Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Olay Kardahi’den daha büyük

Suudi Arabistan, Eyyub peygamberinki gibi uzun bir sabrın ardından Beyrut'taki büyükelçisini çağırdı ve Lübnan büyükelçisinden de Riyad'ı terk etmesini istedi. Ardından da esir tutulan Lübnan devleti ile ilişkisini yeniden düzenlemeye karar verdi. Burada durumu betimlemek için Eyüp peygamberin sabrı benzetmesini kullanmamın sebebi Krallığın, yıllardır sözlerden önce kötü niyetli eylemler tekrar ederken, bu olumsuz tavırların düzeleceğini umut ederek büyük bir müsamaha ve sabır göstermesiydi. Riyad’ın ardı ardına başa geçen Lübnan hükümetlerine yaptığı bütün uyarılara rağmen Beyrut, Suudi Arabistan’a, politikalarına ve halkına yönelik olumsuz hareketlerini tekrarlamayı sürdürdü. Bunun sonucunda Suudi Arabistan’ın sabrı yavaş yavaş tükenmeye başladı. Bu olumsuz hareketlere değişen hükümetler tarafından söylenen şaşalı sözler ve boş vaatler eşlik etti. Ancak icraatlar verilen vaatleri yansıtmıyordu. Bu da ne yazık ki samimi niyetlerin olmadığını gösteriyor!
Her devletin böyle düşmanca tavırlar karşısında egemenliğine uygun olduğunu düşündüğü adımı atma hakkı vardır. Buna rağmen Suudi Arabistan’ın kararlarını, Lübnan Enformasyon Bakanı George Kardahi'nin açıklamalarından sonra aldığını düşünenler yanılıyor. Çoğu kişinin bildiği gibi Kardahi’nin açıklamaları bardağı taşıran son damlaydı. Zira Lübnan, Suudi Arabistan'ı hedef alan büyük bir uluslararası uyuşturucu kapısına dönüştü, Beyrut hükümeti Suudi Arabistan’ın Lübnan’dan Krallığa yapılan ihracatlar içerisinde uyuşturucu ihracatına son vermesine yönelik taleplerine cevap vermedi. Ayrıca Hizbullah liderliği Lübnan devletinin kapılarından Suudi Arabistan'a karşı bariz bir düşmanlık stratejisi izledi ve Husileri destekledi. Onları eğitti ve silahlandırdı. Bunlar, bardağı dolduran olaylardı. Ayrıca Lübnan hükümetindeki bakanlar sonu gelmez bir biçimde Suudi Arabistan'a yönelik düşmanlıklarını dile getiriyorlar. Suudi Arabistan’daki sivil yerleşim bölgelerine yönelik Husi saldırılarını desteklemekle yetinmeyip -böbürlenerek- tavrının doğru olduğunu ve geri adım atmayacağını vurgulayan Kardahi de bu bakanların sonuncusu olmayacak. Öyleyse tekrar tekrar yapılan tüm bu düşmanca hareketlerden sonra Suudi Arabistan hükümeti egemenliğini, halkını ve çıkarlarını korumak için ‘asgari’ önlemleri almakla mı suçlanıyor?!
Suudi Arabistan'ı yıllarca Lübnan devletinin düşmanca tavırlarına karşı sert önlemler almaktan alıkoyan şeyin hükümetlerine karşı ellerinden bir şey gelmeyen Lübnan halkına gösterdiği özen olduğunu söylemek lazım. Bu yeni bir şey değil. Riyad’ın Lübnan halkına gösterdiği özen, Lübnan hükümeti -Enformasyon Bakanı aracılığıyla- Suudi Arabistan vatandaşlarına yönelik sivil saldırıları desteklerken Suudi Arabistan’ın ülkede çalışan yüz binlerce Lübnanlıya karşı herhangi bir karar almamasından da anlaşılabilir. Objektif olarak şunu söyleyebilirim ki Suudi Arabistan hükümeti, Lübnan vatandaşlarıyla kendi hükümetlerinden daha çok ilgileniyor. Aynı şekilde Lübnan’daki sosyal medya hesaplarında Suudi Arabistan halkına ve Lübnan’ı ziyaret eden az sayıdaki Suudi turiste karşı örgütlenmeye devam edilmesine ve onlarcasının saldırıya uğramasına rağmen Suudi Arabistan’da tek bir Lübnanlı saldırıya uğramadı. Kendi vatanlarında olmayan güvenlik ve istikrar içinde onlarca yıldır ülkelerindeymiş gibi yaşıyorlar. Neden?! Cevap basit: Çünkü Riyad, Lübnan halkının, hükümetinin yaptıkları ile onları tamamen ayrı tuttu. Hizbullah'ın ve üzerine çöktüğü hükümetin yaptığı gibi kendi vatandaşlarını onlara karşı kışkırtmadı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında kullandığı ifadeler bunun en iyi deliliydi. Nitekim söz konusu açıklamada bakanlık “Krallığın, Suudi Arabistan halkını ve Krallık'ta yaşayan Arap kardeşlerini birleştiren doku ve bağın bir parçası olarak gördüğü, Krallık'ta ikamet eden Lübnan vatandaşlarına gösterdiği özene” vurgu yaptı.
Suudi Arabistan çok önceden gerçekleştirilmesi gereken bir şeyi yaptı. Top şu an, tekrar bir hatayı kaldıramayacak hesapların bulunduğu Lübnan güçlerinin sahasında. Lübnan'ın gerçek çıkarlarının nerede olduğunu belirlemesi ve ‘milyonların şu sorusuna’ cevap vermeye çalışması gerekiyor: Lübnan’ın yazgısında İran tarafından esir olarak kardeşlerine karşı düşmanlığına devam etmesi mi yazılı? Eğer cevap eski ve tipik “çaremiz yok” ise başkalarının onların çıkarlarını kendilerinden daha fazla savunmasını beklememeleri gerekiyor.