Abdulaziz Tantik
TT

Otorite’ye Dair…

Varlığın aşkın boyutu, yaşamın da aşkın bir boyuta ulaşmasına zemin oluşturuyor. Aşkınlık kendi içinde bir otorite kurar. Bu otorite görünür veya görünmez özelliği ile hayatın üzerine bina edildiği yapıyı besler, tetikler ve büyütür. Evrensel bir eşitleyiciliğin son yüz elli yılda uygulama sahasında ciddi sorunlar oluşturduğu bilinmektedir. Hâlbuki hiyerarşi zorunlu bir kategoridir. Hiyerarşinin bu zorunluluğu, ontolojik bir zemine sahip olduğu gibi ahlaki bir zemine de yaslanır. Ontolojik hiyerarşi, Yaratıcı ve Yaratılmış ayrımında öne çıkar. Yaratılan varlıklar içinde ise canlılar ve cansızlar diye kategorize edilir. Elbette ki yeni bilgiler eşliğinde bütün var olanların canlı ve akıllı oldukları tezi ancak atom altı yaşam için geçerlidir. Atom üstü ise canlılardan da bitkiler, hayvanlar ve insanlar ayrımı önem kazanır. Bu temel kategorileri göz ardı etmenin bir karşılığı yaşamda bulunmamaktadır.
Otorite sadece ontolojik bir hiyerarşiye dayalı değil, var olanların kendi otantik yapısı içinde diğer var olanlardan daha iyi olma vasfını taşımaları bir ölçü iken, kendi otantik yapılarını geliştirerek kendi biyolojik özelliklerini taşıyan diğer var olanlara bir üstünlük sağlar. Bu üstünlüğün tarihsel, kültürel ve tevarüs edilen bilgi ve inanç kümesi ile de ilişkisi kaçınılmazdır. Yani otoritenin bir Serbest Pazar boyutu vardır ki burada kişi, kendisinin kendisini keşfetmesi ve o keşfinin geliştirilerek daha iyiye doğru yürütülmesi sonucunda elde ettiği mevkiidir.
Otorite, yeni otoritelerin imkânlarını ortaya koyar. Böylece, belirli bir çaba ve gayretin sonucu olarak ödüllendirilir ki buna otorite olma imtiyazı da dâhildir. Bu noktada yaşamın kendi sürecini rahatlıkla devam ettirmesini sağlayan insanın taklit ederek öğrenmesidir. İnsan, gözlemleyerek öğrenmeyi başaran bir varlıktır. Bu yüzden etrafında olup bitene dikkatli bir gözle bakarak neler olup bittiğinin sonuçlarına odaklanarak düşünür ve böylece kendi eğitim sürecini gözlem üzerinden gerçekleştirir. Bu durum ona, öğrenmeyi, yeni durumlar oluşturmayı ve yeni tepkiler verme imkânını sunar.
Görerek, dokunarak,  işiterek öğrenmek canlı varlık türüne has bir olgudur. Öğrenme sonucunda bir şeye tabi olma, bir şeyi tabi kılmayı da sağlar. Otorite zaten tabi olma ve tabi kılma üzerine kurulu bir sistemi içerir. Bu tabi olma, tabii olacağı gibi yasa gereği de olabilir. Bu yüzden farklı otoritelerin farkını ve buna dair tarihsel süreç içinde oluşumuna dikkat kesilmeyi bir zorunluluk addetmek gerekli…
Emir ve yasak; yasa koyuculuk zımnında bir otoriteyi taşır. Otorite olmadan yasa koyuculuğun bir anlamı olmayacaktır. Yasalar ise kaosu kozmosa taşıyan unsurlardır. Yaşamın vazgeçilmezidir. Bu yasa olgusunu insan, yaşadığı tarihsel kesit içinde defalarca tecrübe eder. Ateşin yakma yasası olmasa, ateşle oynamaktan çocukları nasıl men edersiniz? Ancak çocuk bir kez ateşin yaktığını tecrübe ettiğinde artık o çocuk o yasayı kendisine hatırlatan kişiyi otorite olarak kabul ederek başka alanlarda da kendisini otorite kabul ederek emir ve yasaklarını dikkate alır. Ta ki kişi, o otoritenin emri ve yasağını yaşarken farklı bir tecrübe yaşayarak o otoriteye karşı bir şüphe duyana kadar. Otoritenin karşıtlığında şüphe, otorite de ise güven esastır.
Otorite, kendi dışındakilere yönelik bir teklifte bulunduğu zaman o kişilerin teklifi sunan kişiye yönelik üstün görme kabulü üzerinden teklifi kabullenerek gereğini yerine getirmektedirler. Otorite, birden fazla biçim ve biçem ile üstünlük sağlayabilir. Otorite oluşu, otoritenin kendi değerinden neşet eden bir özellik olacağı gibi bir üst değer tarafından tayin edilmesi ve onaylanmasına da dayanır. Otorite iki türlü elde edilir: Birincisi; kendi dışından kendisine verili olarak verilen otorite olma vasfı… Nübüvvet, ulema, seçilmişlik, tayin edilme gibi kendi dışından aşkın ve kendisinden üstün bir vasfa sahip olanın seni seçmesi ve seni onaylaması ile oluşan otorite. İkincisi ise; kişinin kendi çabası, gayreti ve tercihleri ile birlikte kendisini ayrıştırıcı bir vasfa sahip kılması üzerine gelişen örneklik üzerinden oluşan otorite…
Bazı otoriteler, kendi dışından aldığı güç ile otorite olurlar. Ve onların teklifleri dikkate alınır. Yüksek bürokratlar, belirli bir düşünce akımından elde edilen icazet/diploma vesaire gibi siyasi otoritenin ataması sonucu elde edilen otorite de bu çeşit bir otoriteden neşet eder. Ancak, daha doğal, otantik, kendiliğinden oluşan otoriteler de vardır: ahlaki otorite olmak, kişinin yaşadığı süreç içinde ahlaki kaygıları dikkate alarak varlığı ahlaki olana göre yaşama çabasına sahip olanın oluşturduğu otorite ve örneklik edinilme hikâyesi bu tarz bir otoritedir. Mesela, ticari sahada gösterdiği başarılar ile örnek olan otoriteler vardır. Bir kentte veya mahalde mevcut olan bir kişinin ortaya koyduğu dürüstlük ve sorunların çözümüne yaptığı beklentisiz katkı ile gönüllerde taht kurarak otorite seviyesine yükselmesi gibi...
Otoritenin bir tanıma kavuşturulması için gerekli zemini kurmadan tanıma ulaşmak zordur. Otorite nedir sorusuna verilecek cevap ile otorite meselesi açıklığa kavuşabilir. Ancak, bu soruya verilecek cevabın hangi alana dair olduğu da cevap kadar önemlidir. Mesela otorite meselesinin metafizik boyutu ile ahlaki boyutu arasındaki fark kadar, siyasi otorite ile toplumsal otorite arasındaki farkı da dikkate almalı. Aynı zeminde epistemik otorite ile ontolojik otorite arasındaki farkı da düşünmemiz gerekiyor. Yani soruya verilecek cevap, öyle kolay ve sıradan bir cevap olamaz. Bilakis, derinlikli bir bakışı, kuşatıcı bir yaklaşımı ve yöntemi zorunlu kılıyor. Şimdi tarihsel olana yönelik, yapılan otorite suçlaması, ‘siyasi olana mı yönelik yoksa diğer farklı otorite tarzlarına mı yönelik’ olduğunu tespit etmek şarttır. Örneğin, İslam, otoriteyi ahlaki ve imani bir zemin olarak kurgular. Ve temel ilkesi, isyana/günaha davette itaat olmaz... O zaman siyasi otorite kendiliğinden otorite olma özelliğini kaybeder...
Otorite, kişinin kendi arzusu ile boyun eğdiği veya arzusu dışında da bu otoriteye boyun eğme zorunluluğu ile tabi olan, ama otorite olarak bunu zorlayıcı bir durum olarak değil, bilakis, bir sistem içinde gerçekleşmesine zemin oluşturandır. Evren, yasaları, insan ve ilişkileri ile Yaratıcı Güç ile kuracağı bağ üzerinden otoritenin farklı yüzlerine tanıklık edilebilir…
Artık şunu demenin bir mahzuru kalmadı: Otorite kendi yapısı içinde farklı otoriteleri taşır. Ayrıca, otoriteyi, yaşayan her canlı bir şekilde tecrübe edinir. Bu temel özelliği unutmamak elzemdir. Örneğin, baba, çocuğu ve hanımı üzerine otoritedir. Anne, çocukları üzerine otoritedir. Ağabey, kardeş üzerine otoritedir. Aşiret reisi, aşireti üzerine otoritedir. Parti başkanı, üyeleri üzerine otoritedir. Ticaret yapan kurumun sahibi ve tayin edilen müdür çalışanları üzerine otoritedir. Okulda ve eğitim sıralarında, öğretmen, müdür ve daire başkanları ile bakan birer otorite vasfı taşırlar. Yani hayatın her alanında otorite bir şekilde hayatımızda mevcuttur. Bu bizatihi tecrübenin konusu olan otoriteyi yok sayan bir yaklaşım sadece kaos üretir. Mevcut modern kültürün düştüğü temel sorun da burada açığa çıkmaktadır. Aslında o da otoriteler oluşturuyor. Duayen, lider, rol model, aydın, entelektüel, gazeteci, sanatçı vesaire ile topluma rol modeller oluşturur ve onları otorite kılarak yaşamın sürekliliğini sağlar. Bu temel gerçek yokmuş gibi klasik olana yönelik otoriter yapı suçlamasının bir karşılığı yoktur. Sadece bir propaganda aracı olarak kullanıldığını söylemek durumundayız.
Otoritenin karşıtı anarşizmdir. Kimsenin kimseyi dinlemediği ve her kesin kendisi otorite olduğu bir zemin… İşte bu zemin kaosu ve anlamsızlığı içerir. Çünkü kaos anlam üretmez, anlamsızlık üretir. Bu da yaşamın kaosa dayalı özelliği ile yabancılaşmayı besler. Yabancılaşma otoriteyi otorite vasfından kopartır. Doğal olarak düşmanlığı tetikler ve yaşama geçirir. İşte bugün modern batı yaşamında sürekli yeni bir suç unsurunun açığa çıkmasını ve kimsenin hiç kimsenin derdi ile ilgilenmediği bir sosyal yaşamı zorunlu kılmasının nedeni budur. Bir şeye karşı çıkarken nelere sebep olabileceğine dair bir yaklaşımımız yoksa yeni sorunlara gebe bir yaşamı satın alırız. Ret üzerine kurulu bir yaşam kabul üzerine kurulu bir yaşamdan daha kutsal değildir. Her iki yaşam tarzı da sorunlu ve kaosu besler. Ama anlama üzerine bina edilen bir bakış, hem otoriteyi sağlıklı bir zemine taşır, hem yasaya uyumlu bir yaşamın imkânını açığa çıkartır.
Bugün de yaşamı belirleyen otoriteler vardır: sadece geçmişin otorite kaynaklarından farklı oldukları için otorite muamelesi görmedikleri zehabına kapılmaya açığız. Bugünü belirleyen şey bizim tecrübelerimiz değil, bilakis, maruz kaldığımız propaganda sürecidir. Otoriteler, sahici ve otantik yapıları gereği yaşamın içinde var olmuyorlar, üretiliyorlar. Bu yüzdende yasalar uygulamada hep bir şüpheyi izhar ederek kabulü zorunlu kılınmak zorunda bırakılıyor. Yani kurgu ve yapaylık otoriteyi kendi tahtından indirdiği halde o tahta sahipmiş görüntüsü ile iş gördürüyor. Bu da otoriteye karşı ciddi bir şüphenin varlığını oluştururken güveni zedelemektedir. İşte sanal ve oluşturulmuş algılar dünyasında otoritenin bir karşılığı kalmamaktadır.
Kozmos, ancak otorite ile barışık olunduğu zaman yaşamın asli hüviyeti haline dönüşür. Kaostan kozmosa otorite eşliğinde yürünebilir. Ama bu otorite yapay ve kurgusal olmamalıdır. Sahici ve otantik yapısı ile otorite yeniden kozmosu inşa ederek insanın son demlerinde huzuru bulmasına zemin oluşturabilir. Kendisine yabancılaşan kişi, vicdanına da yabancılaşmış olur. Yabancılaşan kişi, etrafına da yabancılaşır. Ve bu yabancılaşma otoriteyi zaafa uğratır. İşte bu zaaf kaosu besler. Tersinden işlem görmekte yarar var. Önce yabancılaşmayı ortadan kaldırmayı başarmak gereklidir. Bir tanışıklık, otoriteyi tanımayı beraberinde taşır. Böylece otorite ile muhatabı arasında bir güven tesisi sağlanır. Bu güven yasayı koruma altına alır. Kozmos kurulur.
İnsan, ne istediğini kendisine söylemelidir: Yok edici bir hüviyet mi, diriltici bir hüviyet mi? Böylece otorite ile ilişkisini de kurma istidadı kazanır. Hem kendisi otorite olarak, hem bir otoriteye tabi olarak varlığını düzen ve dirlik üzere yaşar ve emaneti tevdi eder…
Vesselam…