Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Siyah ırk

Gelecek Kasım ayında Fransa, Josephine Baker'ın (1906-1975) mezarını Fransa’nın ileri gelenlerinin yattığı "Ölümsüzler Birliği”ne (Panthéon) nakledecek. ABD asıllı siyahi bir dansçı olan Baker geçen yüzyılın yirmili yıllarında Fransa'yı büyülemiş ve şairler tarafından “Kara Mücevher”, “Kara Venüs” ve “Bronz Venüs” lakapları ile övülmüştü. Emmanuel Macron'un seçim kampanyası yaklaşırken Baker’ı onurlandırmasının nedeni bu değil. Macron’un bundan çok daha önemli bir sebebi var: Baker, Nazi işgaline karşı Fransız direnişinin kahramanlarından biriydi. Savaştan sonra oynadığı rolden ötürü kendisine üç madalya verilmişti. Bunlardan en önemlisi Charles de Gaulle tarafından verilen “Légion d'honneur” madalyasıydı. Baker, Paris'e yoksul bir sosyal çevreden gelmişti. 13 yaşında yoksul mahallelerin restoranlarında hizmetçi olarak çalışıyor, sokaklardaki çer çöpün arasında yemek arıyor ve St. Louis kentinin evsizleriyle karton kutularda uyuyordu.
Onu kutlama konusu üzerinde çok fazla durmayacağım; yani dansçı, bir kadın, siyahi ve muhteşem parlaklığı üzerinde. Bu vesile aklıma bazı anıları getirdi; Bunlardan en önemlisi, Fransa'nın kendi topraklarında yaşayan veya kendi dilinde yazan yabancı şairlere, yazarlara ve sanatçılara (Senegal Devlet Başkanı Leopold Sedar Senghor, Amin Maalouf, Romen Andrei Ionescu vb.) verdiği şey oldu.
Ne var ki, bu, ‘siyah ırk’ın büyük edebiyatta onur kulübüne ilk girişi değil. Backer’den önce Alexandre Dumas'ın Afrikalı dedesinden gelen Afrika ırkı, Fransız romanındaki en ünlü semboldü. Rusya'da, Aleksandr Puşkin'in dedesinden aldığı siyah ırk ise Rusya'nın şiirsel şanı olarak kaldı. O dönem, sadece Rusya ve Fransa'da değil, aynı zamanda İngiltere'de de şairlerin ve roman yazarlarının ormanlarda doğduğu bir dönemdi. Lakaplar kesişip yer değiştiriyordu. Bu yüzden şurada "Fransa'nın Goethe'si", burada "Almanya'nın Byron'u" ve başka bir yerde "İngiltere’nin Gogol'u" deniyordu. Lord Byron ve Puşkin, aristokrat kökleri nedeniyle uzun zamandır birbirine benzetiliyor. Byron’un ahlakı zayıfken, Puşkin eşinin namusu uğruna öldürülmüştü. O dönemi zenginleştiren ve meyvelerini çoğaltan meçhul rolü çevirmenler üstlendi. Böylece dâhiler birbirlerinin mirasından etkilendiler. Çevirmenlere verilen armağanların seviyeleri artırıldı. Çevirmenlik mesleği, Rusya İmparatoriçesi II. Katerina gibi büyük sponsorları olduğunda gelişti.
Araplar da kitaplara ve kütüphanelere büyük bir oranda özen gösteren Halife Me'mun’un günlerinde benzer bir döneme tanık olmuşlardı. "Sinbad Yaprakları" adlı romanımda, ünlü hayali gezgini zaman zaman ağzı bozuk, amacı olmayan bir dilenci olarak işlemek yerine Abbasi Halifesi'nin nadir bulunan kitaplarını arayan bir elçisi olarak resmettim. Sinbad’ı sadece Çin'e göndermekle kalmadım, Kamboçya'dan ve onun büyük nüfuz bölgelerinden de geçmesini sağladım. Bunu Kamboçya’nın eski Kralı Sihanuk’a selam yollamak için yaptım. Sihanuk’u ‘eskilerden’ biri olduktan sonra kendisine selam verecek birini pek bulamadığı Birleşmiş Milletler’in salonlarında yalnız bir adam olarak tanımıştık. Araplar, içerisinde vahşiliği taşıdığı için ‘devrik’ kelimesini tercih ediyor. Ancak onu tahttan uzaklaştıran kişi bu durumda kendisinin “ha’li (azleden)” olduğunu unutuyor. Şimdilerde ise bu kelime (ha’li) Mısır hukukunda bir çift arasındaki ayrılığı tanımlamak için kullanılıyor. Umulur ki, Mısır Baş Müftüsü Dr. Şevki Allam hayat arkadaşları arasındaki akdin sona erdiği sırada ‘boşanan’ kişinin kalbini yumuşatmak için fetva verir. Özellikle de bu günlerde sanat camiasında boşanma davaları dizilerin hareketlerini takip ederken… Her dizi ekranda mutlu sonla bitiyor, gerçek hayatta ise boşanmayla.