Zuheyr el-Harisi
TT

Veliaht Prens'in gezisi: Körfezdeki yeni ruh!

Prens Muhammed bin Selman, “Komşu ülkeler rönesansımız için önemlidir” dedi. Bana göre bu ifade, Suudi Veliaht Prensi'nin istikrarı ve gelişmeyi desteklemek ve pozisyonları koordine etmek, yani Körfez çalışma sisteminin inşasına odaklanmak amacıyla gerçekleştirdiği gezinin genel başlığını temsil etmektedir. Veliaht Prens'in bu gezisi, Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) son zamanlarda -özellikle de El Ula Zirvesi’nin ve hedeflerinin gerçekleştirilmesinin ardından- ağırlığını artırdı.
Körfez çalışmalarının damarlarındaki bu aktif hareketliliğin yanı sıra iyimser ve canlı atmosfer, bizleri nelerin beklediğine ilişkin olumlu bir göstergedir. Prens'in ziyaretleri, uzlaşının ardından iki gün sonra Suudi Arabistan’da yapılacak Körfez zirvesinden önce gerçekleşti. Bana göre bu, belirleyici ve bütünleştirici bir zirve olmasının yanı sıra halkların beklentileri ve bölgenin içinde bulunduğu aşama ile uyumlu, daha geniş ve daha büyük ufuklara açılmak için istisnai bir fırsatı temsil etmektedir.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki siyasi ve diplomatik hareket, Kral Selman döneminde dış politikada takip edilen yöntemin özelliğini ve ülkesinin rollerinin ve çabalarının pratikteki karşılığını yansıtmaktadır. Körfez turu ve karar almada etkili olan başkentler, açık bir şekilde, Krallığın uluslararası arenada olup bitenden ve bunların yansımalarından izole bir halde yaşamadığı anlamına geliyor. Bu da ziyaretleri gerek zamanlaması gerekse amacı açısından daha da önemli kılıyor.
Bölgedeki durum üzerine kafa yoranlar, büyük ölçüde siyasi akışkanlığa ve hızlı değişikliklere dikkat çekiyorlar. Bunlar bölgenin karşı karşıya kaldığı zorluklardır ve bunlarla kristalleşen bir stratejik vizyonla yüzleşmek gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde yaşananlar gözlemlendiğinde ve ilan edilen toplantı ve girişimlere bakıldığında, Körfez ülkelerinde yeni bir ruhun, geleceğe dair bir bakışın ve dikkat çekici bir açılmanın olduğu görülür. Bu, Körfez ülkeleri arasında inşa, kalkınma ve bilim sürecinin ileri aşamaya geçeceği anlamına geliyor. Ayrıca Körfez ülkelerinin yaşanan sarsıntılara, fırtınalara ve olaylara rağmen hala birlik içinde olduğu mesajı vermektedir. Burada iş birliği, entegrasyon ve koordinasyonun daha üst seviyelerine çıkmak adına bir irade, istek ve kararlılığın olduğunu görüyoruz. Belki de belirli bir formül altında halkların on yıllardır hayali olan Körfez rüyası gerçekleşmektedir. Şüphesiz bu Körfez ülkelerinin toplu olarak ulusal güvenliği öncelikler listesinin en başına koyduğunu göstermektedir.
Burada Saddam Hüseyin'in 1990'da Kuveyt'i işgaliyle girdiği çılgın macerasını hatırlamaktayız. Bu acı deneyim, uyarı çanlarını çaldı ve pek çok Körfezlinin gözden kaçırdığı bir gerçeği ortaya çıkardı. Bu, Körfez ülkelerinin kaderinin bir olduğu gerçeğidir. Akabinde Bahreyn olayları meydana geldi. Bu teori, Tahran tarafından finanse edilen ve bazı Körfez ülkelerindeki casus hücreler aracılığıyla gerçekleştirilen ‘beşinci kol’ faaliyetleri ile kanıtlanmaktadır. İhvan-ı Müslimin’in, iktidarı ele geçirmek için ‘örgüte bağlılığı vatandan önce gelen’ bir ideolojiyle nüfuz sahibi olmasından bahsetmiyorum bile.
İçinde bulunulan kritik aşamada ve bölgesel sahnenin karmaşıklığı ortamında, Körfez ülkelerinin hayatta kalabilmeleri, güvenlik, kazanım ve halklarının refahını koruyabilmeleri için üzerlerine yüklenen hayali yüklerden kurtulmaları gerekli hale gelmiştir. Körfez İşbirliği Konseyi’nin bir blok olarak başarısı, üyelerinin hayati kararları verme iradesine bağlıdır. Konsey devletlerinin, özellikle de Prens Muhammed'in gezisinden sonra deneyimledikleri bu şeffaf atmosfer, Avrupa Birliği'nin çalışmasına ve performansına benzer şekilde bir çalışmanın geliştirilmesine dair bize umut veriyor. Çünkü açıkçası, konseyin bu haliyle devam etmesi artık yeterli değil. Konseyde reforma gitmek ve köklü değişikliklerde bulunmak gerekli bir hale geldi. Bunun nedeni, mevcut mekanizmaları ve araçlarıyla artık sahnenin gerekliliklerini karşılamıyor olmasıdır. Fakat Suudi Veliaht Prens'inin bu gezisi belki de meseleleri daha ileri bir aşamaya taşıyacak ve her türlü engeli aşacaktır. Konseyin ilerlemesi her ne kadar bazı hatalarla gölgelenmiş olsa bile artık doğru yola girdiği ve sorumluluğun boyutunu hissettiği görülmekledir. Bu, birdenbire değil, dikkate değer siyasi pozisyonlar, uzlaşı ve koordinasyonun bir neticesi olarak ortaya çıktı. Prens Muhammed bin Selman bu hususta önemli bir rol oynadı.
Körfez İşbirliği Konseyi’nin, 2015 yılında rolünün etkinleştirilmesi hususunda onayladığı ‘Kral Selman'ın vizyonunu’ uygulaması önemlidir. Nitekim vizyon, konseyin uluslararası prestijinin ve gerek bölgesel gerek uluslararası ilişkilerdeki rolünün güçlendirilmesine ek olarak, birleşik bir dış politikanın formülasyonu, ekonomik birlik unsurlarının tamamlanması ve ortak savunma ve güvenlik sistemleri gibi pek çok hususu içermektedir. Körfez ülkeleri başkalarının hatalarına katlanmak zorunda olmadığı gibi onların ihlallerinin, davranışlarının ve kararlarının faturasını ödemek zorunda da değildir.
Körfez halkı olarak birbirimizin etrafında toplanmalıyız ve her şeyden önce kendi çıkarlarımızı düşünmeliyiz. Gerçeği söylemek gerekirse, benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya olan ‘Körfez Evi’nin’ düzenlenmesi olmaksızın bölgesel güvenlik, etkin egemenlik ve sürdürülebilir kalkınmadan söz etmek mümkün değildir.