Abdurrahman Şalkam
TT

Savaşlar ve hayali birlikler arasındaki Araplar

Başa gelen musibetlerde birtakım faydalar vardır. Çoğu zaman bunun aksi de doğrudur. Korona salgını dolayısıyla evlere kapandığımız günlerde felsefe ve tarih kitapları okumak için yeterince vakit, sükûnet ve yalnızlık bulduk. Teknolojinin bize -aradan geçen uzun yıllar sonra artık gözleri zayıflamış olan biz yaşlılara- sunmuş olduğu en büyük imkanlardan biri de okunmuş kitaplardır. Sessizce ve yalnız yattığın yerden kulakların sanki gözlerinin yerine geçiyor ve kitabı dinliyorsun.
Siyasi ve askeri kişilikleri, tarihçileri ve aydınları kaydeden bir Iraklı tarihçi, monarşiden Abdülkerim Kasım, Abdüsselam ve Abdurrahman dönemlerine uzanıyor ve Ahmed Hasan Bekr ile Saddam Hüseyin arasındaki Baas Partisi dönemine kadar Irak tarihini anlatıyor.
Mısır Devrim Komutanlığı Konseyi üyelerinin anılarının çoğunu okudum ve Abdünnasır dönemindeki isimlerin uzun kayıtlarını izledim: Devrim Komutanlığı Konseyi, Hür Subaylar Hareketi, politikacılar, güvenlik görevlileri, diplomatlar ve Maşrık’tan Mağrib’e Arap siyasi liderlerinin tarihi. Yunanistan'dan bu yana felsefe, özellikle Avrupalılar başta olmak üzere insan aklını Rönesans ve Aydınlanmaya sevk etti.
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle ​​Arap ülkeleri üzerindeki yabancı hegemonyasının azalmasını ve İngiliz himayesi altında Irak Krallığı’nın kurulmasını bağımsızlık izledi ve sonra kraliyet ve cumhuriyet rejimleri kuruldu. Ardından bir dizi Arap ülkesinde askeri darbeler gerçekleşti. Bazı ülkelerde, Suriye Cumhuriyeti'nde doğan Arap Sosyalist Baas Partisi tarafından sunulan ‘Arap birliği’ talebinde bulunan sesler ve sloganlar yükseldi. Mısır-Suriye birliği bu sloganların ilk somutlaşmış haliydi. Fakat nihayeti oldukça hızlı oldu. Bu birliğin kurulmasını motive eden güdülere ve takip edilen yönteme göz attığımız zaman bu sona şaşırmamak gerekir. Gece vakti uçağa binen bir grup Suriyeli, Suriye Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı'nın bilgisi olmaksızın Kahire’ye giderek Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’a bu fikri sunuyor. Kurulan ilk birlik çöktü ve slogan zaman zaman solmakla birlikte bazen yeniden yükseldi.
Sosyalist Baas Partisi, Suriye ve Irak kanatlarıyla birlikte her iki ülkede de iktidara ulaşmayı başardı ve kısa bir zaman içerisinde aralarında bir düşmanlık başladı. Hafız Esed ve Ahmed Hasan Bekr yakınlaştı ve birlik için düzenlemelere başladılar. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Saddam Hüseyin, bu projedeki en büyük kaybeden olacağını hissetti ve Bekr’i devirerek Irak Baas Partisi liderleri arasındaki dostlarını tasfiye etti. İki ülke arasındaki düşmanlık ateşi alevlendi ve Suriye rejiminin Irak savaşı sırasında İran’ın yanında yer almasıyla sonuçlandı.
Mısır, Suriye ve Libya arasındaki birlik projesinden, Tunus ve Fas-Libya birliğine kadar ‘Arap birlik’ projeleri dur durak bilmedi. Her ne kadar birleşme sesleri azalsa da daha gerçekçi olan bölgesel topluluk kurma yönündeki sesler yükseldi. Hükümet sistemlerinin ve toplumsal dokularının benzerliği sebebiyle başarılı olmaya en ehil olan topluluk Körfez İşbirliği Konseyi pratikte olumlu neticeler aldı. Sonrasında Mağrip Birliği ve ardından Arap İşbirliği Konseyi kuruldu. Körfez İşbirliği Konseyi, Katar’la yaşanan anlaşmazlıklardan ötürü sorunlar yaşadı. Mağrip Birliği, Cezayir ve Fas arasındaki kronik anlaşmazlık ve ülkelerindeki hükümet sistemlerinin farklı doğası nedeniyle zaten ölü doğmuştu. Mısır, Irak, Yemen ve Ürdün'ü içeren Arap Birliği, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'e yönelik saldırısıyla parçaladığı hayali bir sayfada birkaç gün yaşadı.
Merhum Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba “ilim, mücadele ve vatanseverlik” üzerine kurulmuş bir politik okuldu. Muammer Kaddafi 1972'de Tunus'a gitti ve başkentte iki ülke arasında birlik kurulması çağrısında bulundu. Burgiba hasta yatağından kalktı ve onun konuşma yaptığı salona giderek Tunus, Libya, Arap ve uluslararası durum hakkında uzun ve kapsamlı bir konuşma yaptı. Burgiba’nın istediği dört milyonluk nüfusa bir buçuk milyon daha eklemek değil, eğitim ve teknoloji ile zihinler inşa etmekti. Halklar ve ülkeler arasındaki işbirliği ve entegrasyon, hiçbir zaman eskimeyen bir meseledir. Araplar, en önemlileri tarih, dil ve din başta olmak üzere bazı Latin Amerika ülkelerinde görmediğimiz bir dizi amille bir araya geliyorlar. Bu faktörleri ideolojik olarak kullanmaya çalışanlar oldu fakat başaramadılar. Geçmişte, bazı liderler silah kuvvetiyle çevrelerini kontrol altına almaya çalıştılar. Bonaparte ve Hitler bunun iki örneğidir. Fakat her iki proje de başarısız oldu. Burgiba’nın dediği gibi akıl hükümran olduğu zaman Avrupalı ülkeler herhangi bir güç, entegrasyon veya ideoloji olmadan barışçıl bir birliği ulaştılar. Diğer ülkelerdeki askeri veya ideolojik müdahaleler, ismi ve sloganı ne olursa olsun nafile bir kavgadan başka bir şey değildir.
Maalesef ne kendi başarısızlık tecrübelerimizi ne de diğerlerinin başarılarını derinlemesine incelemedik. Birliklerden Irak'ın Kuveyt'i kanlı istilasına kadar Arap bölgesel grupları kurulamadı. Ülkeler arasındaki ilişkiler için gerçek ve pratik formüller vardır. Sağlık, eğitim ve yatırım alanlarında güvene ve işbirliğine dayalı iyi komşuluk ilişkileri ve diğer ülkelerin içişlerine karışmama bunların başında gelir.