Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Bir kadın tasarımı: Tesettür ve şort yasağı

Dünyayı kadın ve erkek ayrımı üzerinden ikiye bölmenin, cinsiyetçi yaklaşımın her türünün, erkeklerin bütüncül şekilde kötü olduğunu iddia etmenin doğru olmadığı kanısındayım. Bununla birlikte, dünyanın hemen hemen her yerinde erkeklerin daha baskın olması sonucu kadınların erkeklerle aynı işte çalışıp daha az maaş aldığı, çalışma hayatlarında erkeklerin sözlü, psikolojik ya da cinsel tacizine uğradığı bir gerçek. Kadınların evin dışındaki hayatlarına baktığımızda, yine tüm dünya ölçeğinden bakacak olursak, güvenlik sorunu yaşadığı, sadece iş hayatlarında değil, eğitim ve sosyal hayatlarında yani evin dışında oldukları her alanda kendi istekleri dışında bir muameleye maruz kaldıkları da bir diğer gerçek. Yine tüm bunlara ek olarak, kadınların ev içerisindeki güvenliği de riskli durumda zira kadına şiddet oranlarına baktığımızda, kadınların en çok erkek arkadaşları ya da eşleri tarafından, aile üyeleri tarafından şiddete uğradıklarını görüyoruz. Tüm bunlara bakarak, kadınların en temel sorununun haklarının ihlal edilmesi ve bununla bağlantılı olarak güvenliklerinin tam anlamıyla sağlanmaması sorunu olduğunu söyleyebiliriz.
Güvenlik denince aklımıza sadece herhangi bir saldırıya karşı korunaklı olunması durumu gelmesin. Eğitim, çalışma hayatındaki fırsat eşitliği bir güvenlik, eşitsizliği bir güvensizliktir. İş ve eğitim hayatınızda sırf cinsiyetiniz yüzünden ayrımcılığa, her tür tacize uğrama ihtimaliniz varsa bu güvende olmadığınız anlamına gelir. Kadınlar, pek ala çalışabilecekleri alanlardan eğer planlı ve programlı olarak dışlanıyorlarsa aynı şekilde bir güvenlik problemi yaşadıklarını söyleyebiliriz. Yani kadınların güvenlik problemi, ıssız bir sokakta yürürken duydukları tedirginliklerden çok daha geniş bir alana yayılmış durumda.
Kadın hakları konusunda birçok görüş var dahası kendileriyle ilgili bir alan olduğu için her kadının da bu konuda bir fikri olabilir, bu başlıkları tek tek ele alamasak da kadın haklarını belli başlı başlıklar altında ele alabiliriz; eğitimde fırsat eşitliği, çalışma tercihleri arasında adil imkan beklentisi, giyim kuşam tercihinde özgürlük, sosyal hayata katılım konusunda hürriyet, güvenliklerinin sağlanması noktasında yeterince güvenlik sağlanması gibi başlıklar altında kadın haklarından bahsedebiliriz. Bunlardan bahsediyor olmamız ve bu alanlarda yığınla talep olması da zaten kadınların bu alanlarda, yani aslında hayatlarının birçok döneminde ya da en az bir döneminde, bu başlıklardaki haksızlıklardan birine yahut birden fazlasına uğradığını gösteriyor. Dahası bu realite, diğer yandan kadınların kendileriyle ilgili kararları kendilerinin değil onlar adına “yönetici erkin” verdiğini gösteriyor.
Modern dönemle birlikte, kadının “modern kadın” olmasıyla birlikte, çağı yakalayacağı, adil imkanlara kavuşacağı, kendileriyle ilgili kararları kendilerinin vereceği, “dinlerin baskısından” kurtulacakları, seçme ve seçilme haklarının olacağı, ev kadını olmak dışında tercihlerinin de olabileceği, kadının özgürleşeceği iddia edildi. Ama gelin görün ki, bugünden o vaatlerin verildiği günlere doğru, geriye doğru bakınca siyasetten çalışma hayatına kadar birçok alanda kadınların adil imkanlara kavuşamadığı görülüyor. Elbette kazanımlar olmuştur, bunları inkar edemeyiz ancak kadınlarla ilgili kararları çoğu kez kadınlar değil, onlar adına yönetici erk ve onun sahip olduğu eril anlayış vermiştir.
Kadınları ilgilendiren bir hak ihlali konusu yazın gelmesiyle birlikte gündem oldu, Fransa’da kadınların tesettürlü mayolar ile denize/havuza girmesi bir dönem yasaklanmıştı, bir mahkeme bu yasakla bir karar verdi ve yine bu konu son yıllarda olduğu gibi şimdi de tartışılmaya başladı… Ayrıca geçen hafta da bu köşede yazdığım gibi Avrupa Birliği Adalet Divanı, başörtülü çalışabilmenin önüne engel koyan bir karara imza atmıştı. Hatta bu olaylar sonrasında The Economist, bir miktar rahatsız edici duran bir başlık kullandı: “How far should Muslim women in the West be allowed to cover up?/Müslüman Kadınların örtünmesine Batı’da ne kadar izin verilmeli?
Şimdi bahsedeceğim konu ise kadınları dilediği forma sokmak isteyen baskıcı anlayışın bu kez başörtüsüz kadınları hedef almasıyla ilgili… Norveçli kadın voleybolcular, Bulgaristan'da düzenlenen Avrupa Plaj Hentbol Şampiyonası'nda Uluslararası Hentbol Federasyonu'nun (IHF) kurallarının gereği giyilmesi gereken bikini yerine şort giyerek maça çıktı. Ve sporcu kadınlar bikini altı değil de şort giydiği için para cezasına çarptırıldı. Uluslararası Hentbol Federasyonu'nda kaç kadın üye var bilmiyoruz, kadın sporcuların kendilerini rahat hissedeceklerini düşündükleri biçimde giyecekleri kıyafetler konusunda onlar yerine federasyondaki bir grubun karar vermesini anlamıyoruz ama çok net bilinen, görünen, anlaşılan bir şey var ki, o da kadın bedenini nesneleştirmek için kadınlara rağmen, kadınlarla ilgili bu kararın verilmesi. Ve karar uymayan kadınların cezalandırıldığı!
Kadınlara yönelik ayrımcılığın dünyanın her yerinde olduğu bir gerçek; kendimizle ilgili kararları kendimizin vermesine izin verilmiyor. Düşünsenize denize girerken, tatil yaparken, eğitim alırken, çalışırken, spor yaparken ne giyip ne giyemeyeceğimize dahi her yerde egemen olmuş eril anlayış karar veriyor. Dahası, Batı sürekli olarak laiklikle, din ve vicdan hürriyetini garanti altına aldığını iddia ederken, “kadınları dinin baskısından kurtaracağını” iddia ederken aslında en büyük baskının kendisinden geldiğini gizlemek istiyor. Ve bazılarımız, içinde kadınlar da olsa dahi, hala Batı’nın kadın hakları konusunda çok daha ileride olduğunu iddia edebiliyor. Hangi kadınların hangi hakları? Batı dışında bir yerde, Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda kadınların çalışma hakları ihlal ediliyor ama Batı’da edilmiyor öyle mi? Kadın olarak başörtülü çalışamıyorsun, peki bu ne? Ya da birçok özel şirket kadınlara diz üstü etek ve topuklu ayakkabı ile, ayrıca makyajlı olarak işe gelmeleri konusunda baskı yapıyor, peki bu ne? Bu kadını özgürleştiren bir şey mi yoksa nesneleştiren bir şey mi?
Kadın hakları konusundaki ihlalleri belli bir din, belli bir coğrafya üzerinden fobik yaklaşımlarla çözemeyiz. Bu anlamda seküler yaşam biçimlerinin özgürleştirici olduğu hikayesiyle söze başlayanlar zaten baştan kaybediyor, zira modern kadının özgürleştirilmediğini aksine farklı prangalara mahkum edildiğini es geçiyor. Dahası başörtüsünün bir kadının bireysel tercihi olabileceği gerçeğini görmek istemiyor. Sonuçta kadın hakları konusunda mücadele ettiğini iddia eden ancak kadınları mahkum eden eril anlayışa, din fobik yaklaşımı nedeniyle destek verenler, hayatın yanlış yönünde olduklarını bile fark edemiyor. Günün sonunda elimizde yine kadınların kendileriyle ilgili kararları kendilerinin vermesini engelleyen bir anlayış kalıyor, biz başörtüsü-şort başlığı altında tartışırken yine başkaları bizim adımıza karar veriyor.
Kısa vadede kadınların en büyük ihtiyacı, kendileriyle ilgili kararları kendilerinin vermesinden ziyade, bu kararları verebileceklerine dair bir inancın oluşmasıdır, zira o inanç oluşmadığı takdirde kadınlar kendi tercihleriyle ilgili kararları verebilecek imkan bulamayacaklar. İlk adımı, The Economist’in “How far should Muslim women in the West be allowed to cover up?” sorusunu, bir Twitter kullanıcısının cevapladığı şekilde cevaplayarak ben atayım: As much as they want!