Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Yemen sahnesini yeniden ziyaret

İlgili Arap gözlemci şu sorunun peşinde: Yemen'deki savaş ne zaman bitecek? Soru Yemenliler, özellikle de çatışmadan uzakta olanlar arasında büyüyor. Yemen kompleks bir ülke ve siyasetinin kelime dağarcığına dalmak tehlikelerle dolu. Çünkü birçok Yemenlide, tarihsel nedenlerle “hikmet Yemenlidir” denilse bile, duygusallık oranı nesnel, derin düşünmeden çok daha fazladır! Dolayısıyla burada duygusal bir yoruma kaymaktan kaçınmak için tedbirli olunmalı.
Geçen yüzyılın altmışlı yıllarının başında modern çağa geçişten sonra Yemen'de ve bazı Arap seçkinleri arasında gelecek çağ hakkında kara mizah içeren bir fıkra anlatılırdı: Yemen İmamı'nın danışmanları, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra Yemen'in nasıl kalkınabileceğini ve çağdaş dünya ülkelerine katılıp onlarla ilerleyebileceğini tartışıyorlarmış. Bazıları bu basit, ABD'ye savaş ilan ederiz, elbette bizi yenecektir, o zaman Japonya ve Almanya’da uygulanan planlarının aynısını bize de uygular ve böylece modern çağa geçiş yaparız demişler. Fıkra şöyle devam ediyor, hazır bulunanlardan birinin aklına bir fikir gelmiş ve demiş ki; “Peki ya Amerika’yı yenersek?!” Fıkranın taşıdığı kara mizaha rağmen, Husi grubu, dünyayı anlamaktan yoksun olduğundan fıkrayı gerçeğe dönüştürmeye karar vermiş görünüyor. Dünya basını ve medyasının gözü önünde “ABD’ye ölüm” sloganları atıyor. Resmi sözcüleri ise, kendilerine karşı yürütülen savaşın bir Amerikan savaşı olduğunu söylemekten çekinmiyorlar. Onlara karşı savaşanın, acısını yeterince çektiği bir İmamlık yönetimine geri dönmeyi veya ülkesinin vatandaşlarına modern bir proje sunamayan bir ülkeye tabi olmasını reddeden bir Yemenli bileşen olduğu gerçeğini görmezden geliyorlar!
Uzun yönetimi sırasında, İmamlık, Yemen’in bazı bölgelerini Hz. Nuh’tan kalma bir halde bıraktı. 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra bazı subaylar, kabile reisleri ve az da olsa aydınlanmış Yemenliler, darbe ile İmamlık yönetiminden kurtulana kadar işler bu şekilde devam etti. Ancak Yemenlilerin büyük bir yüzdesi geçmiş çağda kaldı. Öyle ki, halk arasında yaygın bir şekilde cumhuriyete geçişi ifade eden “cumhurlaştık” kelimesi “imansızlaştık” kelimesi ile eşleşti.
Yemen, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra pek çok Arap toplumunun yaşadıklarını yaşadı ama kendi tarzında. Bazıları Baasçılığı benimsedi, bazıları milliyetçiliğe veya Marksizm’e yöneldi. Ancak geleneksel bir mirasın yükünü taşıyan kabilecilik ile bağ koparılmadı. Örneğin, altmışların ortalarında İngiltere'den bağımsızlığını kazandıktan sonra, Güney Yemen’de bir kabileci-Marksist yönetim kuruldu. Kahtan el-Şabii’den Abdulfettah İsmail’e liderler marjinalleştirildiler veya anlaşılmaz bir ideolojik-kabile sunağında tasfiye edildiler. Kuzeydeki cumhuriyetin birkaç cumhurbaşkanı da ideoloji-kabile temelinde marjinalleştirildi veya öldürüldü. Son dönemde, yani 21. yüzyılın ikinci on yılında, sözde Arap Baharı rüzgarlarının Yemen'i de yine kendi tarzında vurduğu görüldü. Böylece yönetici seçkinler (Ali Salih) devrildi ve devrilmiş seçkinlerin kalıntılarından yeni bir seçkinler grubu kuruldu. Yönetimde iken savaş Saada şehrinde konuşlanmış Husiler ile Ali Salih rejimi arasında dönerken, devrildikten sonra Salih eski düşmanla ittifak yoluyla tekrar iktidara gelebileceğine inandı. Belki de çok zeki olduğundan (çok zeki olmak bazen tehlikelidir) Husi'nin yüzyılın ilk on yılında tamamen farklı bir ajandaya sahip başka bir taraf ile ittifak kurduğunu fark etmedi. Söz konusu tarafın ajandası iki deniz, Umman Denizi ve Kızıldeniz’deki su yollarına hâkim olmaktı. Eski Pers İmparatorluğunu yeniden diriltmek için Afrika ile iletişim kurmaktı. Sonunda eski zeki düşman- yeni dost Ali Salih, Husilerin elinde kötü bir şekilde can verdi.
Yemen’in sosyo-ekonomik yapısı karmaşıktır ve çoğu tezahürleri Yemenli seçkinler arasındaki ideologların analizlerine boyun eğmez. Yemen’de ideolojilerin hiçbiri Yemen dokusuna nüfuz edemedi. Güneydeki Marksizm bu toplumu anlamadı ve anlayamadı. Hatta henüz sanayileşmemiş ve tabakalaşmaya tanık olmamış bir toplumda, körü körüne hareket ederek yoksul balıkçıların dahi mallarını kamulaştırdı. Keza milliyetçiler de ne toplumu anladılar ne de dokusuna sızmakta başarılı oldular. Aynı şekilde sadece yüzeysel bir varlığa sahip, Bağdat’taki Baasçı milliyetçi liderlikteki temsilcileri sessiz Baasçılar da toplumu anlamadılar ve dokusuna sızamadılar.
Kısmen başarılı olanlar sadece kendilerini İslamcı olarak adlandıranlar oldu, çünkü Yemen halkının büyük bir kısmı Müslüman, hem de gelenekçi ve sarsılmaz bir şekilde. Ovalarda ve güneyde daha çok Şafii mezhebi mensubu Yemenli Müslümanların olduğu, dağlarda ve kuzeyde yaşayanların ise Zeydi mezhebi mensubu olduğu biliniyor. Bu iki grup bilhassa büyük şehirlerde ve özellikle de gat otu karşılığında Sana’da kardeşçe yaşıyordu. Ne var ki siyasi İslami hareketler Yemen’de kolayca yayıldılar. Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu kendine özgü olsa da, İslam devleti hayaliyle ilgili geniş söylemlere (yine Yemen’in kendi tarzıyla) katılıyordu. Başlangıçta bazı bileşenlerinin saydam topluluğa katıldığı Zeydiler, çok geçmeden ve özellikle de 20. yüzyılın sonlarında yükselen İran nüfuzunun etkisiyle kendi topluluklarını oluşturdular. İran nüfuzu silahlı milis gücünün kurulmasıyla birlikte bir hegemonyaya dönüştü. Ardından söz konusu milis gücü gelişerek İran ve müttefikleri tarafından eğitilmiş bir yarı orduya dönüştü. Bu girişimdeki tehlike, Husilerin ele geçirdiği bölgelerde yaygınlaşan okullar aracılığıyla Yemen toplumunun çehresini değiştirmeye çalışan zorunlu kültürel dönüşümdür.
Soru şu; Husi grubu, tanık olduğumuz mücadelesiyle, Tahran'daki hamisinin istediği gibi tüm Yemen'e hâkim olabilir mi? En mantıklı cevap, bunu yapamayacağıdır. Yemen’in iç barışını bir süreliğine bozabilir ama Yemen toplumuna zor kullanarak boyun eğdirmeye çalışıyorsa, Yemen tarihini okumamış demektir. Husi grubunun uzun süreli izolasyonu, çoğulcu, kabileci ve bölgeselci bir toplumu yönetme tecrübesi eksikliği nedeniyle, ortaya çıktığı gibi, meseleleri siyasi bir şekilde ele alma kabiliyetine sahip değil ve o da kendinden önceki Yemenli ideolojik gruplarla aynı tuzağa düştü; dışarı bakmadan dar bir çember içinde kalmak.
Son söz; Yemen ikileminden çıkmanın akılcı yolu, Husi'yi yandaşları arasında kökleştirmek istediği korkusundan korumanın yollarını bulmaktır. Bunun için Yemen diyalogunun sonuçlarına cesaretle geri dönmeyi sağlayacak Körfez girişiminden daha iyi bir yol yoktur, ancak bu sefer girişim, uluslararası bir karar ve katkı ile de desteklenmelidir.