Husam İytani
TT

Unutmak bağlılığa giden bir yoldur

Kendini vatandaş olarak gören herkesin, 'ulusun özünü' oluşturmak için sahip olduğu ve diğer vatandaşlarla paylaştığı durumların yanı sıra, ülkesinin tarihindeki bazı olayları unutması lazım. Ernest Renan'ın 19. yüzyılın sonlarında ifade ettiği gibi ulusu inşa etmek için unutma ve hatırlama bir arada olmalı.
Renan, döneminde yaşayan vatandaşları 16. yüzyılda yapılan Saint-Barthélemy katliamını ve 13. yüzyılda Midi bölgesinde yapılan soykırımı unutmaya çağırıyor. O'na göre, aralarında 300 yıl olan ve Renan'ın bu düşüncelerini kağıda döktüğü tarihten yüzlerce yıl önce yaşanmış olan iki olayı "her Fransız vatandaşı unutmuş olmalı."
Renan'ın sözleri üzerine yorum yapan Benedict Anderson'a göre şaşırtıcı olan şey, Renan'ın okuyucularına, uzak bir geçmişte yaşananları açıklamaya gerek duymadan Fransızların hatırladığını varsayarak Saint-Barthélemy katliamının ya da Midi'deki soykırımın ne olduğunu açıklamamış olmasıdır. Oysa, Katolik Kralı Charles IX tarafından 24 Ağustos 1572'de Aziz Barthelemy Günü'nde Protestanlara (Huguenotlara) yönelik yapılan katliam, o dönemde Avrupa'nın şahit olduğu din savaşlarının en kanlı zaman dilimlerinden biriydi. Midi soykırımı ise, Gnostik bir hareket olan Katarizm'in Papa III. Innocentius'un emriyle ortadan kaldırılmasıdır. Papa, Fransa ve Avrupa prenslerini Fransız güneyine bir haçlı seferi başlatmaya teşvik etmişti. Bu da 200 binden fazla kişinin ölmesine ve Fransa'nın siyasi oluşumu üzerinde geniş kapsamlı etkilere sebep olmuştu.
Anderson, Hayali Cemaatler (1991) adlı kitabında (iki Arapça çevirisi yayınlanmıştır) Renan'ın unutmayı çağdaş bir yurttaşlık görevi olarak vurguladığını, ancak vatandaşlarına yardım veya açıklama olmaksızın hatırladıklarını varsaydığı şeylere yönlendirdiğini belirtiyor. Diğer bir ifadeyle Renan, önceden Katolik ve Protestanlık bağlılığının bir devlete bağlılıktan önce geldiği ve Gnostik Kathar inancı ve Güney Fransa halkı tarafından konuşulan Provençal ve Katalanca dillerinin, Roma Papası'nın emriyle Fransa'nın Avrupa'nın Katolik prenslerine sadakatinden önce geldiği gibi, yaşadığı çağdaki Fransızları Fransa vatanında yaşamalarından önce kendilerini vatandaş yapan şeyi unutmaya ve unutmamış olsalar bile onları parçalayan şeyi görmezden gelmeye çağırıyor.
Zekice bir imayla Anderson, Renan'ın uzak geçmişte unutulması gerekenleri belirttiğine ancak bu satırların yer aldığı What Is a Nation (Ulus Nedir?) adlı kitabını yazmadan 11 yıl önce Fransa'da yaşanan şeye dikkat çekmediğine işaret ediyor. 1871 yılında Paris, bir yıl önce Prusya'ya karşı savaşta yenik düşen III. Napolyon'un düşmesinden sonra neredeyse monarşiyi deviren ‘Paris Komünü’ olarak bilinen büyük bir halk ayaklanmasının merkeziydi. Unutulması gereken olayı seçmek, belirli bir iktidar söylemine hizmet etmesi ve Anderson'ın güven verici kardeş katli dediği şeye girmesi gerekiyor.
Meşrık Arap bölgesinde ve onlarca yıllık iç savaşlar, başarısız devrimler ve ekonomik ve politik çöküşler sonucunda ülkelerin ve toplumların enkazının karşısında, bugün Iraklıların, Suriyelilerin veya Lübnanlıların kendi ülkelerinde vatandaş olmaları için neyi hatırlamaları gerektiğini sormak doğru olur mu? Yoksa kardeş kanına bulanmış eller hala rahat bir şekilde yönetimin dizginlerini elinde tutup olayların anlatısını ve bağlılık kriterlerini belirliyor mu?
Renan'a göre anılara bağlı kalmakta ısrar edilmesi vatan kavramının ilerlemesine engel teşkil ediyor. Bu yüzden Renan unutulması gerekiyor diyor. Anderson'a göre bu, halka yapılan katliamların ve devlete olan önceki bağlılıkların bu katliamlar gerçek anlamda hafızalardan silinmeden unutulması demektir. Yenmek ve aynı zamanda kazanmak için din ve mezhep savaşlarında yenilen ve kazanan tarafın unutulmasıdır. Ancak Renan'ın öne sürdüğü model eksik görünüyor. Zira bugünlerde Meşrik Arap bölgesinin gerçekliği kısaca, tıpkı Katoliklerin Huguenotları ve Papa'nın yandaşlarının Katarizm mensuplarını hezimete uğratması gibi, bir sivil grubun diğerine karşı kazandığı zaferle ifade ediliyor. Yenilenler, galiplerin zaferlerini unutmaları ve mağluplara karşı hoşgörülü bir tarihsel anlatıya yönelmeleri için 300 veya 600 yıl bekleyebilir. Öte yandan, Irak ve Lübnan'daki ‘Ekim ayaklanmaları’ gibi tarihsel çıkmazlardan güvenli bir şekilde çıkılmasını sabote edecek ve Lübnanlı ve Iraklı kavramlarını Şii, Sünni ve Hıristiyan kavramlarının yanında yeri olmayan teorik kavramlar olarak tutacak bir Paris Komünü’nün oluşmasını engelleyen hiçbir şey yok.
Bu bağlamda, ulus şartı galip tarafın neyin hatırlanması ve neyin unutulması gerektiğini dikte edebilme gücüdür. Burada unutmak geçmişi gerçekten hafızadan silmek değildir. Aksine galip gelenin egemenliğine giden yolunu inişli çıkışlı, zor bir hale getirebilecek bir anıyı halının altına süpürmektir.