Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Abu Dabi ve Tel Aviv: Gerçekler acıdır

Katar; Hamas, Hizbullah, Husiler ve Nusra Cephesi’ni gizlice finanse ediyor ve bu açığa çıktığında bunu bir egemenlik meselesi olarak değerlendiriyor. Türkiye ise Libya, Irak ve Suriye'de uluslararası hukuku ihlal ediyor ve Yunan kıta sahanlığına giriyor, fakat bunu bir egemenlik meselesi olarak görüyor. İran dört Arap başkentinde arbede çıkarıyor ve egemenlik meselesini öne sürerek bunu gerekçelendirmeye çalışıyor.
BAE'nin İsrail ile ilişkisinde ‘bunun bir hak ve egemenlik meselesi olmadığını’ göstermek isteyen kişiler var. BAE nasıl olur da onlara müracaat etmeden böyle bir adım atabilir! Bu durum bir dizi önemli soruyu da beraberinde getiriyor.
Bir ülke, diğer herhangi bir ülkeyi kendi kararlarını alma ve almama konusunda zorlayabilir mi? Bana göre cevap, bu kararların ne olduğuna bağlıdır. Alınan bu karaların diğer ülkelere olumsuz yansımaları var mı ya da ulusal güvenliklerine dokunuyor mu ona bakmak gerekir. Dolayısıyla soruyu şöyle formüle edebiliriz: BAE’nin kararı İsrail-Filistin çatışmasının seyrini değiştirecek mi?
Açıkçası BAE’nin İsrail ile normal ilişkiler kurmaması, Filistin meselesinin geleceğini ve karmaşıklığını etkilemedi ve etkilemeyecektir de. Bununla birlikte Abu Dabi ve Tel Aviv’in diplomatik ilişkiler kurması da İsraillilere herhangi bir ek avantaj sağlamayacaktır. Filistin meselenin halihazırda en kötü zamanını yaşadığını kimse duymak ve itiraf etmek istemiyor. Meselenin bu raddeye gelmesinin sebebi BAE’nin İsrail ile kurmuş olduğu ilişkiler değil, bilakis artık aşılmaz hale gelen karmaşıklıklar ve her geçen yıl daha da kötüleşen siyasi ve ekonomik koşullardır.
Bölgedeki çıkmaz ve ikilem değiştirilemeyecek bir gerçeklik haline gelen İsrail ile ilgili değildir. Gerçek çıkmaz, sloganların halen mantığın yerini alması ve popülizme yaslanmanın gerçeklerle yüzleşmekten çok daha kolay olmasıdır. Katar 25 yıl önce İsrail ile ilişkilerini normalleştirme yoluna girdi fakat bunda başarısız oldu. Çünkü komşularıyla ilişki kurmaktan ziyade onlarla savaşmak istiyordu. İran’ın Filistin davasını kendi lehine sömürmeye devam etmesi şaşırtıcı değil. BAE topraklarını işgal edenin İsrail değil de İran olduğunu söylemek bunun için yeterlidir. Türkiye 1949'dan beri Tel Aviv ile ilişkileri olmasına rağmen büyükelçisini BAE'den çekmek istiyor. Aynı zamanda Türkiye, İsrail ile ekonomik ilişkileri olan en büyük Müslüman ülkedir. Bu üç ülkenin Filistin davasını öne sürerken biraz olsun düşünmesi gerekir.
BAE, İsrail başbakanı başkentlerini ziyaret edip ticari bürolar açtıklarında Katar ve Umman'ı suçlamadı, Ürdün'ün İsrail ile ilişkiler kurma hakkını tanıdı ve bunu o ülkelerin egemenlik hakkı olarak kabul etti. İsrailliler ile ilişkileri açıkça ortada olan Katar ve Türkiye’nin aksine kendilerine yönelik bir kışkırtma kampanyası başlatmadı. Keşke Filistin sorununun çözümü, İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmaya bağlı olsaydı. BAE'nin bunu cesaretle yapması ve bakıp da göremeyen herkesle yüzleşmesi gerekiyordu. Abu Dabi'yi suçlayanların şu sorulara cevap vermeleri gerekiyor: İsrail mi yoksa Türkiye mi BAE’nin çıkarı için daha tehlikelidir? İsrail mi yoksa İran mı daha fazla düşmandır? Herkes bu soruları cevabını biliyor. Ancak kafalarını kuma gömmek ve meseleyi görmezden gelmeye devam etmek istiyorlar.