Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Üç büyük patlama!

2020 yılı genel olarak insanlığa karşı acımasızdı. Dünya ve yaşadığımız bölge farklı şekillerde felaketler yaşadı. Dünyadaki hiçbir ülke şiddetli siyasi ve ekonomik acılar yaşamaktan kaçamadı. 2020 yılında 3 büyük kriz patlak verdi. Birincisi, pandemiydi. 2020 başından bu yana koronavirüs krizi ülkelerdeki kamu davranışlarını ve uluslararası ilişkileri yönetti. Virüsle mücadeleyi doğrudan etkilemeyen her şey ya ertelendi ya da yeterince ilgi görmedi. Kovid-19 bulaşıcı bir hastalık, kendisine yol açan virüs de “korona” virüs ailesinin keşfedilmiş son üyesi.
Aralık 2019'da Çin'in Wuhan kentinde salgın başlamadan önce bu yeni virüs ve hastalığı hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Bu yıl 7 Aralık’a kadar 220 ülke ve siyasi oluşumda vaka sayısı 67 milyonu, ölü sayısı da 1.54 milyonu aştı.
Bu, bileşik bir kriz. İnsan hayatını tehdit ettiği için bir sağlık krizi olduğu kadar kendisiyle mücadelenin gerektirdiği çözümlerden biri de insanları çalışma ve üretim alanlarından çekmek, kapama ve izolasyon ile birbirinden ayırmak olduğu için ekonomik bir kriz de. Gelirlerini azaltarak ya da işsiz bırakarak geniş bir kesimi olumsuz etkilediği, sevdiklerini kaybetmeleri nedeniyle bir kısmı manevi, büyük bölümü maddi zor seçimlerle karşı karşıya bıraktığı için, aynı zamanda sosyal bir kriz. Koronavirüs krizi gizemliydi. Bilim onun karşısında bir çıkış yolu, aşı veya tedavi arayan bir kaşif ve araştırmacıydı. Bütün ülkeler bu felaketten nasibini aldığından, bu bileşik krizin üstesinden gelmek için, hastalıkla "bir arada yaşama" küresel bir eğilim haline geldi.
Çözülmesi gereken ilk ikilem, zaman faktörü, sabırsızlık ve insanların hemen "normale" dönme konusundaki arzusuydu. Virüsün halk sağlığı ve küresel ekonomi üzerindeki muazzam etkileri nedeniyle aşıyı bulma yarışı, tıbbi araştırmalarda eşi görülmemiş bir yoğunluk ve rekabete dönüştü.
Jeopolitik akımlar ve milyarlarca insan için yeterli doz aşı üretmenin zorlukları arasında hükümetler, şirketler ve laboratuarlar çabalarını ve çalışmalarını hızlandırdı. Sonuç olarak, bu krizin şiddetini azaltacak müjde bu ay içinde geldi ve üretimine, dünyaya dağıtımına başlandı.              
İkinci kriz, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra geriye kalan tek büyük ve süper güç ABD’nin bütün dünyayı meşgul eden başkanlık seçimlerinin temsil ettiği siyasi yokluk dönemine girmesiyle küresel sistemin ulaştığı durumdur. 2020 yılı, ABD seçimleri yılıydı ve gerek Trump gerekse Biden partilerinin ön seçimlerinde kazandılar.
Üç krizle – koronavirüs kaynaklı vakaların ve ölümlerin artması, kendisini takip eden ekonomik çöküntü, polisin siyah bir genci öldürmesine karşı düzenlenen protestolar- mücadele kapsamında ABD başkanı olarak Trump, ilk görev süresinin son yılında tüm siyasi eğilimlerden Amerikalıları birleştirme fırsatı buldu. Fakat bu fırsatı değerlendirmek yerine, neredeyse her önemli anda, bölünmeyi artıran söylemlerine sadık kaldı. Akademisyenlerin ve danışmanların tavsiyelerini reddetti, farklı olmaya cesaret edenlerle alay etti. 2020 Kasım seçimlerinde katılım, tüm göstergelerde Amerikan tarihinde daha önce ulaşılmamış oranlar kaydetti. Katılım oranı yüzde 70’e ulaştı. Joe Biden 82 milyondan fazla oy alırken, rakibi Donald Trump 76 milyon kişinin oyunu aldı. Böylece, 2016 seçimlerinde aldığından 8 milyon daha fazla oy almış oldu.
Trump ilk başta yenilgiyi kabul etmeyi reddetti. Yenilgisini “geniş çaplı bir sahtekarlığın” ürünü saydı. Ancak birçok siyasi tartışmadan sonra, iktidarı seçilmiş başkana devretme süreci başladı. Uluslararası sistemin lideri olan devletin, yönelimleri analiz edilebilen, niyetleri anlaşılabilen ve onunla konuşup müzakereler yürütülebilen bir yönetimi oldu.
Ortadoğu’nun ciddi krizi yaklaşık on yıl önce başladı ve salgın ona ulaştığında, var olan acılara yenisini ekledi. Bununla birlikte, 2020, yeni bir on yılı müjdeleyen ve belki de bölgenin çağa ayak uydurmasını sağlayacak birçok değişikliğe yol açan 3 açılıma da tanık oldu. Birinci açılım, 2020 yılı boyunca bölgenin, birçok ülkeyi etkileyen istikrarsızlıktan sonra kendisini ilgilendiren bir dizi dosyayı layıkıyla ele almayı başarması, birçok ülkede durumu sakinleştirmeye ve ateşkese yönelmesiydi.
Diplomasi, güç dengesi politikası ve yorgunluktan oluşan karışım, ister Libya isterse Suriye hatta Yemen'de olsun işlerin, şiddeti azaltma ve bir çözüm bulmaya çalışma yönünde seyretmesini sağladı. Kısacası, sözde Arap Baharı’nın ilk dalgasını yaşayan ülkelerde şiddet enerjisini tüketti ve çıkmazdan kurtulma yolunu araştırmaya başladı.
2019'da başlayan ikinci açılım, 2020'nin sonunda kendisine pek çok ders çıkarmıştı. 2020 yılı aynı zamanda İsrail’in Beyaz Saray'da düzenlenen bir törenle iki Arap Körfez ülkesi, yani BAE ve Bahreyn ile tarihi diplomatik anlaşmalar imzalamasına da tanık oldu.
İkili anlaşmalar, İran'a karşı ortak muhalefetleriyle uyumlu olarak İsrail ile BAE ve Bahreyn arasında ilişkileri normalleştirerek, resmiyet kazandırdı. Üç devlet ayrıca “İbrahim Anlaşması” adı verilen bir belgede imzaladı. İmzalanan iki belge de, diplomasi, karşılıklı iş birliği ve bölgesel barışı teşvik etme sözü veren taahhütlerden oluşuyor.  Ülkeler ayrıca finansman, ticaret, hava yolu, enerji, iletişim, sağlık, tarım ve su dahil 15 ortak ilgi alanında ikili anlaşmalar imzalamayı da kabul ettiler.
Bunu takip eden günlerde, Sudan da İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyi kabul etti. Fakat 2020 yılı bununla yetinmek istemiyor gibiydi. Nitekim 9 Aralık’ta İsrail ile Fas ilişkilerini normalleştirme kararı aldıklarını açıkladılar.
Üçüncü açılım, koronavirüs salgınına ve ekonomik baskılara rağmen, bölgedeki reform eğiliminin, ister vaka veya ölü sayıları, ister pandemi, hatta petrol fiyatlarındaki düşüşün ardından olumsuz ekonomik etkileriyle başa çıkmakta başarılı olmasıdır. Reform eğilimi bununla da yetinmeyip reformları sürdürmekte ısrar etti ve bazen pozitif büyüme oranları da kaydetti.
Bu 3 açılım sadece gelecek yılın değil, önümüzdeki on yılın da önünde pek çok kapı açıyor.
2020 yılında olup bitenler dünyaya birçok ders verdi. Bunların ilki, dünyadaki hiçbir ülke küresel sorunlarla tek başına yüzleşemez, bunun yerine her durumda uluslararası toplumla iş birliği yapmalı. İkincisi, insani ilerleme ve insanın doğayı kontrol etme yeteneği sınırlı, gezegenin sorunlarının üstesinden gelmek için acilen daha fazla çabaya ihtiyaç var. Ortadoğu’yu ilgilendiren üçüncü ders ise şu; bölgesel meseleler, dış ilişkileri söz konusu olduğunda devletlerin ulusal çıkarlarının öncelik taşıdığı gerçeğini doğrular. Ancak aynı çıkarlar bölgeyi dünyadaki ilerlemenin dışında bırakan birçok politika ve eğilimin gözden geçirilmesini de gerektirir. Ulus devletlerin kendi içlerinde ve tüm bölgede reformun sürdürülmesi ve derinleştirilmesine gelince, barışı, refahı ve ilerlemeyi mümkün kılar.