Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Evet, barış gerekli ve mümkün

İsrail ile Hamas arasındaki yeni şiddet döngüsünün ışığında, insanın barış hakkında konuşmak için çok saf olmaya ihtiyacı var ya da öyle görünüyor.
Barış, teknik anlamda bile 10 yıldan fazla bir süredir askıya alınmış. Ortak çıkarlar ve geleceğe yönelik ortak bir ufuk geliştirme mekanizmalarının ne durumda olduğundan ise bahsetmeye bile gerek yok. İlgili makamlar, barış üzerine bahis oynayacak gerçek liderliklerden yoksunlar. Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a gelince, herhangi bir siyasi canlılık veya Filistin halkının çıkarlarını yönetmede bir vizyonu olmaksızın geride kalan bir geçmişin yankısı.
Bu şiddet sarmalı da zafer kelimesinin yeni bir bayağılaştırılmış şekliyle sona erecek. Binyamin Netanyahu yıktığı kulelerin, öldürdüğü Hamas kadrolarının ve Demir Kubbe’nin engellediği roketlerin sayısını hesaplayacak. İsrail'in caydırıcılığının ve geçmiş cezalandırma operasyonlarının başarısının kanıtı olarak, Lübnan’dan Suriye ve belki de Yemen'e direniş ekseni gruplarının bir çatışmaya kaymaktan kaçınmalarına ışık tutacak. Öte yandan, Hamas ve onunla birlikte direniş gruplarının tüm liderleri, özellikle de Hasan Nasrallah, bu büyük zaferi çerçeveleyen, gelecekteki savaşlar için seferberlik ve hazırlık ziyafetleriyle kamuoyuna yeniden sunan konuşmalarını süslemekte ileriye gidecekler. Roketlerin menzili, Demir Kubbe'nin başarısızlığı, Ben Gurion Havalimanı'nın kapatılması, doğalgaz üretim döngüsün durdurulması ve Tel Aviv sahillerindeki korku görüntüleri hakkında çok şey duyacağız. En önemlisi de Kudüs’e düşen roketler hakkında çok şey duyacağız!
Her iki tarafta da zafer ve kazanma fikrinin tam anlamıyla bayağılaştırılması ve yine her iki tarafta da barış fikrinin tamamen yok sayılması, barış talep edenleri saf veya iş birlikçi hale getiriyor. Son şiddet olaylarının en belirgin ortak başarısı budur. Netanyahu ve Hamas’ın birbirlerine yaptıkları karşılıklı hizmetlerin boyutunu düşünmemek zor. İsrail Başbakanı, barış sürecinin tüm mekanizmalarından istifa ederek Hamas’ın finansman mekanizmasını onayladığında, bu finansmanın bir kısmının mutlaka roketlerin geliştirilmesi için kullanılacağını biliyordu. Gelgelelim Batı Şeria ile Gazze Şeridi arasındaki bölünmeyi derinleştirme hedefi, İsrail’in güvenliği önceliğinin önüne geçti. Hamas İsrail'e roket atmaya başladığında, tepkinin ölçülemeyecek ve katlanılamayacak kadar sert olacağını biliyordu. Ama Filistin kamuoyu kartını elinde tutma önceliği, Gazze halkının güvenliği, hatta bazı Hamas roketlerinin onları da etkileyip öldürdüğü İsrail Araplarının güvenliğine ağır bastı.
Filistin-İsrail barışının herhangi bir gerçek ufka ulaşmasını engellemekte birinin diğerine olan ihtiyacı neredeyse stratejik.
Bununla birlikte, merceği çatışmanın odağı dışına doğru genişletmek ve dünyadaki uluslararası ve popüler pozisyonlara bakmak, barışı destekleyenlerin çok daha fazla ve her zamankinden daha net olduğunu gösteriyor. İnsan hakları duyarlılığı yüksek bir biçimde uluslararası sol söylemin, Filistin sorununa ilişkin siyasi söylemin sınırlarından özüne doğru bir tür genişleme içinde olduğu dikkatleri çekiyor. Her ne kadar bu geçiş, İsrail’in esasen bir devlet olarak meşru olmadığı çağrılarında bulunma, kendisine bir apartheid rejimi olarak muamele etme çağrılarını yoğunlaştırma noktasına ulaşan maksimum açıklamaları ve gündemleri beraberinde getirse de. Söz konusu açıklamalar ve gündemler diğer taraftan, Hamas’ın oportünist cihatçı davranışlarından, Mahmud Abbas ve bir bütün olarak Oslo mekanizmasının siyasi başarısızlığından kaynaklanan herhangi bir sorumluluğu tamamen ortadan kaldırıyor.
Deyim yerindeyse bu, Amerikan polisinin boğarak öldürdüğü Afrika asıllı ABD’li George Floyd sonrası dünya. Yani siyasi yörüngelerde ve kamuoyunu şekillendirmede "empati gücünün" belirleyici hale geldiği bir dünya. Empati, küçük telefonlar taşıyan ama gökyüzü kadar geniş kalplere sahip yeryüzü gençlerinin elinde ölümcül bir silaha dönüştü. Lobilerin sertliğini, "ana akım" medyanın oportünizmini ve Batı'daki siyaset ve strateji analistlerinin muzdarip olduğu kör noktaları devre dışı bıraktı.
Gazze sorununu herhangi bir siyasi stratejiden uzakta ele alan İsrail saldırganlığının, şiddetinin, tüm sorumluluğu İsrail’e yükleyen ve Filistinlileri tüm sorumluluktan azat eden bu paylaşımı pekiştirdiğini düşünüyorum. Ama bu, şiddetin sona ermesiyle bitecek geçici bir özellik. Dolayısıyla şiddet sona erdiğinde, merkezi Filistin sorunu ya da iki devletli çözümü öldürmek ve gömmek isteyen Siyonist sağ ideoloji değil, iki taraf arasında yenilenen şiddet mekanizmasını sona erdirmek için tek ufuk olarak barış yeniden değer kazanabilir. Bu bir Arap fırsatı ve özellikle de normalleşen ve gelecekteki kazanımlar ve faydalar için normalleşmeye evet diyen Arap barış kampının sorumluluğudur.
ABD’ye baktığımızda, Demokrat Parti içinde ve genel olarak Amerikan seçkinleri arasında, ölüm, kan ve yıkım fırtınasının dinmesiyle denge noktalarını bulacak yeni bir söylem var. Beyrut ve banliyölerinin sosyal medyasından daha geniş olan Arap dünyasında, gerçekler, yalanlar ve aldatmalar karışımından beslenen, trajediyi derinleştirmek ve ıstırabı uzatmaktan başka hiçbir işlevi olmayan sahte zaferler, Filistinliler için sahte vaatlerle eğlenen saf duygusal söylemlere kapılmaya karşı bilinçli bir korunma var.
Son gelişmelerin dört Arap ülkesi ile İsrail arasındaki yeni barış yolunda ağır bir yükü olması beklenebilirdi, ancak Arap rejimlerinin ve milislerin ellerinde Suriyelilere, Iraklılara ve Filistinlilere karşı işledikleri suçların boyutu, büyüklüğüne rağmen İsrail’in suçunu küçülttü. Buna paralel olsa bile, barış kampını çok zor bir durumda bırakmadan siyasete ve siyasi düşünceye geniş bir alan bıraktı.
Netanyahu hava saldırıları, yoğunluğu ve etkili yıkım gösterisinin, nihayetinde kendisi için gerçek bir zafer oluşturmayacağını keşfedecek. Hamas, "direniş"in içeride Filistin Otoritesi, Arap, Avrupa ve ABD desteğinde, dışarıda İsrail ile siyasi uzlaşının alternatifi olduğunu yeniden keşfedecek. Bu, maliyetli ve bütün olarak Filistin direniş projesinin İran'ın elinde bir kart olma durumunu pekiştirecek bir alternatif.
Öte yandan, Arap barış ekseninin Washington'da bir ortağı var ve ikisi birlikte, uzlaşı projesini yeniden canlandırma, Filistinliler ile İsraillilere ölüm, yıkım ve füzelerden başka hiçbir şey sunmayan çatışmanın taraflarına bu projeyi dayatma vizyonunu oluşturma kudretine sahipler. Bu, bölgenin güvenliği ve istikrarı için en önemli anlaşmanın İran ile yapılacak nükleer anlaşmadan ziyade, barış ufkunu yeniden canlandırma üzerinde anlaşmak olduğunu teyit etmek için bir fırsat. Keza İran, Yahudi ve İslami, siyasi ve dini aşırılık yanlısı grupların elindeki Filistin kartını çekip almak için de bir fırsat.
Son bir not; Arap barış kampı, siyasi İslam ile şiddetle mücadele ediyor, dolayısıyla dünyanın da yerleşimcilerin temsil ettikleri "siyasi Yahudiliğe" İsrail yaşamındaki siyasi bir akımdan ibaretmiş gibi hoşgörülü davranmaya devam etmesine izin verilemez.
Eğer barış şimdi mümkün ve şimdi gerekli değilse, ne zaman olacak?