fikirlerine dönmenin vakti geldi”.
Bu çerçevede, Kissinger’ın güç dengesi düşüncesine yaptığı “askeri dengeyi” aşıp dengeyi ya da “Equilibrium”u sağlamak şeklindeki katkı çok önemlidir. Buna göre, özellikle bir devletin çıkarlarını gerçekleştirmesini içeren nükleer bir denge söz konusu olduğunda dengeyi sağlamak oldukça karmaşık bir süreçtir. Denge, dikkatli bir caydırıcılık süreciyle savaşa girmeden sağlanmaya çalışılmalıdır.
Kissinger bu fikirlere tarihe dikkatli bir şekilde daldığı, Napolyon savaşları ve 19’uncu yüzyıl üzerindeki etkileri hakkındaki doktora tezinde ulaşmıştır. Bu doktara tezini daha sonra “A World Restored” (Restore Edilmiş Bir Dünya) adı altında kitaplaştıran Kissinger, Napolyon Bonapart’ın yenilgiye uğratıldığı 1815 yılından Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği 1914 yılına kadar İngiltere’nin diplomasi ve politika aracılığıyla Avrupa barışını korumayı başardığını belirtir.
Bu yazıda, realist güç veya okulu ile farklı dallarını açıklamak gibi bir niyetimiz yok çünkü akademik bir yazı değil. Maksat, koronavirüs salgını krizi ile uluslararası politikada ortaya çıkardıklarını realist bir biçimde ele almaktır. Korona krizi bir yandan Çin’in gücünü diğer yandan da küreselleşme ve üretim zincirleri ışığında dünyanın yapısını meydana çıkardı. Kriz dönemi ayrıca gerçekleştirilen teknolojik sıçramaları ve ABD’nin gücündeki göreceli gerilemeyi de ortaya çıkardı.
Kriz bundan daha fazlasını da açığa çıkardı. Ama çeşitli düşünce ve araştırma merkezleri aracılığıyla stratejik düşünce alanında aktif olan ABD’nin mevcut krizi ile nasıl yüzleştiğini ifade etmesi gerekiyordu.
Bu noktada tabi ki bütün sorumluluğu, Başkan Donald Trump’a yükleyenler de oldu. Bu kişilere göre Trump ABD’yi geleneksel müttefiklerinden uzaklaştırdı. Çin’e karşı düşmanca bir politika yürütürken Rusya’ya karşı uzlaşmacı bir tutum benimsedi hatta G7 üyesi olması çağrısında bulundu. Dış politika yaklaşımı, gerek Ortadoğu gerekse de Avrupa’da çözümü olmayan küresel sorunlardan uzaklaşan bir tür “gizlenme” ya da “geri çekilme”ye dayanıyordu. Bu yaklaşımın karşısında, kriz ile mücadelede uluslararası işbirliğinin önemine odaklanan idealist yaklaşım yer alıyor. Bu yaklaşıma göre, tüm insanlığı tehdit eden tehditler var oldukça, ki küresel ısınma gibi uluslararası kolektif güvenliği tehdit eden başka sorunlar da var, çok taraflı bir diplomasi yürütülmelidir.
Thukydides’ten Kissinger’a realist metot – Graham Allison’un kitapları aracılığıyla- Avrupa ve Rusya’ya paylarını verdikten sonra nüfuz bölgelerini esas olarak ABD ile Çin arasında paylaştırmak için bir tür küresel diplomasiye gereksinim olduğunu önermektedir. Elbette ve her zaman olduğu gibi farklı okullardan öneriler de var. Bunların arasında en dikkat çekeni, 1977 yılında “Güç ve Karşılıklı Bağımlılık” kitabında, karşılıklı bağımlılığın ilişkilerde maksimum boyuta ulaşması durumunda savaşı engelleyip, ABD-Kanada, AB’nin kuruluşundan sonra Almanya- Fransa ilişkilerinde olduğu gibi savaşı imkansız hale getireceğini düşünen Joseph Nye’dır. Fakat karşılıklı bağımlılığın kendisi, içindeki ilişkilerin iç güç dengesine tabi olmasını engellemez. Sert askeri ve ekonomik güçten ziyade yumuşak güce dayanır. Bu güç aracılığıyla ABD, başta dili yani İngilizce olmak üzere sanatını, hatta farklı lezzetlerinden oluşan yemeklerini ve kültürünü bütün dünyaya başarılı bir biçimde pazarladı. Bu kriz döneminde yeniden hatırlanan Kissinger’ın kendisi değil dünya tarihinin kritik bir anında benimsediği ve uyguladığı fikirleridir. Kissinger’ın kendisi bu kriz döneminde, Joseph Nye’nın mantığına benzer bir mantığa dayanan ve uluslararası işbirliği çağrısında bulunan bir yazı kaleme aldı. Yine de bu benzerliğin nedeni, farklı analiz seviyeleri arasında geçiş yaparken yaşanabilecek çakışmalar, küreselleşme, güç, karşılıklı tehdit ve dünyaya yönelik büyük tehditlerin çağa, zamana ve teknolojiye uygun yeni bir düşünme biçimine duyduğu ihtiyaç olabilir.