Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Gri savaşlar

Ukrayna'daki savaşa sadece siyah beyaz bir mercekten bakmak zor. Oradaki tablo çok fazla gri alanlar, mevcut ve gelecekteki hesaplarda kesişmeler içeriyor.
Prensipte, bir devletin diğerini işgal etmesi kabul edilemez. Rusya gibi gücünden yararlanan ve işgalini engellemek için birisinin müdahale etmesi durumunda dünyayı nükleer silahlarla tehdit eden güçlü bir tarafın varlığında, durum daha da kötüleşiyor. Bu nedenle, Batı'nın Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra NATO’nun genişlemeyeceği ve Rusya’ya doğrudan tehdit oluşturacak biçimde sınırlarına yaklaşmayacağı taahhütlerine uymadığına dair Moskova’nın uzun süredir devam eden şikayetlerine, mağduriyet söylemlerine sempati duyanlar olsa da, zora başvurması kabul edilemez. Ukrayna'yı işgal etmesi ve sınırları yeniden çizmesi haklı görülemez. 1990'da Kuveyt’in işgali ve Saddam Hüseyin rejiminin saldırganlığını haklı çıkarmak için ileri sürdüğü mantık nasıl kabul edilemezse, bence aynı şey Rusya'nın Ukrayna'yı işgali için de geçerli.
Saldırganlığı ilkesel olarak reddeden bu nokta dışında, mevcut savaşta birçok gri nokta ve pek çok yansımaları var. Bazıları Ukrayna savaşının Soğuk Savaşı canlandırdığını söylese de, gerçek şu ki dünya bu aşamadan çıkıp yeni bir savaş türüne geçiş yaptı.
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana, uluslararası kutuplar arasında devam eden çatışmaları tanımlamak için bazen gri alan savaşı olarak da adlandırılan "gri savaş" terimi gibi başka ifadeler ve kavramlar ortaya çıktı. Bu savaş, konvansiyonel bir silahlı çatışma özellikleri taşımıyor, ancak karşı tarafı zayıflatan hedeflere ulaşmayı amaçlıyor. Gri savaşlar; siber saldırılar, casusluk faaliyetleri, askeri ve endüstriyel bilgilerin çalınması, internet ve sosyal medya platformlarında bilgi savaşları ve yalan haberler, doğrudan silahlı saldırı anlamına gelmeyen diğer gizli faaliyetleri kapsıyor. Bu savaşlarda asıl tehlike, gri alanlarda yürütülen bu tür eylemlerin gerilimleri patlama noktasına yakınlaştırabilmeleridir. Zira bir taraf bu eylemleri "kabul edilebilir baskı" olarak görebilecek iken, diğer taraf kendisini bir saldırganlık eylemi ve “sıcak savaş” anlamına gelen doğrudan bir tehdit olarak yorumlayabilir.
Ülkeler arasında, özellikle de bir yanda Batılı ülkeler, diğer yanda Rusya ve Çin arasında gri savaşlar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Ancak Ukrayna savaşı, Batı ile Rusya arasındaki çatışmayı başka ve daha tehlikeli bir boyuta taşıdı. Doğrudan feci bir savaşa yol açabilecek bir alana yerleştirdi. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batı'ya karşı nükleer silah kartını çekti ve hedeflerine ulaşmasını, genişlemesini engellemek için müdahale etmesi durumunda nükleer silahlarını kullanmakla tehdit etti. Batı'nın karşı karşıya olduğu asıl zorluk, Moskova ve saldırganlığına bir üçüncü dünya savaşının fitilini ateşlemeden nasıl göğüs gerebileceğidir.
Batı'nın başvurduğu silah, ekonomik savaş oldu. Ekonomik baskının Putin'e karşı iç muhalefeti körüklemesi umuduyla, ekonomisini sıkıntıya sokmak ve askeri kapasitesini zayıflatmak için Rusya'ya sert yaptırımlar uyguladı. Batılı açıklamaları ele alırsak, bu savaş uzun sürecek çünkü yaptırımların etkisi zamanla yoğunlaşıyor. Askeri düzeyde ise, Batılı ülkeler kendisini savunması ve Putin açısından savaşın maliyetini ağırlaştırması için hızla Ukrayna'ya büyük miktarda gelişmiş silah sevkiyatlarında bulundu. Amaç, Putin'in hesaplarını karıştırmak ve onu uzun bir yıpratma savaşına sokmak, yormak ve Rusya'nın ekonomisini ve dolayısıyla askeri kapasitesini zayıflatmak.
Rusya Cumhurbaşkanı, Ukrayna'yı işgal etmeyi planlarken, daha küçük ve daha az donanımlı Ukrayna ordusuna karşı ordusunun hızlı bir zafer elde edebileceğine ve böylece hedeflerine minimum kayıpla ulaşabileceğine güvenmiş olabilir. Ayrıca, eski ABD başkanı Donald Trump'ın tutumları ve Joe Biden'ın Afganistan'dan çekilme şekliyle ilgili anlaşmazlıklar nedeniyle NATO'nun ciddi bir zayıflık içinde olduğuna bel bağlamış olabilir. Kaldı ki NATO'nun Ukrayna'ya yardım etmek için asker göndermesini engellemek için defalarca nükleer silah kartını kullandı. Putin ayrıca, ağırlıklı olarak Rusya'nın petrol ve gazına bağımlı olan bazı Avrupa ülkelerinin sert yaptırımlar talep eden ülkelere katılmak konusunda isteksiz olacağına bahse girmiş de olabilir.
Ancak Ukrayna'nın işgalinden sonra yaşananlar, Rusya'nın hesaplarını alt üst etti. Batı’nın silahları, Ukrayna ordusunun Rus kuvvetlerinin ilerleyişine direnmesini ve yavaşlatmasını sağladı. İşgal NATO'nun anlaşmazlıklarını bir kenara bırakmasını, Amerikan şemsiyesi altında yıllardır görmediği bir şekilde saflarını sıkılaştırıp birleşmesini sağladı. Bir sonraki darbe, Batı'nın geniş ve sert ekonomik yaptırımlar konusunda mutabık kalması oldu.
Başkan Biden’ın, ülkesinin Rus petrol ve doğalgaz ithalatını yasaklamaya karar verdiğini açıklamasının ardından İngiltere de, bu yılın sonuna kadar aşamalı olarak Rus petrolü ithalatını durduracağını söyledi. Ardından, en güçlü darbe geldi; AB, bugün düzenlenecek liderler zirvesinde doğal gaz kaynaklarını çeşitlendirmek, bu yıl sona ermeden önce Rus gazına olan bağımlılığını üçte iki oranında azaltabilecek alternatif enerji geliştirme planlarını hızlandırmakla ilgili önerilerin tartışılacağını açıkladı. Doğal gaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 40'ını, petrol ithalatının dörtte birini Rusya'dan karşılayan Avrupa için zorluğuna ve maliyetine rağmen bu adım, Moskova'yı güçlü bir şekilde etkileyecek. Çin ile imzalanan sözleşmeler ışığında Putin'in Rus petrol ve gazına başka alıcılar bulacağı doğru, ancak Avrupa'nın bu hamlesi, lojistik hesaplarına ekonomik ve moral yönünden yansımaları olacak bir darbe sayılıyor.
Bu nokta bizi birden fazla nedenle durumu yakından takip eden Çin'den bahsetmeye yönlendiriyor. Batı'nın kafasını karıştıran ve Washington'u meşgul eden mevcut krizden en çok Çin'in yararlandığı söylenebilir. Pekin, ABD'nin gözünün üzerine dikili olduğunun ve Rusya'ya karşı mevcut ekonomik savaşın gelecekte ona karşı benzer bir savaşın provası olabileceğinin ayrımında. Rusya gibi Çin de nükleer bir askeri güç ve Batı onunla da doğrudan bir askeri çatışmaya girme riskini almak yerine, büyük olasılıkla gri savaşlara başvuracak.
Bu hesaplara dayanarak Pekin, Rusya'nın mağlup olmasını istemiyor ve müzakere edilmiş bir çözümü tercih ediyor. Bu nedenle, krizi çözmeye yönelik her türlü diplomatik çabaya katılmaya hazır olduğunu duyurdu. Putin ile temaslarını ve çözüm çabalarını sürdüren Fransa Cumhurbaşkanı ve Almanya Şansölyesi ile temaslarda bulundu.
Aynı zamanda Çin, savaşın patlak vermesinden ABD'yi sorumlu tutarak onu ateşe körükle gitmekle suçladı. Rusya'nın NATO'nun sınırlarına doğru genişlemesinden kaynaklanan "meşru" güvenlik endişelerini dikkate almamakla itham etti. Daha da ileri giderek, "yaptırımlar sopası" adını verdiği politikayı reddeden bir pozisyon benimsedi. Çin Dışişleri Bakanlığı, bu sopayı her fırsatta kullanmanın "asla barış ve güvenlik getirmeyeceğini" söyledi.
Ancak öte yandan Çin, Rus işgalinin bir karışıklık yarattığına da inanıyor. Büyük bir ekonomik güç olarak, küresel ekonomik koşulların istikrarlı olması onun çıkarına ve bu nedenle menfaatlerine zarar verecek, ticaretini etkileyecek bir karışıklık istemiyor. Ekonomik etkilerin ötesinde, Pekin ve aslında tüm dünya, işlerin kontrolden çıkmasından korkuyor.  Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin yansımaları, kaçınılmaz olarak tüm çeşitleriyle gri savaşları ve onlarla birlikte Moskova ile Batı arasındaki ekonomik savaşı körükleyecek. Dün ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Rusya'nın askeri gücü ve Ukrayna'da sahada elde edeceği herhangi bir askeri zafer bir yana, "Putin başarısız olacak ve Rusya stratejik bir yenilgiye uğrayacak" açıklamasını yaptı.
Sorun şu ki, Putin üzerindeki baskı ne kadar artarsa o kadar agresif ve saldırgan hale gelebilir. Bu da işleri, Batı ile hesapsız bir mücadele noktasına götürerek, dünyayı yıkıcı ve sonuçlarından hiç kimsenin kurtulamayacağı bir üçüncü dünya savaşına itebilir.