Hasan Ebu Talib
TT

Cezayir'in ulusal hafızası: Endişeler ve sorunlar

Cezayir, Fransa'nın ülkeye ve tarihsel hafızasına hakaret sayılan açıklamalarını protesto etmek için geri çağırdığı büyükelçisini üç ay sonra tekrar Paris’e gönderdi. Konu, siyasi ve ideolojik yelpazelerden tüm Cezayirlileri bir araya getiren ulusal bir mesele olarak değerlendirildi. İki ülke arasındaki ilişkilerde büyük sorunların yaşandığı, ekim ayından bu yana gerginliğin arttığı ve sert açıklamaların yapıldığı biliniyor.
Fransız Cumhurbaşkanı’na nispet edilen açıklamalarda, 1830'da sömürgeleştirilmeden önce bir Cezayir ulusunun varlığını kabul etmediği, Cezayir'in 1962'deki bağımsızlığından sonra resmi yazılı tarihin askeri yönetimden etkilendiği, Fransa'ya karşı nefretle dolu olduğu ve Paris'in sömürge dönemi için özür dilemeye niyeti olmadığı gibi ifadeler yer aldı.
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, ister 132 yıl süren kasvetli işgal dönemiyle ister ondan önce gelen yaklaşık üç yüzyıllık Osmanlı vesayet dönemiyle ilgili olsun, ülkesinin ulusal arşivini yeniden gözden geçirmelerinin meşru bir hak olduğunu söyledi. Ayrıca Fransa’nın özür dilemesi, uygun tazminatlar vermesi, Cezayir topraklarındaki Fransız nükleer patlamalarından etkilenenler için tazminatlar verilmesi ve Cezayirli militanların cesetlerinden geriye kalanların iade edilmesi gibi hususların da buna eşlik etmesi gerektiğini vurguladı.
Meseleyi ülkesinin meşru bir hakkı olarak tanımlayan Cumhurbaşkanı Tebbun ayrıca iki esastan oluşan Cezayir vizyonuna da atıfta bulundu. Bu esaslardan ilki siyasi olup, Fransa ile ilişkileri yeni temeller üzerinde inşa etme ihtiyacıdır. Bu doğrultuda tarihsel sorunların aşılması için Fransa'nın sömürgecilik döneminde Cezayir çölündeki nükleer denemeleriyle ilgili gerçeklerin açıklanması gerekmektedir. Burada 5 milyondan fazla insanın şehit olduğu tahmin ediliyor. Cezayirli tutuklu savaşçıların çektikleri acılar ve işkenceler ise konunun bir diğer yönünü oluşturuyor.
Diğer taraftan siyasi bağlamda ön plana çıkan önemli bir diğer husus da eski Cumhurbaşkanı Buteflika döneminden sonra siyasi sistemin yeniden inşası açısından ülkenin içinden geçtiği aşamaların nedenleridir. Buradaki temel mesele, Cezayirlilerin taleplerini maddi, manevi ve tarihi boyutları ile dikkate alan bütüncül bir meşruiyet inşası ve önceki rejimin mirasının aşamalı olarak ortadan kaldırılmasıdır. Bazı Cezayirli politikacılar, Afrika'daki Fransız rolünün düşüşünden hareketle öncekilerden bütünüyle farklı ilişkiler kurulması gerektiğini düşünüyorlar.  Ayrıca şu an Batı Afrika'da doğrudan varlık gösterecek bir Amerikan rolünün hesaba katılması görüşündedirler ki bu, tüm Mağrib dengelerini farklı şekillerde etkilemektedir. Batı Sahra’nın tanınması ve bir dizi Batı Afrika ülkesindeki askeri nüfuz bunun örnekleridir.
Cezayir vizyonunun ikinci kısmı ise Cezayirli araştırmacı ve tarihçilerin akademik ilgilerinden oluşmaktadır. Bunun, Cezayir tarihi anlatısına, içindeki boşlukların doldurulmasına, kanıtlara ve belgelere dayalı gerçek bir tarihin oluşturulmasına doğrudan etkisi vardır. Birçok Cezayirli tarihçi, Fransız sömürge dönemine ve öncesine ilişkin arşivlerin yokluğunun ülkelerinin tarihini yazarken güvenilir bir çerçeve oluşturmalarına engel olduğunu düşünüyor. Ayrıca bu nedenle, ülkelerinin tarihini Fransız kütüphanelerinde, resmî kurumlarında, bazı Fransızların anılarında ve Cezayir'i ziyaret eden ya da Cezayir'de yaşayan Fransız yazarların gözlemlerinde araştırmak zorunda kaldıklarına dikkat çekiyorlar.
Cumhurbaşkanı Macron'un Cezayir ulusunun yokluğuna ilişkin açıklamalarının ardından oluşan gürültü, 1954-1962 dönemi arşivlerinin ortaya çıkarılmasına karar veren Paris'i baskı altına aldı. Bu dönem, Cezayir halkının Fransız sömürgesine karşı direnişinin zirve yaptığı aşamalara tanık oldu. Fransa Kültür Bakanı'na göre jandarma ve polisin Cezayir savaşıyla ilgili adli soruşturma arşivi üzerindeki yasak kaldırılacak. Bu, tarihin tahrif edilmesine bir son verecek ve yalanların olmadığı ulusal bir anlatının inşa edilmesine yol açacak önemli bir adım olarak görülüyor”. Böyle bir gelişme, Cezayir'in meşru taleplerini kısmen karşılasa da ciddi eleştirilere de muhatap olmaktadır. Bu eleştirilerin odağını, belgelere ilişkin kaldırılan yasaktaki kısıtlamalar ve bunların yalnızca uzmanlara verilmesidir. Bu adım söz konusu dönemdeki birtakım faaliyetlerin açığa çıkarılmasını sağlasa da polisten ve yargıdan uzak olan işgal makamlarının uygulamaları örtülü kalacaktır.
Fransızlarca bilinmediği söylenen uygulamaların bir kısmına Cumhurbaşkanı Macron tarafından “Fransız işgaline ilişkin gerçekler üzerine bir çalışma hazırlamakla” görevlendirilen tarihçi Benjamin Stora'nın raporunda değinilmişti. Bunlar arasında iki milyondan fazla çiftçinin yerinden edilmeleri, uluslararası alanca yasaklı olan silahların kullanılması, muhaliflerin öldürülmesi, Ekim 1961'deki gösterilerinin bastırılması, protestocuların öldürülmesi ve cesetlerinin Sen Nehri’ne atılması da yer alıyor.
Cezayirli politikacılar tarafından yapılan bir diğer eleştiri de söz konusu polis arşivinin Cezayir kuşakları arasında ilişkilere ciddi zararların verebileceği yönünde. Bunun temel sebeplerinden biri de işgal makamlarıyla iş birliği yapan Cezayirlilerin olmasıdır. Dolayısıyla bu kayıtların açılması, istenmeyen düşmanca ilişkilere yol açabilir. Bu, Cezayirlilerin birliğine odaklanılan bir zamanda, bu türden bir hadisenin ciddi zararları olabilir. Bazıları bu kayıtları açmanın nesiller arası savaşa zemin hazırlayabileceğinden korkuyor.
Fransız polisi ve istihbaratı tarafından açılacak arşivler bütünü kapsamayabilir. Zira uzmanlara verilecek olan bu arşivlerdeki bilgilerden bazılarının silinmesi muhtemeldir. Nitekim Cezayirli tarihçiler, açılması öngörülen arşivlerden bazı belgelerin silinmesi ve tahrif edilmesi sonucunda ortaya çıkacak yanlış sonuçlardan korkuyorlar. Akademik ve siyasi kaygılar, Cezayir'in hangi arşivi istediği, Fransa'nın hangi arşive engel olacağı ve hangisine izin vereceği sorusunu bir kez daha gündeme getiriyor. Cezayir, tarihinin olduğu gibi kapsayıcı olmasını istiyor. Fransa ise bunu reddediyor ve sadece dikkatle seçilmiş bazı dönemlerle yetinilmesini istiyor. Diğer yandan burada üzerine herhangi bir tartışmanın olmadığı, siyasi olanların yanı sıra yayınlanabilecek idari arşiv de bulunuyor. Paris tutumunu değiştirmediği sürece Cezayir arşivi konusu iki ülke arasındaki gerilimin odak noktası olmaya devam edecektir. Paris’in bu konudaki tutumu ise içerdeki siyasi dengelerle ve özellikle Fransız sağının Cezayir işgaline yönelik herhangi bir eleştiri yöneltmeye karşı çıkması ile ilgilidir.