Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Türkiye yalnızlığından Pakistan’la ittifak kurarak çıkıyor!

Pakistan ne istiyor, neyi arıyor? Aradığını Türkiye, Malezya ve İran’da bulacak mı?
Acaba Keşmir davasını Asya kıtasının güneyinde bir Filistin davasına mı çevirmek istiyor?
Bu ayın başlarında Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi, İslam İşbirliği Teşkilatı’na çağrıda bulundu ve ardından uyardı “Eğer teşkilat, üyelerinin dışişleri bakanlarıyla bir toplantı planlamazsa, İslamabad kendisi harekete geçerek İslam ülkeleri dışişleri bakanlarına toplantı çağrısında bulunacak.”
Olay, 5 Ağustos’ta Hindistan’ın Cammu-Keşmir’in özerklik statüsünü uzun yıllardan sonra kaldırmasının birinci yıldönümünde cereyan etti. Arap ülkelerine yönlendirdiği tehditkâr dilde kullandığı ifadelerde Kureyşi “Eğer İslam İşbirliği Teşkilatı çağrıyı reddederse, Başbakan İmran Han’dan bizim yanımızda durmak isteyen ülkelere çağrıda bulunup kendi toplantımızı organize edeceğiz’’ dedi.
Bir grup var ki ‘’İslam İşbirliği Teşkilatı’nı Araplar yönetiyor, öyleyse biz kendimize bir alternatif teşkilat kurarız böylece Arapların egemenliğinden kurtuluruz’’ sanıyorlar.
Hikaye geçen yıl New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun toplantılarından birinde başladı. İmran Han o dönemin Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed ve Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ile toplantı yaptı. Ardından Mahathir Kasım ayında Kuala Lumpur’da bir İslami zirvesi düzenleyip Pakistan, Türkiye, Katar, İran ve Endonezya’yı davet edip bu zirveyi “büyük İslam kıtasının yeniden inşası için ilk adım “şeklinde nitelendirdi. Ancak son anda İslamabad bu zirveden çekildi. Erdoğan ise bu olayı fırsat bilip Suudi Arabistan’a saldırarak Merkez Bankası’na verdiği ve vereceği desteği koz olarak kullanıp Pakistan’a baskı yapmakla suçladı.
Ardından Türk medyasında, Riyad’ın Suudi Arabistan’daki Pakistanlı işçileri ülkelerine geri gönderip onların yerine Bangladeş’ten işçi temin etmekle tehdit ettiği haberleri çıktı.Tıpkı Erdoğan’ın Avrupa’dan her para istediğinde mültecileri salıvermekle tehdit ettiği gibi.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 57 üye ülkesi var. Pakistan da bu teşkilatın kurucu üyelerinden, ancak Suudi Arabistan bu teşkilatın neredeyse her masrafını kendi karşılıyor. Suudi Arabistan güçlü bir ordusu olan ve nükleer enerjiye sahip tek Müslüman ülke olan Pakistan’a saygı duyuyor ve ayrıca teşkilat, Pakistan’ın Keşmir meselesine karşı her daim sorumlu tavrını göstermiştir.
Bu süreçte bölgesel siyasi değişkenler gereği Körfez ülkeleri Hindistan’la ilişkilerini güçlendirdiler, bu çerçevede geçen yıl Suudi Arabistan da Hindistan ile stratejik işbirliği teşkilatı kurdu. Hindistan, Umman ile Hürmüz Boğazı’nı kullanmaya izin veren bir anlaşma imzaladı.
Pakistan gittikçe güçlenen bir iradeyle kendine Kaşmir konusunda Müslüman ülkeler arasında destek olacak yeni müttefikler bulma arzusunda. Elbette ki bu çağrıya en hızlı cevap veren Türkiye oldu. Zaten tarihten bu yana Türkiye her zaman Hindistan’ın karşısında durup Pakistan’ı desteklemiştir ancak bu desteği sözel bir destek olmaktan öteye de geçmemiştir. Türkiye her ne kadar daima temkinli davranmışsa da bu yılın başlarında Pakistan parlamentosunda Erdoğan, Keşmirlilerin çilesini Osmanlının Birinci Dünya Savaşında yaşadıklarına benzetti. Oysa bu hiç hoş bir benzetme değildi. Zira Osmanlı imparatorluğu 1918’de Birinci Dünya Savaşının sonunda dağılmaya başladı. Daha sonra Gelibolu’da İmparatorluk güçleriyle müttefik güçlerin karşı karşıya geldiği savaşla Keşmirlileri kıyaslayarak “Gelibolu’yla Keşmir arasında bizim için hiçbir fark yok! Türkiye’nin zulme karşı olan sesi her zaman yüksek olacak“ şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın Keşmir davasına desteğini ve Pakistan’la flörtünü anlamak hiç zor değil. Pakistan nükleer güce sahip tek Müslüman ülke. Ortadoğu’da izole edilmiş, İslam İşbirliği Teşkilatı’nda yada Arap Birliği gibi Arap ülkelerinde kökleşmiş kurumlarda hiçbir söz hakkı olmayan bir Türkiye var. Bu sebeple Erdoğan, Pakistan ile ittifaklar kurarak bu yalnızlığından kurtulmanın çarelerini arıyor.
Türkiye bir yandan İslamabad’a yaklaşırken diğer yandan da bir gözü Riyad’da. Çünkü yakın zaman önce Riyad, Kıbrıs Rum kesimine ait ve Türkiye’nin göz koyduğu bir adayı Yunan adası olarak tanıdığını açıkladı.
Ayrıca Riyad da Libya’da Erdoğan’ı gözlemliyor. Erdoğan sanıyor ki Pakistan’a yaklaşarak Suudi Arabistan’ı yalnızlaştırabilecek, Erdoğan sanıyor ki Keşmir üzerinden Suudi Arabistan’ın Pakistan’daki gücünü azaltabilecek.
Mahathir Muhammed’in ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığı bir başka ülke de İran’dı ancak İran geleneksel olarak Ankara ve İslamabad’la anlaşamaz. Bununla birlikte İran’ın da Türkiye gibi gözü Riyad’da. O yüzden bu iki ülkeyle ilişkilerini iyileştirmeye çalışıyor. Tahran ile Ankara arasındaki tek stratejik yakınlık Suriye’deki Kürt düşmanlığıdır. Bu iki ülkenin Beşşar Esed’i aşan uzak hedefleri var, o yüzden Tahran da Keşmir davasını destekledi. Ali Hamaney Hindistan’ı Keşmir konusunda ilk eleştirenlerden biriydi. Hamaney, Yeni Delhi’den Keşmir’e karşı adaletli bir siyaset izlemesini istedi. Ve İranlı milletvekilleri Hindistan’ın Keşmir halkına yönelik muamelesini ”kaba ve çirkin“ olarak yorumladılar. Belki de bu tanımlamaları kendi ülkesinde gösteri yapan halklarına gösterdikleri muameleden ilham alarak sarf ettiler.
İranlı mollaların söylemleri Tahran’ın önceliklerine işaret ediyor;  belli ki Keşmir davasına destek olarak Pakistan ile ilişkilerini yoğunlaştırma çabasındalar. Buda İran, Türkiye ve Pakistan arasındaki yakınlaşmayı arttırarak ilişkiye daha kurumsal bir çehre katma çabasını ortaya çıkarıyor. Bu aslında Çin’in etken olduğu geniş kapsamlı vizyonun bir parçasıdır.
Bu üç ülke Çin’in ‘’Kuşak ve Yol’’ projesinin dahil olduğu Asya, Avrupa ve Afrika ülkelerini kapsayan 70 ülkenin içinde yer alıyor. Bu ülkeler arasında en çok Pakistan ve İran, Çin hükümetinden kredi kullandı. Ayrıca Çin, Pakistan’la olan ticari yol inşasına bugüne kadar 60 milyar dolar yatırım yaptı, bunun yanında bir raporun ortaya çıkardığı bilgiye göre Çin, İran’a 400 milyar dolar değerinde yatırım projeleri teklif etti. Bununla birlikte Türkiye ve Orta Asya için planlanan yatırımları da biliyoruz . Çin bu bölgede ekonomik ve stratejik varlığını güçlendirmek üzere çeyrek trilyon dolar harcıyor.
Pakistan’ın eski Ürdün ve Katar büyükelçisi Arif Kemal bir söyleşisinde ‘’Çin’in mali desteğiyle bu ülkeler arasında oluşan ortaklık stratejisi bir yakınlaşma oluşturacaktır. Bir Çin atağı olan ‘Kuşak ve Yol’a dahil olan ülkeler arasında güçlü bir iletişim oluşacak ve dolayısıyla bölgede barış ve istikrar açısından bu ülkeler ortak çıkarlarda birleşecek. Bu ortaklık, bölgede var olan kalıplaşmış sömürge mekanizmalarını kırmada etkili olacak” diyor.
Büyükelçinin görüşüne göre Pakistan, Türkiye ve İran’ın yanı sıra bölgede buna katılacak başka güçler de olacak. Büyükelçi, tarihsel ve coğrafi köklerle bir gelişim ve sürekliliği sağlayacak olan ‘Kuşak ve Yol‘ projesini desteklediğini söylüyor.
Kimse bu üç ülkenin ciddi mali ve ekonomik sorunları olduğu gerçeğinden bahsetmiyor ve Çin’in bir öğün yemeği bile karşılıksız sunmadığı gerçeğinden bahsetmiyor. Kimse Çin’den aldığı kredileri ödeyemeyen Sri Lanka’nın limanına ne olduğunu sormuyor. Yine Çin’in,  kredilerini ödeyemeyen Afrika ülkelerine birer sömürge muamelesi yaptığı gerçeğinden bahsetmiyor ve kimse Çin’in Lübnan’a Beyrut faciası için sadece 1 milyon dolar destek olduğundan bahsetmiyor.
Pakistan hala Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nden en çok desteği alan ülke konumundayken İslam İşbirliği Teşkilatı’na alternatif olarak kurulan bu oluşumun neresinde?
Pakistan, Hindistan’ı her zaman birinci düşman olarak görmeye devam ettiği sürece İran ve Türkiye, Keşmir davasını sömürmeye devam eder. Ancak agresif bir güç olarak Çin bu ülkeleri borçlara gark ederek abluka altına aldığında o zaman Keşmir davasına nasıl bakacaklar acaba?  Pakistan, başka ülkelerin ‘Kuşak ve Yol’ projesinin ülkesinden geçmesine karşı çıkan Hindistan’la ilişki kurmasına engel olamaz.
Pakistan bugün kendi diline ek üç dili daha iyi öğrenmesi gerekiyor;
Çince, Türkçe ve Farsça.
Borçları ödeme zamanı gelince belki de yaşı 94’ü aşmış olan Mahathir’in yükselen Arap nüfuzuna karşı koyacak alternatif bir İslami blok kurmanın da zamanı gelmiştir.