Memun Fendi
TT

Kuveyt'ten Ukrayna'ya

24 Şubat 1991'de, Bağdat saatiyle sabah saat tam 04:00’de, ABD ve Uluslararası Koalisyon, işgal edilmesinin üzerinden yedi ay geçtikten sonra Kuveyt'i Irak işgalinden kurtarmaya karar verdi. Bu durum, Irak gibi orta derecede güçlü bir ülkenin Kuveyt gibi küçük bir ülkeyi işgal ettiğinde gerçekleşti. Peki, bu büyük bir nükleer güç olan Rusya’nın komşusu Ukrayna’yı işgal etmesine ilişkin görüşümüz hakkında bir perspektif veriyor mu? Yoksa zaman değişmiş ve uluslararası sistemin yapısı 30 yılı aşkın bir süre sonra artık eskisi gibi değil mi? Neden kararların daha hızlı alınmasını bekliyoruz? Bu, hızlı yanıtlar isteyen yeni siber dünya mı yoksa küresel stratejik zihnin dinlenmesi ve rahatlaması mı?
Özellikle Arap bölgemizde, çoğunlukla yetersiz bilgi ışığında Ukrayna'da neler olup bittiğine ilişkin konuşmalarda hakim olan acelecilik, Ukrayna'daki son gelişmeler, bunun Avrupa'ya bölgesel olarak yansımaları ve küresel sonuçları hakkında stratejik değerlendirme yapmayı zorlaştırıyor. Peki, yaşananlarla ilgili diyalogumuzu mantıklı bir hale getirmeye yönelik ilk adımlar nasıl atılabilir? Öncelikle; Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline ilişkin mantıklı bir şekilde konuşmak için içinde bulunduğumuz sahnedeki analiz birimlerini ve çatışan tarafların dünyaya satmaya çalıştıkları anlatı biriminin nasıl tanımlanacağını belirlemek gerekiyor. Nitekim Avrupa ve ABD olup bitenleri, ulusal kanunun özünü oluşturan ulusal egemenlik penceresinden değerlendirip buna dayanarak yaşananları söz konusu kanunun apaçık bir ihlali olarak görüyor. Ayrıca Rusya’nın ülkeleri değil ittifakları esas aldığını, Ukrayna’nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) dahil edilmesi hakkındaki konuşmaların sadece Moskova’nın ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değil, aynı zamanda Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yatak odasına kadar ulaşan, Rusya’ya yapılmış doğrudan bir tehdit olarak saydıklarını görüyoruz. Bu pencereden bakıldığında Putin'in Ukrayna'ya yönelik aldığı karar, tehlikeyi önlemek için meşru oluyor. Avrupa'daki sahneyi değerlendirirken kafamızın karışmasına ve belirsizliğe yol açan şey, Arapların yazılı ve sözlü ifadelerinde ‘egemen ulusal devlet’ ile ‘ittifaklar’ şeklindeki iki analiz birimi arasında gidip gelmeleridir.
Aynı zamanda geleceği öngörme konusunda da aceleciyiz. Ukrayna üçüncü bir dünya savaşının başlangıcı mı? Yoksa bu bir nevi yeni bir Soğuk Savaş mı? Bunlar hakkında konuştuğumuzda bile bazen meydana gelen niteliksel değişimin farkına varamıyoruz. Ne İkinci Dünya Savaşı’nın dünyasındayız ne de ikinci Soğuk Savaş’ın dünyası ilk Soğuk Savaş’ın dünyası ile aynı.
Örneğin bugün Rusya’yı küresel para hareketinden bütünüyle koparmak için SWIFT sisteminden tamamen çıkarma şeklindeki ekonomik seçenek hakkında konuşmalar döndüğünü görüyoruz. Mali olarak iç içe geçmiş bu dünya, İkinci Dünya Savaşı'nda yoktu. Ayrıca ilk Soğuk Savaş'ta da karşı koyma seçenekleri arasında yer almıyordu. Bu, yeni dünyamızın doğasındaki niteliksel farklılıkların sadece bir örneğidir. Bu dünyada devletlerin çerçevesi dışında bir siber sabotajcı koalisyon, Rus elektronik sistemini içeriden çökertme kararı alabiliyor. Öyleyse uluslararası çatışmalarda oyuncuların doğasının değişmesi ile karşı karşıyayız. Örneğin herhangi bir ideolojisi olmayan ve El-Kaide örgütünün elektronik yapılanmasının benzeri Anonymous gibi bir grup, küresel siber sistem için ciddi bir tehdit oluşturabilir. Burada bahsettiğimiz şeyin doğasını anlayabilmemiz için yeni dünya düzenindeki niteliksel değişimi açıklamak adına bu iki farklı modeli sunuyorum. Bunun yanı sıra analiz yaparken işleri yavaştan almaya davet ediyorum. Şöyle ki; Kuveyt meselesi, Rusya'nın Ukrayna'dan çekilmesini halletmek istediğimiz kadar çabuk hallolmadı. Nitekim Kuveyt işgali yedi ay sürdü. Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin üzerinden henüz bir hafta geçmedi ancak çözümler için acele ediyoruz. İkinci nokta, küresel sistemin yapısının niteliksel anlamda değiştiği ve bu yeni sistemdeki oyuncuların doğasının da aynı kalmadığıdır.
Buraya kadar, Avrupa-ABD tepkisinde ne kastedildiğinden bahsetmedik. Bununla İngiltere ve ABD'nin yanı sıra Avrupa Birliği'nin (AB) izlediği politika paketinin arkasında kimlerin olduğu mu kastediliyor? Yoksa Rusya'yı tek başına kontrol altına almak mı ya da Rusya'nın Ukrayna'ya yaptığı gibi Çin'in Tayvan'a yapabileceklerini öngörerek Rusya ve Çin'i aynı anda kontrol altına almak mı kastediliyor? AB gibi bir grup, hayal ettiğimiz kadar birbirine bağlı mı yoksa küresel ekonomik iç içe geçmişlik Almanya (Avrupa'nın ekonomik ağırlık merkezi) ile AB'nin siyasi başkenti olduğunu iddia eden Fransa arasında bir çatlak oluşmasına mı neden oldu? Almanya'nın pozisyonunun AB’nin geri kalanından tamamen farklı olduğu açık. Bizi bu sonuca ulaştıran şeyin, Rusya'nın Ağustos 2008'de Gürcistan'a saldırmasından bu yana Almanya'nın gösterdiği tutumun olduğu söylenebilir. Rusya'nın Gürcistan'a saldırdığı gün, Alman iş insanları ve siyasi seçkin tabaka, Almanya'daki Rusya Büyükelçiliği'nde sonuncusu Almanya’ya oldukça ucuza enerji kaynağı sağlayan gaz boru hattı olmak üzere çeşitli ekonomik düzeylerde yapılan Rus-Alman iş birliğini kutluyorlardı. Bu noktaya burada değiniyorum ki hiç kimse Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel'in AB liderliğini kaybetmesinden pişmanlık duymasın. Zira 2008 yılındaki Merkel bugün bizimle olsaydı bile kendisi Saddam'ın Kuveyt'i işgal ettiği zamanki Margaret Thatcher değil. Buradaki önemli nokta şu ki Avrupa'nın ortak ya da sağlam bir tavrı yok. Ayrıca kararlı bir liderlikten de yoksun. Bu, Putin'in Ukrayna’yı işgalinin sonuçlarını veya yansımalarını düşünmeden harekete geçmesinin önemli sebeplerinden biri olabilir.
Anlattığım bu uyarıları dikkate alırsak; acaba Avrupa ve ABD’nin pozisyonları, Kuveyt işgalinde olduğu gibi önümüzdeki yedi ay içerisinde geliştirilecek mi? Örneğin İngiltere ABD’nin tavrını geliştirmede öncü bir rol oynayacak mı? Rusya'nın işgalinin Avrupa Güvenlik Mimarisi (European Security Architecture) için teşkil ettiği doğrudan tehdit şu an olduğumuzdan daha katı önlemler almayı hızlandırmada bir rol oynuyor mu? Özellikle bizler Avrupa'nın Suriye gibi uzak ülkelerden gelen daha az sayıda mülteci karşısında başarısızlığına şahit olmuşken milyonlarca yerinden edilmiş insanın Ukrayna'dan Polonya'ya akın etmesi ile ekonomisi kırılgan ülkeler üzerinde bir baskı oluşturacak mı? Rus işgalinin beraberinde getirdiği birçok soru için bugün gördüğüm gibi sahneye hakim olan futbol taraftarı zihniyetinden ziyade işgalin bölgesel ve uluslararası sonuçlarını analiz etmek için daha sakin zihinler gerekiyor.