Abdurrahman Şalkam
TT

Çin Komünist Partisi’nin yüzüncü yılı: Bir imparatorluk yüzyılı

Yaratıcı lider efsanesi, Çin’in kompozisyonu ve doğasında hep var oldu. Toprağı, halkı ve tarihi ile kendi başına bir dünya olan Çin, kimliğini ve yaşam ile tarihteki yolunu şekillendiren sır ve efsaneler içeren bir karakteri temsil etti. Japon, Fransız ve İngiliz, birden fazla sömürgeciye tabi oldu ve sınırları her yönden işgalciler tarafından hedef alındı. Ancak 20. yüzyılın başında politikacı, filozof ve devrimci teorisyen Sun Yat-sen ile birlikte küllerinden yeniden doğdu. Yat-sen, ülkeyi 1644'ten 1911'e kadar yöneten Çing Hanedanı'nı devirdi ve Çin Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan etti. Politik felsefesini, üç halk ilkesi adını verdiği demokrasi, halkın geçim kaynağı (refah) ve milliyetçilik şeklinde formüle etti. Ölümünden önce Chiang Kai Shek önderliğindeki Kuomintang  (Çin Milliyetçi Partisi) ordusunun saldırısına uğradı. Ama ondan sonra da Çin evreninde felsefi devrimci liderler eksik olmadı.
Çin’in ikinci devrimci filozof lideri olan Mao Zedong, 1893'te Hunan Eyaletinde doğdu. Okulda Konfüçyüs ilkelerine dayanan bir eğitim aldı ancak bu eğitimi sevmedi. George Washington ve Napolyon Bonapart ile ilgili kitaplar okudu. Batı hakkında yayınlanan siyasi ve entelektüel kitapları takip etti. Çin, Batı'nın gerisinde kalmış, sömürgecilik ve yabancı istilalardan çok çekmişti. Mao, ülkesinin geri kalmışlığıyla, kendisinin söylediği gibi, Batı'nın kaydettiği şaşırtıcı ilerlemeyi karşılaştırmaya başladı. Adam Smith ve Charles Darwin'in kitaplarını okudu. Pekin'e taşındıktan sonra Karl Marx'ın yazılarıyla tanıştı. Rusya'daki Bolşevik devriminden sonra komünizme ve onun yeni bir Çin kurmanın yolu olduğuna inandı. 1921 yılında Çin Komünist Partisi kurulduğunda partiye katılan Mao, Hunan Eyaletine parti sekreteri olarak atandı. Kuomintang lideri Chiang Kai Shek, komünistleri öldürmeye başladığında, parti kendi ordusunu kurmaya karar verdi.
Mao Zedong'un mekanlar, felsefeler, fikirler ve örgütlenme arasındaki yolculuğu, yeni Çin'in kuruluş sürecinin ve komünist savaşçı yoldaşlarına önderlik ettiği uzun ve büyük yürüyüşün adımları ve taşlarıydı. Bu yürüyüş, Çin halkı içinde bedeni ve ruhu ile komünizme inanan ve genç lideri Mao Zedong’a güçlü bir sadakatle bağlı yeni bir sınıf yarattı. Mao ardından o dönemde Çin’i işgal etmiş olan Japonya’ya karşı savaştı. Daha sonra da Kuomintang ordusuna karşı bir mücadeleye girişti ve onu yenilgiye uğrattıktan sonra ülkeye hâkim oldu. Komünist Partisi’nin üye sayısı 10 binden 1 milyona yükseldi. 1949’da Mao Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etti, Kuomintang’ın lideri Shek de Tayvan’a kaçarak Çin Cumhuriyeti’ni kurdu. Devrimci komünist filozof lider Mao, ütopik fikirlerini yeni büyük komünist cumhuriyetinde hayata geçirmeye başladı. Atılımlar ve sıçramalar politikası başlattı. 1953 yılında ilk 5 yıllık planını başlattı, gerici ve milliyetçi adını verdiği unsurların peşine düştü. 1958 yılında Çin ekonomisini tarımdan endüstriyel bir ekonomiye dönüştürmek için Büyük İleri Atılım Projesi’ne start verdi. Söz konusu atılım milyonlarca Çinlinin ölümüne neden oldu ve ülke büyük bir mezarlığa dönüştü. Filozof liderin atılımları durmadı, 1966 yılında bu kez Kültür Devrimi’ni ilan etti. Devrim düşmanları olarak yaftaladığı muhaliflerinden kurtulmaya dönük bir başka atılım olan Kültür Devrimi sırasında, kurban yığınları artmaya devam etti. Filozof liderin aklı dışında bir akla yer kalmayan büyük atılımlar ülkesinde insanların hiçbir değeri kalmadı.
Mao düşüncelerini kutsal kitabı “Kırmızı Kitap”ta formüle etti. Kalabalıklara ölüm yolunu açmakta kusursuz olan bu düşünceler nedeniyle, 1958 ila 1962 yılları arasında 45 milyon Çinli açlıktan hayatını kaybetti. Ütopik atılımların rahminden doğan Çinlilerin acıları ve çileleri korkunçtu, milyonlarca kişiye ve hayallere mezar oldu ve toplama kampları kuruldu. Partinin önde gelen liderleri, Mao Zedong'un Kültür Devrimi sırasında fabrikalara ve çiftliklere çalışmaya gönderildiler. Bunlar arasında siyasi sahneye sakin, sessiz ve düşünerek geri dönen ve bir gün ihraç edildiği partinin liderliğini devralan Deng Şiaoping de vardı. Çin, çağlar boyunca kendi zamanı ve oluşumu içinde uzun mesafeler aştı ve tüm farklılıklarıyla bireysel liderler yaratmakta ustalaştı. Mao Zedong’un ölümünün ardından Deng Şiaoping ülkenin yönetimini üstlendi. Tarım arazilerinin mülkiyetini devretti, piyasa ekonomisine kapı açtı, Çin'in dış dünya ile ilişkilerini gözden geçirdi, böylece ihracat hacmi yükseldi ve kişi başına düşen ortalama gelir 24 kat arttı. Yoksulluk ve işsizlik oranları geriledi ve Çin dünyanın ikinci ekonomisi oldu. Sovyet imparatorluğu çökerken, Çin güçlü bir şekilde yükseldi. İçindeki her ev, neredeyse dünyanın tüm evlerine ürünlerini pompalayan bir fabrikaya dönüştü.
Mao’nun Kırmızı Kitap’ının duvarları arkasında kendi içine kapanan ülkeye küresel yatırımlar akmaya başladı. Çin, Mao Zedong'unkinden farklı bir atılımla Dünya Ticaret Örgütü'ne katılarak küresel pazarları yutmaya başladı. 1980'de GSYİH'sı sadece 90 milyar doları geçmez iken bu rakam daha sonra 12 trilyon dolara sıçradı. Ucuz ürünleri dünya pazarlarını istila etti ve ABD ile arasında başka tür bir küresel savaş başladı. Ding Şiaoping, Çin’in ikinci yolculuğunun ikinci adamıydı. Toprağını çatlatan bir tohumdu. Kaliteli gübre ile bu tohum büyük dünya toprağında gelişip serpilerek yaprak açtı, açlıktan ölen kurban yığınlarına yol açmadan, akılları toplama kamplarına ve zorla çalışmaya mahkûm etmeden sükûn içinde meyve verdi.
Şiaoping yeni bir düşünce ve yeni bir insanla yeni bir imparatorluk kurmayı başardı. Ayrılışının ardından Çin, devrimci filozof Mao Zedong'un yolundan farklı bir yol takip eden ikinci büyük yürüyüşünü sürdürdü. Bayrağı devralan Jiang Zemin, dönüşümlü liderlik kuralına göre partiye sadece iki dönem başkanlık etti ama elde edilen muazzam endüstriyel ve tarımsal ilerleme, liderleri her şeyi yeniden gözden geçirmeye yöneltti. Partinin liderleri dönüşümlü liderlik yerine halihazırda genel sekreter ve devlet başkanı olan Şi Jinping'in belirsiz bir süre partinin başında kalmasına karar verdiler. Çin'de her şey değişti, ancak tek bir şey, liderliği üstlenen ve büyük yürüyüşü yapan kişinin rolü değişmedi. Filozofun atılımları yok oldu ve yerini zihin ve kol gücüne kapı aralayan, tohumunun yaprakları Çin Seddi'ni aşan realist adamın planları aldı. Komünist Parti bir idari ve güvenlik aracı olarak kaldı, ama iç demokrasi, diyalog ve şeffaflık güçlendirildi. Tüm kapasite üretim için seferber edildi.
Şi Jinping, bir buçuk milyar kişilik bir toplumda temelin, çoğulculuk, demokrasi veya liberalizm adına gürültülü tartışmalar değil, gelişme ve kalkınma olması gerektiğini düşünüyor. Nitekim şöyle demişti: “Politik değil, ekonomik olarak açıldık. Şu anda yaşanan, Batı medeniyeti ile yeni bir kalkınma ve bağımsızlık modeli sunan Çin medeniyeti arasında bir savaştır.” Jinping, Çin modelinin formülünü; kapitalizm, milliyetçilik ve merkezi otoriteye dayandırıyor. ABD bugün, Çin karşısında kat kat Pekin'in lehine olan bir ticaret açığı kâbusu yaşıyor. Çin, üç kıtada ekonomik, siyasi hatta askeri olarak genişlemeyi içeren İpek Yolu ile küresel gücünü somutlaştırma yönünde ilerliyor.
Çin, her biri farklı biçimde yaratıcı liderlerle geri dönüyor. Hong Kong'u yumuşak bir politika ile ana karanın kucağına geri döndürmeyi başardı ve şimdi de gözü Tayvan'da. Stratejik Çin Denizi bölgesi üzerindeki kontrolü de gittikçe genişletiyor. Çin İmparatorluğu'nun özel bir yaratıcılıkla hareket etmeyi ve genişlemeyi asla bırakmayan kendine özgü dalgaları var. Doğumundan yüz yıl sonra, Komünist Parti giderek gençleşiyor ve güçleniyor, Çin'i bugünün ve gelecek zamanların ekonomik ve politik efsanesi haline getiriyor.