Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Milli eğitimin temel amaçları nelerdir?

Suudi Arabistan, eğitim çıktılarının işgücü piyasası ile uyumsuzluğunun sık sık konuşulduğu dünyadaki birkaç ülkeden biridir. Bu konuşmaların temelinde, her yıl mezun olan binlerce lise ve üniversite öğrencisinin doğrudan iş bulamaması yer almaktadır.
Bu iddia doğru da olabilir yanlış da. Fakat burada asıl heyecan uyandıran şey, insanların eğitim sistemine olan ilgisi ve onu geliştirme arzusudur. Bu durum, eğitim sisteminden sorumlu olanları her gün bir karşı çıkışla karşı karşıya getirmektedir. İnsanların, özellikle de ülkenin geleceğini belirlemede hayati bir role sahip olan bu tür kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi için talepte bulunmaya devam etmesi iyi bir şeydir. Burada tereddütsüz bir şekilde eğitim sistemimizin yirmi veya otuz yıl öncesine kıyasla çok daha iyi bir durumda olduğunu söyleyebilirim.
Eğitim ile işgücü arasındaki ilişki, resmi eğitimin sürdürülmesinde itici bir faktördür. Eğer okullar uygun bir işgücü sağlamamış olsaydı, hükümetler okul inşa etmeye, öğretmenleri işe almaya ve ücretsiz eğitim vermeye para harcamazlardı. Piyasa eğitimli bir işgücüne ihtiyacı olmasaydı, eğitim -geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi- yalnızca bir azınlığın ayrıcalığı olarak kalacaktı.
Burada dikkat çekmek istediğim bir diğer husus ise eğitimin çıktılarını işgücü piyasasının ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirmenin belirli bir ülkeyle sınırlı olmadığıdır. Çünkü ABD, İngiltere ve Güney Kore de dahil olmak üzere en az yedi sanayileşmiş ülkeden gelen raporlarda, üst düzey yetkililer ve planlamacılar arasında, eğitim sisteminin dünya piyasasının tanık olduğu hızlı dönüşümlere cevap verememesine dair endişelerin bulunduğunu gördün.
İngiltere’de üst düzey bir yetkilinin, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD raporuna atıfta bulunduğunu hatırlıyorum. Bu raporda, Singapur, Tayvan, Japonya ve Güney Kore’deki öğrencilerin, matematikte Avrupalı meslektaşlarına göre daha üstün oldukları görülüyor. Yetkili bunun ciddi bir risk taşımadığını söylüyor fakat yenilik ve yaratıcılığın günümüzde matematik ve bilgi işlem hususunda en gelişmiş devletlerde kendini gösterdiği göz önünde bulundurulduğunda bu durumun birtakım potansiyel riskler taşıdığına işaret ediyor.
Sevgili okurlarımın, İngiliz Bakan’ın sözlerinin içeriğine ve bu ifadelerin bizdeki tekrarlanan konuşmalarla arasındaki farka dikkat etmesini umuyorum. Biz bugün çocuklarımızın iş bulmasından söz ediyoruz, o ise geleceğe ilişkin yaratıcılık ve yenilikten söz ediyor.
Bunu şu şekilde de ifade edebiliriz: Ebeveynlerin çoğu, çocuklarını iyi maaşlı işler bulmaya hazırlamak isterler. Nitekim bugün önlerinde gördükleri standartlar ve ölçütler bunlardır. Meseleye kişisel bir bakış açısından yaklaşıyorlar ve geleceğin iyi maaşlı bir işte yattığını düşünüyorlar. Bakan ise geçen haftaki yazımızda “piyasa yapıcılık” olarak adlandırdığımız farklı bir bağlamdan bahsediyor. Özetle söylemek gerekirse karşımızda iki seçenek var: Çocuklarımızı bugün için iyi sayılan işlere hazırlamak ya da onları piyasanın pazarın yönünü ve ihtiyaçlarını belirleyen üretici ve yenilikçi iş adamları olmaya hazırlamak.
İlk seçenekte, eğitimin yönelimlerini belirleyen mevcut piyasadır. Diğer seçenekteki eğitim sistemi ise, on veya yirmi yıl sonraki piyasa eğilimlerini ve ihtiyaçlarını belirleyen bir sistemdir. Ulusal düzeyde ne için çabalamamız gerektiğinin artık açığa çıktığını düşünüyorum. Burada asıl önemli olan, başkalarının belirlediği seçeneklere göre hareket etmek değil, kendimiz için kendi kararımızı vermektir.