Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Yemen savaşının sonu: Sakinliğin belirtileri mi?

Her başlangıcın bir sonu vardır. Yemen'de Mart 2015'te başlayan ve yedinci yılına giren bu en uzun savaşın da sonu gelecek mi? Yoksa sadece savaşın biteceğine ilişkin umutlar mı var? Savaşın trajik sayfaları kolayca kapanacak mı? Mevcut durumda sakinlik ve tarafların bir anlaşmaya varmasını sağlayacak müzakerelere götürecek bir ateşkese dair belirtiler mevcut mu? Bu analizin -eğer doğru ise- bazı bölgesel gelişmelerle ilgisi var mı? Bu gelişmelerden bazıları şunlar: Mısır-Türkiye ilişkilerinde göreli normalleşme adımları, İran’ın nükleer dosyası ile ilgili Viyana'daki müzakerelerde ilerleme kaydedilmesi, Suudi girişimi ve ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking’in ateşkese yönelik faaliyetleri.
Yemen krizinin karmaşıklığını, bölgesel ve uluslararası boyutlarıyla bahsettiğimiz bu başlıklarda görebiliriz. Bu yazımızda konuya ışık tutmaya çalışacağız.
Birçok kişi, Sovyetler Birliği’nin Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından dağılmasıyla birlikte Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) varlığının da sona ereceğini düşünüyordu. Çünkü NATO’nun varlık sebebi, Sovyetler Birliği’yle ve onun Batı kampı ülkeleri için oluşturduğu tehlikeyle yüzleşmekti. NATO'nun devamını haklı çıkarmak için yeni bir düşman bulmak gerekiyordu. Bazı çevreler bunu başarmak adına hayali bir düşman yaratmanın gerekli olduğunu düşündüler. Bu hayali düşman, İslam’ın dünyaya yayılması ve uluslararası terörizm tehdidiydi.
Husiler, Yemen halkı üzerindeki kontrollerini meşrulaştırmak için benzer bir yaklaşımı takip etti ve hayali bir düşman icat etti. Yemen ve onun geleceği üzerindeki egemenliklerinin devamının varlık sebebi savaştı. Bundan dolayı stratejik ve varoluşsal bir seçim olarak savaşa başvurdular. Ensarullah’ın mensupları -aşiret fertleri gibi- yalnızca savaşmak ve silah taşımak üzere eğitildiler. Hiçbir zaman modern devleti ve sivil toplumu inşa etme sorumluluklarını taşıyan, nitelikli veya eğitimli liderler olmadılar. Çünkü tüm bunlar uzmanlık ve ehliyet gerektirir. Oysa onlar sadece ideolojik unsurlar ve silah taşıyabilen kişilerden ibaret oldular.
ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Lenderking, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nda yaptığı konuşmada “Husilerin Yemen'deki çatışma sonrasında hükümette önemli bir rol oynayacağına ilişkin daha geniş bir kabul mevcut” dedi. Yemen'deki toplumsal yapıya ilişkin bilgisini ve Husilerin barış getirme korkusunun nedenini ortaya koydu. Böylelikle Husilere, -barışın tesis edilmesiyle- geçmişte olduğu gibi marjinalize edilmeyeceklerini ve hükümette önemli rolleri olacaklarını temin eden bir mesaj göndermiş oldu. Lenderking, Marib şehrine yönelik süren askeri saldırıları ise konunun dışında tuttu. Bunun ‘barış çabalarının önündeki en büyük tehdit ve son altı yıldaki en yıkıcı insani drama yol açan’ bir saldırı olduğunu söyledi.
Lenderking, Yemen'deki insani durum hakkında şu açıklamada bulundu:
“İnsani yardım kuruluşlarının yetkilileri savaşın başında Yemen’in beş ay sonra beş yıl sonraki Suriye gibi görüneceğini belirttiler. Çünkü Yemen'deki durum savaş başlamadan önce de istikrarsızdı. Şimdi ise ekonomi çöküyor, aileler temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumda. Gıda alanındaki insani yardımlara dair kısıtlamaların tarafı Suudi Arabistan'ın liderliğindeki Arap Koalisyonu değil. İnsani yardım milyonlarca kişi için hayati bir cankurtaran niteliğinde ve açlığın önlenmesine yardımcı olmayı amaçlıyor. Ancak asla yeterli olmayacak.”
Garip olan, Lenderking’in bir yandan “Husiler uluslararası baskıya cevap veriyor. Tüm taraflar bunun ilerlemesine katkıda bulunmalıdır” derken diğer taraftan Husilerin uygulamalarının söylemleriyle çeliştiğini, yardımın dağıtımını engellediklerini, Suudi Arabistan'a ve Yemen’e yönelik saldırılarını artırdıklarını, sivilleri kaçırmak ve çocukları silahlandırmak gibi ihlallere devam ettiklerini söylemesidir. Burada Lenderking'in İran’ı Husileri desteklemekle ve onlara silah sağlayan, askeri eğitim veren, Yemen'i istikrarsızlaştırmak için olumsuz rolünü sürdüren tek taraf olmakla suçladığını belirtmekte de fayda var.
Lenderking'in bu uzun açıklamalarını, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nda öne sürdüğü bu önerinin özünü açığa çıkarmak istedim. Çünkü Lenderking'in esas muhattabı Dışişleri Bakanlığı’dır. Acaba böyle bir tercihte bulunmasının belirli sebepleri var mıdır? Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu mu böyle bir talepte bulundu?
Lenderking, aylık gıda sevkiyatında dikkat çekici bir artış olduğunu dile getirdiği açıklamada şunları söyledi:
“Yaklaşık 446 bin ton gıda geçen mart ayında Hudeyde Limanı’na girdi. Bu, son 5 yılın en yüksek miktarıydıu. Ayrıca 2020 yılındaki ortalamadan yüzde 45 daha yüksekti.”
Bu kendisinin, şubat ayında göreve gelmesinden bu yana geçen kısa sürede söz konusu başarıları elde ettiği anlamına geliyor. Lenderking Birleşmiş Milletler temsilcisi olması nedeniyle ayrıca İran'ın Yemen krizindeki rolü ve durumun kötüleştiğine ilişkin, kamuoyu ile paylaşamayacağı açıklamalar da yaptı.
Lenderking'in sözlerinden -Yemen kriziyle ilgili olsun ya da olmasın- Viyana'da nükleer dosya ile yaşananlar  arasında bir bağlantı olduğu anlaşılıyor. Kesin olan bir diğer konu ise Yemen krizi taraflarından bir dizi yetkilinin Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretler ve Irak’ın başkentindeki görüşmelerin atılım için bir umut ışığı olduğudur.
Biden yönetiminin Yemen'deki kanlı savaşı sona erdirme çabaları ve  bu dosyaya verdiği önem, çözüm arayışını ve uzlaşıyı hızlandıracaktır. Her savaşta olduğu gibi krizin taraflarına göre de ‘fayda ve zarar’ farklılık göstermektedir.