Halid Berri
TT

Afgan Baharı: Taliban’ın dostu ABD

Obama liderliğindeki ABD, Arap Baharı sırasında siyasi nüfuzla müdahalede bulunarak halkın kendisini kimin yöneteceğini seçmesi için bağımsız bir seçim yapılmasını istedi.
ABD bunu daha önce Gazze'de yaptı, Hamas kazandı ve Irak'ta yaptı, dinci milisler kazandı. Zamanın matematiksel hareketine bakarsak, bu ne garip ne de şaşırtıcı bir şey.
Politik modernleşme ve vatandaşlık değerleri, yüzlerce yıldır inanç, sınıf ve ırk ayrımı gözetmeksizin vatandaşlar arasında tam bir eşitlik olduğunu kabul etmeyen farklı bir tarz ile yetişen toplumlarımızda yeni doğmuş bir kavram.
Seçimlerin getirdiği milisler, eski devletin değerlerini savunmanın, ulus devleti reddetmenin ve dini imparatorlukları yeniden kurmaya çalışmanın silahlı yüzüdür. Bu bir tesadüf değildi.
İngiltere’nin Roma Kilisesi’nden (İngiliz Reformasyonu) ayrılması, destekçilerinin kısmetine sandığa giderek yapılmadı. Aksi halde böyle bir şey asla kabul edilmezdi.
Sanayi Devrimi'ni düzenleyen yasalar ve aslında makineleşme hareketinin kendisi, doğası gereği elitizmi destekliyordu. İş sandığa kalsaydı çoğunluk Sanayi Devrimi’ni reddederdi. Zira milyonlarca işçi ve çiftçiye emek piyasasında ihtiyaç kalmamıştı. İçlerinden yapabilenler yeni beceriler öğrenip aile kucağından yeni yerleşim merkezlerine taşınarak baştan başlamak zorunda kalmıştı. Ancak bunları yapacak gücü olmayanların zorunluluk lüksü bile yoktu. ABD bu dönemlerde işlere müdahale etseydi ve bu değişiklikler için oylama yapılmasında ısrar etseydi, İngiltere VIII. Henry döneminden çıkamazdı.
Bununla birlikte ABD oyun alanının herkese açık olmasını sağlayan tarafsız bir hakem olarak müdahale etmekle yetinmeyerek, düşmanlardan kurtulup Irak ordusunu dağıtarak Irak'taki milislere de kapıları ardına kadar araladı. Mısır’da farklı koşullarda ve araçlarda, İhvan’ın karşısına çıkabilecek örgütlü tek parti olan Ulusal Demokratik Partisi’nin yokluğunda seçimlere gidilmesi için siyasi bir baskı yaptı. Yargıç kürsüsünde olsanız ve Ulusal Demokratik Parti’yi suçlayan ve İhvan’ı cesaretlendiren hükmünüzü verecek olsaydınız bu, sizi ve adalet terazinizi kınayacak haksız bir hüküm olurdu. İhvan taraftarlığı daha büyük bir suç. Nitekim onlar korumak için müdahale ettiğini iddia ettiği tüm modern değerlerin tam muhalifleridir. Onları cesaretlendirmek ve önlerini açmak, dinde farklı düşünen vatandaşlar arasında düşmanlık ve kin yaymaları, üzerlerine dayatılan şeyleri seçemeyen kadınlara karşı propaganda yapmaları, yazarlara karşı manevi suikastler yapmaları ve sonra bu görevi fiziksel suikast ile tamamlayanları mahkemelerde savunmaları için bir ödülden başka bir şey olamaz.
Yukarıda anlatılanları ABD’nin Taliban'a karşı müdahalesine paralel bir yere koyduğunuzda, görmezden gelinmesi zor bir paradoks görürsünüz. ABD 2001 yılında X grubunu düşürmek için Afganistan’a girdi. 2003 yılında Irak’a girdi ve böylece X grubunun iktidara gelmesine zemin hazırladı. 2011 yılında Arap Baharı’nın görüldüğü ülkelere müdahale etti ve böylece X grubunun yönetimi ele geçirmesine kapı araladı. Burada X’ten kasıt adları değişen dinci milisler.
Yüzeysel olarak bakıldığında paradoks net bir şekilde görünüyor: Taliban ABD’ye baş kaldırdı (saldırganlara sığınak oldu). Ancak Iraklı ve Mısırlı milislere gelince, onlar ABD’ye saldırmama güvencesi verdi. Ancak fark paradoksu çözmüyor aksine güçlendiriyor. Bunun sebepleri şöyle:
İlk olarak ABD milislerin tehlikelerinin kendi etrafları ile sınırlı olması kaydıyla davranışlarına karşı çıkmıyor gibi. Bu bana "İntihar Fabrikası" (The Suicide Factory) kitabında -yazarları Sean O'Neill ve Daniel McGrory- İngiliz istihbaratı ve teröristler arasındaki "centilmenlik anlaşması" hakkında yazılanları hatırlatıyor. Söz konusu anlaşma İngiltere topraklarında kan dökülmemesi şartıyla teröristlerin İngiltere’deki aşırılık yanlısı faaliyetlerine göz yumulması ile ilgiliydi. Tabi bundan sonra ne olduğu malum.
İkinci olarak Taliban ile diğer örgütleri birbirinden ayıran tek fark Taliban’ın onlardan daha önce iktidar koltuğuna oturması. Afgan Baharı erken gelmişti. Burada Taliban’ın davranışlarını görmüştük ancak Iraklı milislerin davranışlarını daha sonra gördük. Mısır'da milis gruplarının binalarda, sokaklarda, üniversitelerde ve farklı yazar ve akademisyenlerle olan davranışlarını gördük. Bu davranış, otoritelerini kullanabildikleri alan dışında, Taliban'ın davranışından farklıydı. Akıbetini bilmeyen laboratuvar farelerinin rolü bize yeterken tecrübenin tamamlanması için iktidara gelmelerine ihtiyacımız yoktu. Zira deve gübresi devenin olduğuna işaret eder. Ancak onlar iktidara geldiler. Gelecekte neyin geldiğini bize gösteren bir sahnede, Ekim Savaşı’nın yıldönümünü kutlamak için kürsüye çıkan Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye eşlik etmek üzere davet edilen hükümlü teröristleri gördük. Bunlardan bazıları aynı yıl dönümünde Sedat'ı öldürme planından dolayı hüküm giymişlerdi.
Üçüncü olarak ABD, Afganistan'da Taliban'a karşı mücadele edebilecek bir ordu oluşturmak için 20 yıl içerisinde toplam 83 milyar dolar harcadı. Bu sıradışı bir uygulama.
Bu ordunun asıl amacı -halk tarafından desteklenen- Taliban’ın yönetimde kalmasını engellemekti. Irak'ta ise ABD var olan Irak ordusunu dağıttı, ardından onun yerine rolü hala milislerinkinden daha zayıf olan bir ordu getirdi. Mısır’da ise ulusal ordunun İhvan milislerini iktidardan atmak için halkın yanında durmasını kınadı. ABD ordusu olmayan bir ülkede milislere direnen bir ordu üretiyor. Birbirine bağlı ordusu olan bir ülkede ise ordunun milisleri yenmek için müdahale etmesini kınıyor.
Birisi çıkıp “Ancak Taliban silahları ile iktidara gelirken diğer milisler oy sandıkları ile geldi” diyebilir.
Sizi makalenin başına alalım. Yoksa Taliban’ın seçimleri kazanmak için yeterli bir halk desteğine sahip olmadığını mı sanıyorsunuz? Taliban halkın desteği olmasaydı önce gizlenip aradan 20 yıl geçtikten sonra bu kadar güçlü bir şekilde geri dönemezdi. Halkın desteği, milislerin güçlü rakiplerinin saf dışı bırakıldığı sandıkların desteğinden daha güvenilirdir.
Çevremizdeki siyasi gerçeklikte aldığımız her yeni dersle birlikte, akademik olarak desteklenen ve medya tarafından tanıtımı yapılan solcu hayali düşüncenin tehlikesini unutmamak önemli. Altında sahteliğin gizlendiği altın işlemeli bir örtü...
Yazarının zorla istediği gidişatta ilerlettiği melodramatik bir roman için uygun bir zaman kısaltması…
Toplumlar ve onların siyasi, ekonomik ve değer değişimleri ise romanlardaki gibi yürümez.
Batı toplumlarının kendileri bunun en açık örneğidir.