Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Washington’daki barış bölge için yeni bir ivmedir

BAE, Bahreyn ve İsrail arasındaki tarihi anlaşma, bölgedeki krizlerin siyasi yönetimini geliştirmenin ve terörizmin yol açtığı şiddetli yangınları söndürmenin önemine dair ABD ve uluslararası toplumun yaptığı vurgunun ortasında, Washington’da imzalandı. Söz konusu hedefler, faydalı ülkelere güvenen yeni bir eksen olmadan gerçekleşmeyecektir. Bu bağlamda, İsrail'in siyasi, ekonomik ve güvenlik seviyelerinde yararlı rolü inkar edilemez. Terörizmle mücadelede de yoğun bir çaba sarf etmiştir.
Tarihi anlaşma bölgenin çehresini değiştirecektir. Kendisi, terörist milis güçlerinin uzun süren güç gösterisinden sonra “karşı çıkma” eksenine karşı masaya devirmekle eş değerdir.        
Filistinliler de bu anlaşmalar kervanına yetişip gerekli dersleri çıkarabilir ve olası planları inceleyebilirler. Dünyayı kasıp kavuran dönüşümlere karşı Filistin Ulusal Otoritesi’nin olumsuz ve tepkisel durumda kalması mantıksızdır. Günümüzün ülkeleri, diplomatik enerjilerini kendilerine hizmet etmeyenlere hizmet etmek için harcayan hayır kurumları değildir. Körfez ülkeleri, 20’inci yüzyılın ikinci yarısı boyunca Filistin davası için bir dünya savaşını durdurmaya yetecek kadar diplomatik çaba gösterdi. Fakat Filistinli liderler arasındaki anlaşmazlıklar bu büyük çabaların başarısız olmasına neden oldu. Liderler, şimdi, ezilen Filistinlilerin bu durumda olmalarının nedeni olan liderlerine karşı ayaklanmaları gerektiğini anladılar. Haklarını elde etmesinin, Filistin devletinin kurulmasının ve müzakerelerin tamamlanmasının önündeki engel, bu liderlerdir.
Filistin Ulusal Otoritesi’ni siyasi gevşeklik ve durgunluk vurdu. Yeni aşamalara geçemez ve atlayamaz hale geldi. Eskimiş düşünce araçlarıyla, ezilenlerin haklarını koruyacak öncü tedbirler alarak tehlikeli yazgılarla yüzleşemez oldu.
Filistinliler iki düzeyde liderlerinden hesap sorabilirler. Birinci düzey, siyasi muhasebedir. Filistinli yetkililerin, sorunun başlangıcından bugüne kadar kendilerine teklif edilen tüm gerçekçi anlaşmaları sürekli reddetmelerinin gerekçeleri ve nedenleri hiçbir zaman tam olarak tartışılmadı. Kendilerine sunulan son fırsatlardan biri olan Kushner'ın barış planını, diğer adıyla Yüzyılın Anlaşması’nı neden reddettiklerini bilimsel ve sistematik olarak açıklamadılar. Herhangi bir barış planını bütün detaylarıyla kabul etmek şart değil. Şart olan, müzakerelere başlamak ve çekincelerini sunmaktır. Her müzakerenin başarısının temelinde bu vardır. Böyle yapmak yerine bir kurtarıcı bekleyip kendini geri çekmek ise, siyasetle hiçbir ilgisi olmayan bir harekettir. İkincisi, yolsuzluk dosyalarını açmaktır. Filistin vatandaşları, Körfez devletlerinin dava için ödediği milyarlarca doların kaderini sorgulama hakkına sahiptirler. Bu paralar, sağlam bir altyapıyı güvence altına alabilir, toplum için yararlı ve akıllı bir temel inşa edebilirdi. Ne var ki, Filistinli yetkililerin banka hesaplarındaki paralar artarken, söz konusu yetkililer Körfez ülkelerinde Filistin davasını destekleyen bazı yetkililerin dahi sahip olmadıkları mülkleri, gayrımenkulleri ve uçaklarıyla övünürlerken tüm bu paralar ortadan kayboldu. Filistinliler, yolsuzluk yapan yetkilileri ve onlara ödenen paraların kaderini araştırmak için bir komite oluşturabilirler.
Tarihi anlaşma,  faydasız nezaket dönemine son veriyor. Gerçek kimi zaman acıdır. Filistinli liderlerin birçoğu davalarını kendi amaçları ve çıkarları için kullandılar. İşte, Filistin davasının Arap vicdanındaki ruhunu öldüren ve tüketen de budur. Bu nedenle anlaşmalar, her devletin ve önceliklerinin, Filistin dahil olmak üzere vicdani gücüne bakılmaksızın her davadan önce gelmesinin, zamanının geldiğini bir ifadesidir. Nitekim Bahreyn’in kullandığı ifade bunu çok iyi açıklamaktadır: Bahreyn öncelikli meselemizdir. Şimdi işler böyle yürüyor. Gel gör ki, katılaşmış söylemleriyle Filistin Ulusal Otoritesi’nin böyle sivil bir muhakemeyi anlaması mümkün mü?
Körfez ülkelerinde yetkililerin yüzleşmesi gereken tehlike, birden fazla platformda, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) dışlayan söylemin yükselişidir. Suudi Arabistan’ın örgütün Filistinlilerin tek temsilcisi olarak tanınmasına öncülük etmiş olduğu doğru ama bu, örgütün az da olsa dengeli bir söylem benimsemiş olduğu zamanlar geçerliydi. Bugün, kendisi ile Hamas, Hamas ile Hizbullah ve Husiler arasındaki son derece tehlikeli özdeşleşme ile örgüt, bu yönde yeni bir çizgi çizmek üzere. Yalnızca Filistin Otoritesi içindeki rasyonel liderler, örgütü, bu katı sözlükten, teorilerinden ve araçlarından kurtarabilir, aksi takdirde sonuç felaket olacak.
Hasan Nasrallah ve bazı takipçileri dayanaksız bir propaganda yürütüyorlar. Anlaşmaların Trump’a bir seçim hediyesi sunmak için yapıldığını söylüyorlar. Bu noktada sayın Abdurrahman Raşid’in “İsrail’le ilişkiler ülkelerin stratejik eylemidir” başlıklı yazısından bir alıntı yapmak istiyorum: “Ramallah'taki kardeşler olan biteni basitleştiriyorlar. Oysa mesele daha derin ve daha önemli. İsrail ile olan ilişkiler bütünüyle diplomatik ve ekonomik ilişkilerdir. Kendisini eleştirenlerin söylediği gibi konun hiçbir şekilde Trump’ı razı etmekle bir ilgisi yoktur. İsrail ile ilişkiler, bu ülkelerin en yüksek çıkarlarını ifade eden stratejik bir eylemdir. ABD seçimlerine gelince, bunun için bir İsrailli yetkiliyi kabul etmek, ortak bir konferans veya tenis maçı düzenlemek gibi bir medya propagandası yeterli olurdu. İsrail ile ‘masa altı ilişkileri’ denilen şey ise son değişikliklerle artık önemi kalmayan bir konudur.”
Anlaşmadan sonra, Filistinliler hala barış ivmesinden yararlanma, başarısız olan ve tarihi boyunca girdiği tüm müzakerelerde bir tur bile kazanamayan Otorite’nin Filistin davasını tarihi gaspından kurtulma fırsatına sahipler.