Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Suudi Arabistan'a karşı uyuşturucu savaşı

Uyuşturucu savaşı, küresel mafya ağı tarafından yürütülen alışılmadık bir savaştır.
Uyuşturucu ticaretinin hacminin dünya çapında yüz milyarlarca olduğu tahmin ediliyor.
Bu, bazı ülkeleri uyuşturucu ticaretini bir finans kaynağı olarak benimsemeye sevk ediyor.
Bu ülkelerin başında, uyuşturucu ticaretini önemli bir mali kaynak haline getiren ve ABD, Afrika ve Avrupa'da özel ağlar kuran İran yer alıyor.
Suudi Arabistan geçtiğimiz cuma günü, Lübnan'dan gelen milyonlarca amfetamin hapına el koyduğunu açıkladı.
Meyve ve sebze sevkiyatları arasında gizlenen bu haplar, Suudi Arabistan'ın ve halkının sürekli bir şekilde hedef alındığını gösteriyor.
Suudi Arabistan, Lübnan'dan sebze ve meyve ithalatını durdurma kararı aldı. Ayrıca Riyad, aynı kararın meyve ve sebzelerin yerini alabilecek diğer sevkiyatlara uygulanmasını da değerlendirecek.
Lübnan'la bu haliyle bir devlet olarak muamelede bulunmak mümkün değil. Vakıa, Lübnan’ın kaçakçı, Hizbullah tarafından ele geçirilen bir ülke olduğunu doğrulamaktadır.
Her iki taraf da Lübnan devletiyle ve vatandaşlarıyla ilgilenmemekte.
Elbette, bölge ülkelerine ve dünyaya yönelik düşmanca uygulama ve politikalarının çeşitli sonuçlarına maruz kalmaları kaçınılmazdır.
Suudi Arabistan’ın kararından en çok Lübnanlı çiftçi ve Lübnan ekonomisi etkilenecektir. Ancak dünya üzerinde herhangi bir ülke, kendi güvenliğini ve vatandaşlarının güvenliğini her şeyin üstünde tutacaktır.
Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Prens Abdulaziz bin Suud bin Nayef’in, “Krallığın güvenliği kırmızı çizgidir” ifadeleri oldukça netti. Lübnan devletine bu karar resmi kanallardan bildirildi. Eğer Suudi Arabistan'ın tekrar hedef alınmayacağı garantisini vermezse bunu başka kararlar takip edecektir.
Uyuşturucu savaşı dünyanın çeşitli yerlerinde kendini göstermektedir. Meksika, profesyonel kartellerin savaşı ve bu uğurda on binlerce ölüm ile bilinmektedir.
Kolombiya'da da benzer bir savaş vardır. Ayrıca, Afganistan'daki Taliban hareketi finanse etmek için uyuşturucu savaşına dayanıyordu. Filipinler'deki bu savaş ise bitecek gibi görünmemektedir.
İran rejimi ve Taliban hareketinin sorunu, İslam'ı dini olarak temsil ettiklerini iddia etmeleridir. Bu herkesin İslam’a yönelik yapabileceği bir çarpıtmadır. Çünkü siyasal İslamcılar gibi siyasi hedeflerini ve suçlarını örtbas etmek için bunu bir kılıf olarak kullanmaktadır.
İran rejiminin Suudi Arabistan'a karşı açık bir uyuşturucu savaşına karıştığı açıktır. Bunun için herhangi bir delile ihtiyacımız yoktur. Dünya, İran'ın uyuşturucu kaçakçılığı, ticareti ve düşmanlarına yönelik savaşında kullandığı ağların farkındadır. ABD’nin Afganistan'ı hızla terk etmesi ve kendisini tecrit etmesiyle birlikte devlet “Taliban” tarafından yağmalanacak. Uyuşturucu ticareti ve savaşları tüm dünyada yeniden canlanacak.
Yunanistan, Lübnan'daki şeker fabrikalarında saklanan ve Slovakya'ya gitmek üzere olan dört ton esrar ele geçirildiğini duyurdu. Ayrıca Suudi Arabistan’ın 33 milyon avro olarak tahmin edilen sevkiyatın ele geçirilmesi için verdiği destekten dolayı övgüde bulundu.
İtalyan yetkililer geçen ağustos ayında, Suriye ve Hizbullah'tan gelen bir ‘amfetamin’ sevkiyatına el koymuştu.
Lübnan Hizbullahı’nın uyuşturucu ticaretine katılımı, ABD, Avrupa ve Arap ülkelerindeki tüm güvenlik birimleri tarafından iyi bilinmektedir. Hizbullah, dinci ve mezhepçi sloganlarla kendisi gizliyor. Ayrıca uyuşturucu ticaretinde dini ve mezhebi kullanıyor.
Lübnan devleti ise esnek diplomatik açıklamaları bir kenara bu örgüte tam bir koruma sağlıyor. Ancak sahadaki gerçek, devletin örgütü caydırmak adına dişe dokunur bir şey yapamayacağını gösteriyor.
Viyana'da İran rejimiyle dolaylı müzakerelerde bulunan ve dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD, tüm çetrefilli dosyaları açmak istemiyor ve İran rejiminin suç stratejileri karşısında durmak istemiyor.
İran rejiminin uzun yıllardır benimsediği uyuşturucu savaşı stratejisi ve ticareti de bunlar arasında bulunuyor.
ABD de birçok ülke gibi tehlikeli bir kanaate vardı. Bu, “Lübnan’ın bütünüyle felçli bir devlet ve başarısız bir devlet olmaktan ancak bir adım ötede olabileceği” anlamına gelen bir kanaat.
Afganistan'ın Hindukuş Dağları’ndan Akdeniz kıyılarına; İran, Irak ve Suriye'den geçerek Lübnan'a kadar yeni bir uyuşturucu kaçakçılığı ve savaş hattı ortaya çıkmakta.
Bu hat, üretim ve kaçakçılık maliyetini düşürmekte, bölgede ve dünyada yeni pazarlar aranmasına sebep olmakta.
Ayrıca bu uyuşturucu savaşı, İran’ın bölgeyi ve dünyayı hedef alan stratejilerini destekleyen bir stratejiyi temsil etmekte.
Başka bir deyişle, uyuşturucu savaşı yalnızca bir güvenlik savaşı değil, aynı zamanda muazzam bir siyasi savaştır.
Suudi Arabistan, 30 milyonu aşan nüfusu ile zengin bir ülke.
Dolayısıyla dünyanın dört bir yanındaki uyuşturucu kaçakçıları için oldukça önemli bir ülke.
Bölgedeki bu ticaretin en büyük ajanı ise İran rejimidir.
Bu rejimin Suudi gençlerini hedef alması, Suudi Arabistan'a ve bölgedeki ve dünyadaki müttefiklerine karşı kullandığı en büyük silahlardan biri. Ayrıca herhangi bir ülkedeki genç nesli hedef almak, geleceğe, barışa ve güvenliğe darbe vurmak anlamına gelmekte.
Suudi Arabistan’ın Lübnan halkına yardımları ve destekleri bilinmekte. Bu destek onlarca yıl devam etmiştir. Suudi Arabistan bu yardımları ve destekleriyle kardeşlerinin yanında olmuş ve onların istikrar bulması için çabalamıştır. Ancak Lübnan bugün, Suudi hükümetine ve halkına karşı doğrudan bir savaş kaynağı haline geldi.
Dünya üzerindeki hiçbir devlet kendisinin ve halkının çıkarlarını çiğnetecek tarzda hareket etmez.
Suudi halkının çıkarı ile Lübnan halkının çıkarı arasına bu tercihi bir engel olarak koyanlar, çeşitli partilerden ve mensubiyetlerden olan gaspçılardır.
Lübnan halkı, bazı liderlerinin ve akımlarının şimdi ve gelecekte kendisine neye mal olacağını bilmelidir.