Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Bugünkü Necef, dünkü Abidin Sarayı’na ne de çok benziyor

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in Necef’teki (Negev) beş dışişleri bakanıyla yaptığı görüşmenin haberini okurken Birleşik Krallık’ın o dönemki Kahire Büyükelçisi’nin Abidin Sarayı’na giderek Kral Faruk’tan, Mustafa en-Nehhas başkanlığında yeni bir bakanlık kurulmasını talep ettiği güne gidebilirsiniz.
Tabii ki durum aynı durum değil, bugünler de o günlerle aynı değil. Aslında, iki durum arasında çok az benzerlik söz konusu. Daha ziyade, bu makalede göreceğimiz gibi, iki sahne arasında neredeyse tek bir benzerlik var.
4 Şubat 1942 tarihiydi ve Vefd Partisi iktidarda değildi. Bununla birlikte o dönemki popülaritesi oldukça yüksekti. O dönemde Mısırlılar, Vefd’in popülerliğinden bahsederken parti herhangi bir seçim bölgesinde bir taşı aday gösterse, seçmenlerin oylarını bir an bile duraksamadan vereceklerini söylüyorlar!
O sıralarda İkinci Dünya Savaşı söz konusuydu. İngiliz Bernard Montgomery liderliğindeki Müttefik Kuvvetler Libya sınırına yakın el-Alameyn'de konuşlanmıştı. Mihver güçleri ise Libya topraklarından Mısır sınırına doğru ilerliyordu. Müttefikler, kendilerini Nazi Generali Erwin Rommel liderliğindeki Mihver kuvvetleriyle mücadeleye adanmak için sakin bir Mısır istiyorlardı.
Onlara göre, hükümet koltuklarında bir halk hükümetinin varlığı olmadan siyasi sükunete ulaşılamazdı. Böyle bir hükümet, ülkede güvenlik ve istikrarı koruyarak iç cephenin bütünlüğünü koruyabilecek tek hükümettir. Siyasi sokaktaki insanları her an kontrol edebilecek ‘Vefd’den başka herhangi bir parti yoktu. Bu nedenle Müttefikler mevcut hükümetin esasen bir Vefd hükümeti olmasını istemekten çekinmediler.
Hikâye elbette pek çok ayrıntı içerir ve Nehhas Paşa'nın Kral’a ve İngilizlere Kral’ın arkasından cevap vererek hükümeti kurduğunda aldığı kararın doğruluğu konusunda daha fazla ihtilaf vardır. Elbette ki hikâyenin pek çok ayrıntısı var. Nehhas Paşa'nın Kral’a ve Kral’ın İngilizlere cevap vererek hükümeti kurduğunda aldığı kararın doğruluğu konusunda da çok fazla ihtilaf söz konusu. Ancak burada beni özellikle ilgilendiren şey, müttefiklerin kanlı canlı bir Vefd hükümeti oluşturma arzusunun ardındaki sebep. ABD’li Bakanı, Necef'teki Arap mevkidaşlarıyla bir araya getiren fotoğrafın arkasında görebileceğiniz sebep de aynıdır.
İngilizlerin Mihver kuvvetlerinin gelişi üzerine sükuneti sağlama arzusunda vücut bulan bu sebep, Blinken'ın İsrail'in güneyindeki Necef'e gelmesinin ve ardından Mısır, Fas, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve ardından İsrail'in dışişleri bakanlarını onunla aynı masada eşi benzeri görülmemiş bir toplantıya davet etmesi için de neredeyse geçerli.
ABD Dışişleri Bakanı, Avrupa'dan yeni geldi. Çünkü Ukrayna'daki savaş ve bunun nereye varacağını kimsenin bilmediği yansımaları ve sonunda nereye varacağından emin olamayan gölgeleri yüzünden dünya tepetaklak bir durumda!
ABD, hâlâ iki taraf arasında her an yaşanabilecek, taraflardan birinin bir aşamada teslim olup önce ‘Oh’ diyeceği, karşılıklı parmak ısırmaya benzer bir savaşın derinlerinde Avrupa ve müttefikleriyle birlikte.
Washington ve Tahran, Avusturya'nın başkenti Viyana'da paralel bir savaşa girerken, bu savaşın atmosferinden sızan, içinde olup bitenler hakkında insanlara söylenenlerden çok daha az. Oradaki savaş, sekizinci ve belki de dokuzuncu turuna ulaştı. Bu turları takip edenler, ellerinde tutabilecekleri yararlı bir şeye yol açtığını veya gözle görülür bir ilerleme kaydedildiğini de hissedemedi.
Blinken, ülkesinin iki muharebeyle meşgulken, dünyada Ortadoğu diye adlandırılan ve ülkesinin neredeyse unuttuğu bir bölge olduğunu ve meselelerini bu sebeple mi hatırlayıp beş Dışişleri Bakanıyla görüşme talep etmeye mi karar verdi?
ABD Dışişleri Bakanı'nın ülkesinin, İran'ın nükleer silah edinmesini engellemeye kararlı olduğunu ve ülkesinin, Filistinliler ile İsrailliler arasında iki devletli çözüme bağlı olduğunu söylemesi gerçekten komikti. Bu sözler, bu bölgede uzun zamandır duyduğumuz şeyler ve tekrar duymamızın bir faydası yok. Boynu bükük kalan bu sözlerin bir kez olsun gerçek alana taşındığını görmek gerçekten görülmeye değer olacak.  
Ayrıca altı bakanın toplantısının oturum arasında Blinken'ın, İsrail Başbakanı Naftali Bennett'e bölgede Filistin meselesi diye bir mesele olduğunu ve Tel Aviv'in bunda gerçek bir taraf olduğunu ve dosyada bir ilerleme kaydedilmesi gerektiğini hatırlatma ihtiyacı duyduğunu söylemesi de oldukça komikti.
ABD’li Bakan, beş bakanla gerçekleştirdiği görüşmeye gelmeden önce Joe Biden yönetiminin Tel Aviv Büyükelçisi Thomas Nides, işgal altındaki Filistin topraklarındaki İsrail yerleşimlerini hiçbir nedenle ziyaret etmeyeceğini ve yerleşim politikasının aptalca bir politika olduğunu ve iki taraf arasında iki devletli çözümü engellediğini söyledi. ABD Biden döneminde Beyaz Saray'daki iktidar yönetimi bu çözümü yalnızca desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda bu çözüme inanıyor.
Donald Trump yönetiminin Büyükelçisi David Friedman, geçtiğimiz günlerde, Biden yönetiminin Büyükelçisi’nin söylediklerinin aksine hareket ederek, ülkesinin yönetimi, Büyükelçiliğini, henüz Tel Aviv'den Kudüs’e taşımamış olsa da bir ev sahibi olduğu Kudüs'te yaşamak için oraya taşınacağını söyledi!
Nides’in söylediklerinin aynısını, Tel Aviv’e gelmeden önce Friedman da söylemiş, daha sonra da tekrarlamıştı. Ancak elbette, belirleyici olan bunu söylemek, hatta tekrarlamak da değildir. Söylenenler aynı ton ve üslupla söyleniyor.
Fakat bölge halkı ve dava sahiplerinin alması gereken ders, önce böyle konuşan sonra da yapacağını yapan bir ABD yönetiminin karşısında olduklarının farkına varmaktır!
Altı tarafın bulunduğu toplantı hakkında elde edilen bilgiler, taraflar arasında yapılacak ortak acıkama konusunda anlaşmazlık çıktığı yönünde. Bir başka bilgiye göre dört Arap bakan, bu toplantıdan farklı bir açıklama çıkması gerektiğini düşünüyordu. Açıklamada söylenecekleri uygun bulmamaları nedeniyle adet olduğu üzere ortak bir açıklama yapılmadı.
Toplantıya katılan altı bakandan üçü, BAE, Bahreyn ve Fas'ın Dışişleri Bakanları’ydı. Ülkeleri, geçtiğimiz yıl İsrail devleti ile diplomatik ilişkiler başlatmıştı. Onları bir araya getiren bir tür toplantı yapmak istemiş olmalılar ve bu toplantının benzeri görülmemiş bir içeriğe sahip olması gerektiğini düşündüler.
Asıl soru şu: Blinken İran nükleer dosyasına ve iki devletli çözüm için pratik fikirlerle mi geldi, yoksa Ukrayna'daki savaşa bir çözüm bulana kadar bölgede sükunet çağrısı mı yaptı?!
Bölgede sükunet çağrısında bulunmak için gelseydi ki, ziyaretin gerçekleştiği küresel atmosfer bunu söylüyor. Toplantı buna odaklandıysa, o halde ABD'nin istemeye geldiği, İkinci Dünya Savaşı günlerinde Büyük Britanya'nın talep ettiği şeyle karşılaştırıldığında oldukça benzer!
Sorun şu ki, ABD Dışişleri Bakanı'nın bölgemizde talep ettiği sükunet bu sıkıntıyı önleyebilir. Ancak bölgenin maruz kaldığı ve halen muzdarip olduğu hastalığı asla ortadan kaldıramayacak!