Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Dedikoduları dinleyen büyük kulaklar, casus uydular

Uzayı keşfetmek için gönderilen uydular ile birinci görevi Dünya'da meydana gelen her şeyi dinlemek, gözlemlemek ve uydu fotoğrafını çekmek olan uydular her zaman birbirinden ayrılmalıdır.
Normal Amerikan uyduları "NASA" Uzay Ajansına bağlıdır, görevleri çoğunlukla sivil, barışçıl, bilimseldir ve tüm ülkelerin bildiği tarih ve zamanlarda fırlatılırlar. Fırlatma süreci eğer insanlı uzay mekiği ise astronotların mekiğe binmelerinden mekiğin gökyüzünde kaybolmasına kadar normal televizyon kanallarında yayınlanır.
Pek çok kişi, televizyondan naklen yayınlandığı için 1986'da kalkışından 73 saniye sonra havada patlayan ve ikisi kadın 7 astronotun hayatını kaybettiği "Challenger" uzay mekiği kazasını hatırlıyor.
O zamanlar, patlamanın sebebi olarak yakıt deposunun patlaması, Isı Koruma Sistemi’nin (Thermal Protection System) zayıf olması, kanatların mekiğin yüzeyi ile uyumlu olmaması, yakıt tankları ve güvenlik contalarının işlevlerini yerine getirememesi sonucu yaşanan yakıt sızıntısı dahil olmak üzere birkaç olasılık öne sürülmüştü. Bütün dünya bu felaketi televizyonlardan izlemişti. O zamanlar uydu kanalları bugün olduğu kadar tanınmıyordu ve yaygın değildi.
Genel olarak, bilimsel keşif uyduları ile NASA ilgilenir. Bu makalenin konusu olan casus uydularına gelince, bunlar sadece ABD Hava Kuvvetlerinin sorumluluğundadır. Şu anda uzayda, ABD’den, Fransa, İngiltere, Rusya, Japonya, Hindistan ve İsrail'e kadar çeşitli milletlerden casus uydular görev yapıyor.
İsrail’den bahsetmişken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçen yıl Temmuz ayında casus uydu "Ofek-16"nın fırlatılmasından sonra uudunun “İsrail'in yakın ve uzakta düşmanlarına karşı operasyon yapma kabiliyetini artıracağını” söylemişti. İran'a gelince, birçok başarısız girişimin ardından geçen yıl uzaya bir gözlem ve casusluk uydusu fırlatmayı başardı. İran Devrim Muhafızları birkaç ay önce bu İran uydusunun çektiği ve Katar’daki ABD askeri hava üssü el Udeyd’i gösteren fotoğrafları yayınladı.
İran'ın uzay çalışmalarının Arap ülkelerine yönelik olduğu ve İran'ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki saldırgan ve yayılmacı eğilimlerini tamamladığı aşikar. Nitekim İran Devrim Muhafızları Genel Komutanı Hüseyin Selami, söz konusu uydunun ülkesinin karada, denizde, havada ve uzayda stratejik istihbarat bilgilerinin kapsamını genişleterek askeri yeteneklerini geliştireceğini ifade etti.
Dinleme yapan uydulara ek olarak, ABD “Keyhole” adlı casus uydular da fırlattı. Keyhole serisinden uydular tüm hedefleri ses ve görüntü olarak gözlemleyebiliyor. Hatta bir yerde sokaklarda, parklarda ya da evlerinin balkonlarında olsun okuyucuların elindeki gazetelerin büyük puntolarla yazılmış manşetlerini okuyabildiklerini okumuştum!
2009'da Florida'daki Cape Canaveral üssünden, 23 katlı bir bina uzunluğundaki devasa bir füzenin taşıdığı casus uydu fırlatıldığında, ana görevi, İran, Kuzey Kore, Çin, Rusya ve bazı Latin Amerika ülkeleri gibi ABD'nin "kötü" olarak nitelendirdiği ülkeleri izlemekti. O zamanlar bu uydunun taksiler ile merkezleri arasında gerçekleşen telefon görüşmelerini dahi dinleyip sinyallerini bozabileceği söylenmişti.
Normal koşullarda, casus uyduların ömrü 10 yıllık ve bataryalarını güneş enerjisiyle şarj ediyorlar.
Bir ABD kuruluşu olan Endişeli Bilim Adamları Birliği tarafından yapılan bir istatistik, 2017 yılında yörüngede bulunan ve çeşitli görevleri yerine getiren uydu sayısının 1.419'a ulaştığını gösterdi. Bunların 146’sının askeri görevleri bulunuyordu. İstatistik, sahip olduğu 576 uydu ile ABD'nin ilk sırada yer aldığını, onu 181 uydu ile Çin ve 140 uydu ile Rusya’nın takip ettiğini de kaydetti. Ancak bu sayılar bir hayli arttı ve 2019’da her gün yörüngede dönen uyduların sayısı 4635’e yükseldi. Orada neredeyse dünyanın uzaydan görülmesini engelleyecek kadar bir izdiham yaşadığı dahi söyleniyor.
2017 yılında özellikle Kuzey Kore’yi izlemek için fırlattığı uydu ile Japonya da “casus uydular kulübüne” katıldı. Pyongyang’ın 1998'de Japonya ve Batı Pasifik'e orta menzilli bir balistik füze fırlatmasından sonra uzay faaliyetlerine başlayan Tokyo, uzaya ilk casus uydusunu 2003 yılında gönderdi. Japonya'nın bu konuda İsrail gibi ABD teknolojisini kullanıp kullanmadığı bilinmiyor.
Bu konu güçlü ülkeler arasında yaygınlaştıktan sonra, casus uydular tehlikeli bir sır olmaktan çıktı, aksine övünme ve gurur kaynağına, casus uydu sahibi ülkenin bilimsel ve askeri gelişmişliğine delalet eden yeterli bir kanıta dönüştü. Fakat casusluk operasyonlarının sonuçlarının sırları, casusluk yapan ülkenin istediği zaman açıklayabileceği özel mülkü olarak kalmaya devam etti.
Doksanlı yıllarda ABD, tüm casus uyduları ve sondalarıyla, Irak'taki kitle imha silahları "gizemini" boşuna çözmeye çalıştı. O dönemde ani ziyaretlerle belirli yerlerde yasaklanmış silah bulunup bulunmadığını araştıran uluslararası denetleme ekiplerine haber ajanslarının, televizyon kanallarının ve uluslararası gazetelerin muhabirleri de eşlik ediyordu. Bu ekipler yanlarında onları, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve BM gibi temsil ettikleri organlara, ülkelerinin Bağdat'taki büyükelçiliklerine ve casus uydulara bağlayan, gelişmiş görüntülü ve sesli iletişim ekipmanları taşıyorlardı. Iraklı gazetecilerin ise sadece kağıtları, kalemleri ve varsa kameraları vardı, çünkü cep telefonu servisleri ancak ABD işgalinden sonra Irak’a giriş yapmıştı. İngilizce konuşabilen bir Japon muhabir ellerimizdeki kalem kağıtları görünce şaşırmış ve Iraklı bir askeri sanayi bölgesine yapılan denetlemeden Bağdat’a dönerken otobüste bana, “Iraklı gazetecilerin ülkelerine uygulanan ambargo nedeniyle halen kağıt kalemle not aldıkları bir dönemde, Irak’ta kitle imha silahları olduğu yalanına aptal değilse hangi uluslararası denetimci inanır?” demişti.
Dünya, 2003 Irak savaşında tarihinde ilk kez yıkıcı ve trajik gerçekleriyle televizyonda canlı olarak yayınlanan bir savaşa tanık oldu. Savaş boyunca görüntüler, ABD, Rus ve Fransız casus uyduları aracılığıyla yerden ve uzaydan takip edildi. NASA, savaşı televizyonda yayınlama konusunda ilk sırada yer aldı. Eski ABD başkanı oğul George Bush’un talimatıyla ilk bombardıman uçakları ile akıllı füzelerin Irak’ın başkentine doğru harekete geçtikleri ilk andan itibaren savaş ve çatışmaların seyrini ve olayları nakletmesi için kameralarla donatılmış bir uydu tahsis etti. Kelimenin tam anlamıyla bir "casusluk" olan bu televizyon yayını, herhangi bir futbol maçı gibi canlı olarak yayınlandı. Askeri ve sivil alanların üzerine füzeler yağarken, akıllı bombardıman uçakları da görevlerini amansızca yerine getiriyorlardı. Dünya ise hiçbir haklı gerekçesi ve meşruiyeti olmayıp bir yığın yalana dayanarak başlatılan bu savaşı canlı izliyordu. Nitekim ABD’li yetkililer ile Bağdat ve başka şehir ve köylerde, askeri üsleri, üniversiteleri, enstitüleri, araştırma merkezleri ve laboratuarları, hastaneleri, nehirleri, gölleri, tarım arazilerini, bağ ve bahçeleri, mezarlıkları hatta başkanlık saraylarını gezip teftiş eden uluslararası denetçiler de daha sonra yalan söylediklerini ve Irak’ta silah olmadığını itiraf etmişlerdi. Ama sonuç, herkesin bildiği gibi eski başkan Bush’un, BM Güvenlik Konseyi kabul etsin veya etmesin ülkesinin Irak’ı işgal edeceği deklarasyonu oldu.
Makaleyi “Leyla ile Mecnun” oyununda Leyla’nın babasının söylediği şu sözlerle bitirmek istiyorum, “Git buradan ey Mecnun. Ateş almaya mı geldin, yoksa evi ateşe vermeye mi?”