Abdulaziz Tantik
TT

İhsan’a dair…

İhsan, Hadiste belirtildiği gibi “Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmendir, eğer sen onu göremiyorsan da O seni görüyor.” Böylece ihsan; Allah’ı görüyormuş gibi kulluğun gereğini yerine getirmedir.
İhsan, hamd üzere yaşamayı başarabilendir. İnsan, hamd ile yaşamını süsleyerek ilahi rızaya uygun bir hayatı içselleştirebilir. Hamd üzere olmak, Allah’ın nimetlerinin sürekliliğini idrak ederek ona şükür etmeyi kendi doğallığı içinde içselleştirmesi demektir. Bu yüzden kul, etrafında olup biten her şeye ilahi ef’ali dikkate alarak bakmayı itiyat haline getirmelidir.
İhsan, bir beklenti olmadan vermeyi içerir. Karşılıksızlığı bir temel unsur olarak taşır. Bu yüzden mümin kul, Allah’a yönelik kulluğu ile Allah’ın yarattığı varlıklara yönelik eylemi arasına bir mesafe koymalıdır. Bu mesafe yaratılmışlık ile Yaratıcılık arasındaki doğal mesafedir. Bu yüzden Allah’a yönelik her teşekkür, hamd ile taçlandırılmalıdır. Çünkü Allah bize karşılıksız vermektedir. Bizde ona karşılıksız kulluğu; salt O’nun rızasına matuf bir niyeti diri tutarak yönelmeliyiz. O zaten ahrette karşılığı adil bir şekilde sunacaktır. Ama yaratılmışlara da ihsan ile muamele edebilmeliyiz. Ahlakın en yüksek seviyesi, birilerine yardım ederken, bir beklenti içinde olmadan yapabilmektir. Bu yüzden ahlaki seciyeyi yükseğe taşımak için aşk ile/ beklentisizce davranmayı ilke edinmeliyiz.
Tabi bu düzeyde bir ilişki biçimini gerçekleştirmek için basiret sahibi olmayı başarmaya aday olunmalıdır. Basiret salt bir görme biçimi değildir. Allah’ı görüyormuşçasına davranmak ise ihsan; görmeyi, salt görme değil; bilakis, bilgi ile varlığı kuşatacak bir nüfuzu da içermelidir. Basar iki türlü iş görür; görülenin var olduğu, görüntüye çıktığı zaman idrak edilmesi ve âlim anlamında; bilgi sahibi, ama sahip olduğu bilgiyi belirli bir süreç içinde elde eden olarak insan için kullanılır. Basiret; ‘bir şeye ilişkin ‘ilm ve marifetin kemale ermesi’dir.
İhsan, salt bir iyilik yapma edimi değil, olup biten her şeyin ulûhiyet ile bağını da idrak etmek ve ona göre kulluğunu temellendirmektir. Bu yüzden basiret sahibi bir kul, varlığın ulûhiyet ile bağını bir bilgi olarak bilir ve bunu marifete dönüştürür. Basiret, kişinin varlıkla kurduğu ilişkide sürekli ilahi varlığın tecellisini görmeye çalışmak ve onun ulûhiyet ile bağını kurarak kulluğunu bu temel üzere kurup psikolojisini bu zemin üzerine inşa etmektir. Çünkü ihsan sürekli bir psikolojik vasatı diri tutmaya çalışmayı zorunlu kılar. Sadece insanın gözetildiğinin bilgisine sahip olması kişiye yetmez, bu görülmenin bir idrake dönüşmesi ve psikolojik bir zemine sahip olması da zorunludur. Çünkü kişi, ancak psikolojik vasatını doğru zeminde kurarsa süreklileşmiş bir ihsan bakışına sahip olabilir. Bu yüzden ihsana ulaşmak, aynı zamanda belirli bir süreci birlikte yürümeyi de içeriyor görünmektedir. Birincisi, görmenin ayni ile görme olmadığını, bilgi üzerinden oluşan bir idrak ile görmeyi başardığımızı… İkincisi ise, bilginin içeriğine nüfuz ederek onun bir karakter olması bağlamında bir idrak ve şuuru harekete geçirerek psikolojiyi ona yaslamaktır. Bu vasatı inşa etmek ise hem bir samimiyet testinden geçmeyi, hem de teslimiyet ve güvenin tam olarak tesisini sağlamaya matuftur.
Temel bir mesele olarak görmeyi somuttan soyuta doğru bir sürece mebni kılmak ve bu soyut olanı da somut gibi algılayıp idrak edecek bir vasata ulaşmayı başarmaktır. Bu başarı ise kişinin emir ve nehiyler ile sağlıklı ve sahici bir ilişki kurmasını ve bir ilim olarak o konudaki bilgilere sahip olmasını sağlar. Yani kulluğun dışarıdan içeriye doğru bir seyrü sefer taşımasıdır. Kulluk, emir ve nehiyler ile başlar. Öncelikle ibadetler ve emir ile nehiyler dikkatli bir şekilde yerine getirilmelidir. Bu noktada gerekli olan ise müslim olmadır. Teslimiyet bize ibadetlerde bir sürekliliği ve tam olarak yerine getirmeyi sağlar. Emir ve nehiylere itinalı bir dikkat teslimiyetin gereğidir. Teslim olunan şeye karşı bir itiraz kaydı oluşmadan yerine getirme iradesi sağlanmalıdır. Bu teslimiyet süreci içinde ise hem güveni ve hem de başlangıcında imanın/güvenin tam varlığını belirgin kılar. Teslimiyet arttıkça güven/iman artar. Teslimiyetin azalması ile güvenin ve imanın azaldığı söylenmelidir. Böylece kulluğun aşikâr boyutu teslimiyet ile yerleşik hale gelişi iman/güven duygusu ile batını ise ihsan ile taçlanır. Her aşamada ise ihlâs kaçınılmaz bir özellik olarak öne çıkar.
İhlâs, ihsan sürecinde ilk adımdan son adıma kadar olup bitene eşlik etmelidir. Çünkü ibadet ihlâs ile yapıldığı zaman hem teslimiyeti ve hem güveni artırıcı bir vasatı kurar. Psikolojik olarak kişi, ihlâs ile hareket ettiğinde teslimiyetinin arttığını, güveninin de güçlendiğini hisseder. Teslimiyet ise her adımda yeni bir adıma geçişte vazgeçilmez bir özellik taşır. Çünkü davranışların sahicilik kazanabilmesi için teslimiyet ve güven vazgeçilmezidir. İnsan tecrübe ederek sürekli yeni bir katmana ulaşır. Bu tecrübenin sağlıklı ve sahici olması için ise teslimiyetin varlığı ve güvenin tam olması kaçınılmazdır.  Güven duygusu yapılan her eylemi kalıcı hale getirmeye ve süreklileştirmeye imkân sağlar. Bu yüzden bu dinamik süreci samimiyet ile beslemek, teslimiyet ile yapmak ve güven ile süreklileştirmenin sonucu kişi ihsan sahibi olur. Bu döngüsel yaklaşım, kişinin yukarı doğru miraca çıkışının teminatını sağlar. Her adımda bir adım daha yükseğe çıkmanın potansiyelini oluşturur, geri adım atmaya zemin bırakmaz, geri adımda ise arınma ile birlikte/tövbe ederek yeniden çıkışa geçmeye imkan bulunur.
Teslimiyet kişilikte bir güvenin tesisini sağlar. Güven ise kişide bir teslimiyetin varlığını kesinler. Samimiyet ise kişinin varlığını kesinleşmiş yapısı içinde ihsana/ pür dikkat ilahi edimin varlığının idrakine ulaşmasına zemin oluşturur. Böylece kişi, her anında ve işinde ilahi varlığı ve edimi dikkate alarak kendisine bir yönelim/niyet ve istikamet/kararlılık belirler.
Bütün bu döngüsel sürecin bilgi ve idrak ile ilişkisini de dikkate almalıyız. Bilgi kişide bir teslimiyet oluşturur. İnsanın Allah’ın kulu olduğu bilgisi ve O’nun yaratıcılığını, bunun gereği olan kulluğun yerine getirilmesi gerektiğini bilmesini sağlar. Bu bilgi zorunlu olarak ona teslimiyet ve güven sağladığı zaman kulluk yerine getirilir. Teslimiyet aynı zamanda güvenin yerleşik hale gelmesini sağlar. Ayet ile belirtildiği gibi sıralama önce teslim olmak, sonra imanın kalbe yerleşmesini sağlamaktır. Çünkü teslim olmadan; ibadet, emir ve nehiylere tabi olmadan iman kalbe yerleşmez, iman kalbe yerleşmediği zaman hem ihlâs ve dolayısıyla ihsana ulaşılmaz.
Bilgi adım, adım ilerleyerek idrak ve şuura geçiş yapar. İdrak ise bilgiyi kişiliğin bir parçası kılar. Kişiliğin ayrılmaz bir parçası olan bilgi ona görmeyi; derinliğine görmeyi, soyut düşünme ve görmeyi mümkün kılar. Basiret sahibi kişi, bilgiyi elde ederek bu bilgi ile kişiliğini sağlama almış ve kişiliğini üzerine bina ettiği bilgiyi şuur üzerinden bir melekeye dönüştürerek onu her düşünce ve eyleminin görücüsü kılandır. İşte ihsan bu görücülüğü; ilahi gözeticiliğin soyut karakterini doğru algılayarak varlığını ona göre düzenlemesidir.
Örneğin, yağmuru yağdıranın Allah olduğu bilgisi verilmektedir. Bilimsel olarak yeryüzünün ısınması sonucu oluşan buharın göğe çıkması ve orada yağmur yüklü bulut olması ile döngünün tamamlandığı bilgisi bizde sadece görüntünün bilgisidir. Basiret ise bu bilgi ile yetinmez, sadece ısınma ve yer ile gök arasında alışveriş olarak yorumlamaz. Bilakis, yağmur, insana verilen lütuf olarak betimlenir. Hayatın neşvünema bulmasının bir imkânı ve her yağmur taneciğinin bir melek ile yeryüzüne inişini görmektir basiret…
Gece ve gündüzün, güneş ve ayın hareketlerinin, mevsimin yaz, kış, sonbahar ve ilkbahar olarak taksimi, günlerin deveranı, yeryüzünün hareketlenmesi, ağaçların, meyvelerin, nebatatın yeşermesi, insanın yiyeceğini aldığı hububatın varlığı, hayvanların bir kısmının yiyecek olarak kabulü ve denizden balığın çıkması, yolculuklar vesaire her şey insanın yaşam konforunu oluşturmaya matuf ilahi düzenlemelerdir. Basiret bu varlık denizinde ilahi düzeni idrak ederek ona uygun davranışa geçmedir. Mekân ve zaman ile yerleşik mekânlar, çöl ve fırtınaları da bu ilahi düzenin bir parçası… İnsan, çölde derin düşüncelere dalmayı, yalnızlığı ve ilahi edimin derin görüngüsünü hisseder. Şehirde ise kendi yapabildikleri ile yüzleşerek bu yapabilmenin yeterliliğinin kaynağının ilahi edim olduğu gerçeğini kavraması sonucu basiret doğar. Yani yaratılmış her varlık, olay, olgu ve durumlar insanın farkındalığını artıran ve hayretini sağlayarak onun teslimiyetini çoğaltan, güvenini güçlendiren ve basiretini belirleyen bir özelliktir. Basiret bu durumu içselleştirmeyi, ihlâs ise bu içselleştirmenin kolayca gerçekleşmesini sağlar. Doğal afetler kişinin kendine gelmesi ve bir farkındalık oluşturması, özellikle kendi acziyetinin bir farkındalığını oluşturması bağlamında çok önemli bir yere sahiptir.
Böylece bütün varlıkların ve yaratılışların kişinin ilahi bilgi ile gerçekleştiğini görmesi/basiret sahibi oluşunun teminatı olduğunu idrak ederek teslim ve güven üzere istikamet belirleyen kişinin samimiyeti, onu ihsana taşır. İhsan sahibi kişi ise artık her adımını ilahi gözeticiliğin denetimini doğal bir tutum olarak içselleştirerek varlığını ilahi rızaya tabi kılar. İlahi rıza ile hareket eden kul ise Allah’ın razı olduğu kul olarak hayatını idame ettirir. Bu kul, her adımda beklentisizliği açığa çıkartarak kulluğun samimiyet ile taçlanmasına zemin oluşturur. Bu şahitlik ile insanların sahici ve samimi bir kulluk ile buluşmasına imkân tanınır.
Artık ihsana erdirilmiş kul, basiret ile görüntüye gelen şeyin batınını dikkate alarak değerlendirme yapar. Böylece istikametini sağlama alır ve ilahi yardımı celbederek kendi kulluğunu ilahi koruma altına almanın keyfini çıkartır.
Sonuç: İhsan, basiret üzere hareket etmektir. Bu, iyiliğin en yüksek düzeyde gerçekleşmesi anlamına gelir.