İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Ukrayna krizi ve uluslararası acizlik zamanları

Geçen 48 saat, yani Rus kuvvetlerinin Ukrayna'da geniş çaplı bir askeri operasyon başlatmasından bu yana geçen süre, Münih Uluslararası Güvenlik Konferansı Başkanı Wolfgang Ischinger'in son raporunda dünyanın karşı karşıya olduğunu belirttiği, dün, bugün ve belirsiz bir zamana kadar uluslararası barış durumunu tehdit ettiğini söylediği “uluslararası acizlik” durumunun doğruluğunu kanıtladı.
Putin liderliğindeki Rusya'nın, resmi olarak katılmasa bile Ukrayna'nın jeostratejik bir NATO müttefiki haline gelmesi karşısında eli bağlı durabileceğini düşünenler, yanılıyordu. Çünkü 2004'ten 2005'e kadarki dönemde, o zamanlar Turuncu Devrim olarak bilinen olaylar onun korkudan titretmesi, eski Sovyet sahasının tamamı üzerindeki etkisini kaybetmeye başladığı duygusuna kapılması için yetmişti.
O tarihten bu yana, Ukrayna'da Rus istihbaratı ile Batılı istihbarat örgütleri arasında gizli bir savaş yaşanıyor. Aslında bu, her iki taraftaki değerler sistemi yani Batılı liberal model ile Rus güdümlü demokrasi arasında bir çatışmaydı. Ama Ukrayna toplumunun büyük bir kısmı Rusya'ya değil de Batı'ya düşkün olmayı sürdürdü. Ukrayna'yı kazanma savaşı, Avrupa'nın geleceğini belirlemeye yönelik topyekûn mücadelenin bir parçası oldu.
Bu durumda şunu sormamız gerekiyor: “Sonunda sadece küçük veya hızlı bir askeri operasyon değil, Ukrayna rejimini değiştirmeyi amaçlayan topyekûn bir işgal olduğu ortaya çıkan bu askeri müdahaleye yol açan Rusya ile Batı arasındaki gerçek anlaşmazlığın özü nedir?”
Anlaşmazlığın özü, görüş farklılığın yanı sıra bu durumun her birinin ana politikalarına nasıl yansıdığıdır. Yüz yıl önce komünistler iktidara geldikten sonra proleter devrim fikrini Batı'ya ihraç etmeye çalıştılar.
Bugün Batı, liberal devrim fikrini tüm dünyaya ihraç etmenin hakkı olduğuna inanıyor. Batı'daki insanlar da insan hakları ve demokrasinin tüm insanlık için evrensel değerler olduğuna ve özgürlüğün gerekirse zorla dayatılması gerektiğine inanıyor.
Buradan yola çıkarak okuyucu, çatışmanın bir noktada kaçınılmaz olduğunu anlayacaktır. Ancak Putin'in tankları Ukrayna sınırını geçmek için harekete geçtiğinde, dünya radikal bir değişimin yaşandığını, olayların yüzeyinde kaçınılmaz olarak dünyayı daha fazla kargaşaya sevk edecek yeni gerçeklerin ortaya çıktığını anlamak zorundaydı.
Batı'nın kendisine, Rusya'nın nükleer bir yana, geleneksel cephaneliği karşısında dahi hiçbir etkisi olmayan bazı askeri destek ve vaatlerden başka bir şey sunmadığını keşfeden Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky başta olmak üzere birçok güvenilir siyasi analist için Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, ABD ve Avrupa'nın tepkileri konusunda bir soru işareti yarattı. Dünya, Münih Konferansı sırasında yaptığı konuşmasında Zelensky’nin, NATO’nun ülkesini üye olarak kabul etmekte hızlı davranmamasından dolayı acı çekişini izledi. Zelensky’nin durumu, uluslararası siyasi farkındalık eksikliğini, Rus tilkisi Putin karşısında siyasi bir oyuncu olarak deneyimsizliğini belirgin bir şekilde yansıttı.
Amerikan öncülüğünde NATO, sert kuvvete delalet eden her türlü eylemden kaçındı. Yumuşak güçle ilgili konuşmalar unutulup gitti. Bu, özgür ve dünyanın yazgısıyla oynayan Amerikan imparatorluğu çağının hızla çökmeye başladığı, onunla paralel olarak da mevcut Avrupa güvenlik formülünün, dünyanın birçok sıcak ve alevli bölgesinde NATO’nun rolünün sonunun geldiği gerçeğini ciddi bir şekilde tartışma kapısının açıldığı anlamına geliyor.
Dünya, bilhassa tehditlerden yılmayan ve korkmayan tarihi liderlerden olduğu için özellikle son iki aydır diplomatik olarak Putin'i Ukrayna'yı işgal etmekten vazgeçirmeyi başaramadı. BM tarafından temsil edilen küresel diplomasi de çatışan iradeler arasındaki uçurumu kapatmayı başaramadı.
Ardından, felaket yaşandıktan sonra, ABD ve onunla birlikte önderlik ettiği NATO ittifakı, buna bir karşılık veremedi veya etkili bir askeri caydırıcı adım atamadı. Zira hesaplarda veya durum değerlendirilmesinde yapılacak herhangi bir hatanın dünyayı yok edecek bir nükleer çatışmaya götürebileceğini söylemeye gerek yok ki, bu da kimsenin kaldıramayacağı kadar ağır bir bedel. Bu nedenle, Başkan Joe Biden'ın açıklamaları, dünyanın ikinci ve belki de birinci nükleer gücü ile doğrudan çatışmanın nelere yol açabileceğini bildiğinden, çatışma sahasındaki sahneyi askeri yönden değiştirecek askeri direktiflerden ziyade, Ukrayna'yı Putin'den kurtarması için gökyüzüne yalvarmaya daha yakındı.
Batı'nın sadece ekonomik yaptırımlara bel bağladığı bir kez daha ortaya çıktı. Gerçek şu ki, Rusya'ya büyük acılar yaşatma gücüne rağmen, daha geniş bir bakış bize yaptırımların etkisinin ABD’den başlayarak Avrupa, ardından, dünyanın geri kalan bölgelerinde görüleceğini ve tüm küresel ekonomiye yansıyacağını söylüyor. Batı, belki de bu nedenle Rusya'nın uluslararası finansal sistem Swift'den çıkarılması fikrinden geri adım attı.
Dünya, bir yanda kapının arkasına saklanmış nükleer bir kış ile iki yıllık ölümcül bir salgından sonra beklenen ekonomik çöküşler arasındaki geniş uçurumun önünde duruyor gibi görünüyor. Hiç kimsede umut veya mevcut inat, kibir ve küstahlığın ötesini görme gücü yok. Bunların tümü, modern insanlık tarihinde bir dönüm noktası olan krizin kötü yönetilmesine yol açtı.
Perşembe akşamı, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Başkan Putin'e insanlık adına durma çağrısında bulundu. Ama ne yazık ki, Ukrayna krizi, savaşların çeşitliliğinin, savaş karşıtı güçlerin çeşitliliğini gerektirdiğini, tek bir uluslararası örgütün tüm amaçlara uygun olmayacağını kanıtladı. Bu, dünyanın en ünlü camdan binasının geleceğine gölge düşürüyor. Uluslararası değişimlere ve insan güvenliğine yönelik tehditlere ayak uydurabilecek yeni kurumlara olan ihtiyacı gösteriyor. Bunun, Ukrayna sonrası dünya olduğunu söylersek gerçekliğin ötesine geçmiş mi oluruz?