Yusuf Deyni
Suudi yazar
TT

Terörizm hayaletleri: ez-Zevahiri ve el-Kaide’nin dönüşümleri

Yerel bir örgütten uluslararası bir örgüte dönüşen el-Kaide’nin Usame bin Ladin ile kurucu neslinden olan ve etkili son sembol isimlerinden Eymen ez-Zevahiri’nin ölümünü doğrulamak, karanlık terör mağarasında bir hayaleti aramaya benziyor. Örgütün, DEAŞ örgütünün ortaya çıkışı ile yaşadığı kırılmalar, daha sonra da DEAŞ’ın kendisine ait olduğunu iddia ettiği zemini ve geniş toprakları kaybetmesi, terör örgütleri arasında bir gerileme ve gizlenme durumunun doğmasına katkıda bulundu. Bu, aşırılık ve silahlı şiddet olgusunda, bir son veya başlangıç ​​anlamına gelmeyen derin ve muazzam dönüşümler anlamına geliyor. Zira fikirler onları körükleyecek unsurlar var oldukça ölmezler. Aksine, eylem, seferberlik, sponsorluk ve vekalet savaşlarında yeni seviyelere geçiş yaparlar.
Zevahiri’nin ölüm haberinin kaynağı, ünlü ya da yeni sosyal medya platformlarında aktif el-Kaide üyelerine ait hesaplarda yer alan imalardı. Elektronik kamptan sorumlu örgüt üyeleri, alışılmışın dışında ve özellikle de güvenlik açısından üzerindeki baskının az olduğu elektronik platformlar arasında inanılmaz bir hızla geçiş yapıyorlar. Zevahiri’nin ölüm haberi de Suriye’de Kaide’nin temel kolu “Hurras ed-Din” örgütünün yandaşlarına ait hesaplar tarafından açıklandı. İnternet ağındaki terör içeriklerini izlemekten sorumlu ve teröre karşı uzun savaşa yeniden ışık tutacak acil haberleri araştıran Batılı araştırma merkezleri ve siteleri de hemen bu haberi alıp yaydılar. Zevahiri’nin ölüm nedeni hastalık olsa da, bu önemli figürün ölümü yine de büyük bir zafer olarak görüldü. Bu da, terör dosyasında görülen dönüşümlerde önemli bir konuya gölge düşürüyor.
Bu dönüşümlerin en önemlisi, terör örgütlerinin yeniden gizlenmeleri, yer altı ve sempatizan kazanma faaliyetlerine geri dönmeleridir. İslamofobi ve dini sembollere hakaretle bağlantılı krizler gibi içeriğine olan ilgiyi yeniden canlandıracak ve kendisine finansman sağlayacak dosyaların  sunduğu fırsatları değerlendirmeye yönelmeleridir. Bu örgütler iki varoluşsal sürece bağlı hale geldiler. Liderlik ve finansman konusunda bağımsızlık olmadıklarından gölge projelere dönüştüler. Bölge ülkelerini hedef alan adımlarına ortak olarak Tahran’daki Mollalar rejimine ve krizler ittifakına bağımlı oldular. Yahut Erdoğan’ın Libya’daki genişlemeci projesinde olduğu gibi fırsatçı projelerin uygulanmasına katkıda bulunarak başkalarının savaşının yakıtına, ajandalarının bir enstrümanına dönüştüler.
Örgüt içinde etkili liderliklerin ve sembollerin yokluğu, terörün daha az etkili ve yıkıcı olacağı anlamına gelmiyor. Aksine büyük ve beklenmedik bir hayalet şehre dönüşmeleri anlamına geliyor.  Bunun içinde hücreler ve yalnız kurt sürüleri koordinasyonsuz bir biçimde faaliyet gösteriyorlar. Nedenleri farklı ve bağlantısız olsa da krizlerdeki varlıklarını kanıtlamaya çalışıyorlar. El-Kaide’ye bağlı radikal örgütsel kitleler, Doğu Afrika ülkeleri ve Asya’nın bazı bölgelerinde sosyal gruplar arasında daha da kök salmaya çalışırken DEAŞ, terör vakaları ve eylemlerine yatırım yapıyor. Medyatik kazanımlarını ve felaketleri, örgüte hizmet etmek, finansman sağlamak ve yaygınlık kazandırmak için kullanıyor. Altyapısını, kendisine bağlı kitleleri ve grupları korumaya çalışmak zorunda kalmamasını sağlayan ve çok iyi olduğu elektronik sempatizan kazanma ve seferberlik faaliyetlerine odaklanıyor. Onun aksine el-Kaide, modern cihatçı projeyi, gerilim bölgelerindeki hareketlenmelerin gerektirdiği bir durum veya sadece “zafer” kavramının pekiştirilmesinden ziyade sürdürülebilir bir miras olarak görüyor. Bu nedenle de altyapısını ve gruplarını sürekli koruması gerektiğini düşünüyor.
Başta el-Kaide olmak üzere terör örgütlerinin hareketlerinde bu aşamada açıkça görülen gizlilik; taktiksel olarak geri çekildikleri anlamına gelmiyor. Karmaşık terör yapısı, kendisine ideoloji ve finansman üreten pompalar ile bölge sorunlarının belirsiz bir zamana kadar içine sıkışmış olduğu iklim var oldukça varlığını koruyup gelişecektir.
Tabiri caizse El-Kaide’nin gizlilik mantığı, özellikle Arap Baharı devrimlerinden sonra DEAŞ’ın yükselişiyle doğdu. Örgüt üyeleri, örgütün ideolojisinin sadık temsilcilerinden ziyade, siyasi dosyalara ve kavramlara, Tahran'daki Mollalar rejimi ile terörizm ve krizlere sponsorluk yapan ülkelerle ittifaklara daha eğilimli hale geldiler. El-Kaide’nin kendine duyduğu güven, devrimlerden ülkenin yeniden inşasına hizmet edecek şekilde yararlanmakta başarısız olan ülkelerde hızla gelişen küçük gruplar kurarak elde ettiği peş peşe başarılarıyla somutlaştı diyebiliriz. Örgüte ait içeriklere, bölgesel ve küresel konular hakkındaki görüşlere ilişkin verilere göre bu durum, Yemen, Libya ve Kuzey Afrika’da belirli bir yoğunlukta, dünyanın diğer bölgelerinde ve özellikle Avrupa ve bazı Arap ülkelerinde daha düşük ve gizli yoğunlukta gerçekleşiyor.   
Terörizm ikilemindeki en tehlikeli değişiklik, kriz ülkeleri için siyasi bir sermayeye dönüşmesidir. Terör örgütleri kartı, başta Tahran rejimi ve müttefikleri olmak üzere bölgesel ülkeler tarafından bedeli ödenerek oynanan bir kart haline geldi. Bu durum eski ve tarihidir ancak yeni olan, siyasi dosyalara ilişkin fikirlerini ve sloganlarını yaygınlaştırarak terör örgütlerinin diriltilmesi girişimleridir. Görünmez hale gelen örgütlerle yeni genç nesillerin ilişkisindeki zamansal boşluğu kapatmak ve aralarında bağlantı kurmak için içeriklerini geri dönüştürme çabalarıdır.
Kesin olan şu ki, el-Kaide’nin gücü, siyasi kargaşanın ışığında kimlik ve aidiyet düzeyinde krizlerin şiddetlenmesi nedeniyle her gün yeni kesimlere ulaşan kıtalararası fikirlerinde yatmaktadır. Öte yandan, Avrupalı Müslümanların içinde bulundukları sosyal marjinalleşme ve ekonomik faktörler, özellikle de aralarındaki belirli Sünni grup ve kesimlerin el-Kaide seçeneğini benimsemelerinde etkili oluyor. Özellikle Kuzey Afrika’daki bu el-Kaide coşkusu, Avrupa ülkeleri gibi istikrarlı, sürekli bir gelişme ve refahın tadını çıkaran ülkeler için bir tehdit oluşturuyor. Ilımlı bir Avrupa İslamının kurulmasıyla, bu örgütlerin ideolojileri ile kendisi arasında ortaya çıkacak karşıtlık ve derin boşluk, Avrupalı ​​Müslümanları aşırılıktan kopmaya ve (ayrım ve farklılar olmadan) toplumla bütünleşmeye teşvik edebilir.