Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Johnson ve can simidi Ukrayna

CCTV yoluyla Ukrayna meclisine hitap eden İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Ukrayna savaşı hakkında önceki gün şunları söyledi: “Savaş, ahlaki belirsizliklerin veya gri alanların olmadığı bir mücadele” ve bunun için İngiltere'nin, Batı'nın ve dünyadaki birçok ülkenin desteğini ve sempatisini kazandı. Ahlaki ve ilkesel açıdan siyasal, tarihsel veya sınır anlaşmazlıklarını çözmek için diyalog ve diplomatik yöntemlerin yerini alacak şekilde bir araç olarak askeri gücün kullanılmasının haklı çıkarılamayacağı konusunda hiçbir ihtilaf yok. Rusya, Ukrayna’yı işgalinde şüphesiz yanlış hesap yaptı ve şimdi bu hatanın sonucu olarak büyük bir ikilemle karşı karşıya.
Ancak Johnson'ın çatışmada gri alan olmadığı iddiası tartışma konusu olabilir. Batı'nın, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra bile ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasını müteakip Moskova'ya verilen söz ve güvencelere rağmen, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nü (NATO) Rusya sınırlarına doğru genişletmeye ve ilerletmeye devam ederek bu savaşa yol açan koşulların yaratılmasına katkıda bulunup bulunmadığı konusunda pek çok tartışma var. Batı'daki kimi tarafların savaşı, Ukrayna'nın kendisini ve topraklarını savunmasını sağlamanın ötesine geçen, amacı, hem Ukrayna hem de dünya için büyük riskler taşıyan bir strateji olan Vladimir Putin'in kontrolünü sarsma ve Rusya'yı sınırlama stratejisini uygulamak için bir fırsat olarak görüp görmediği konusunda da tartışmalar var.
Buna ek olarak, Batı'daki bazı politikacıların bugün savaşı istismar edip etmedikleri ve onu kendi siyasi çıkarları ile iç hesaplarına hizmet etmek için kullanıp kullanmadıkları da sorgulanıyor. Boris Johnson'ın kendisi de bu tür eleştirilere maruz kaldı, siyasi geleceğini tehdit eder hale gelen dallanıp budaklanmış iç krizlerinden kaçmak için Ukrayna savaşını bir can simidi olarak kullanmaya çalışmakla suçlandı. İngiltere Başbakanı, hem Sue Gray Komitesi (başkanı olan üst düzey sivil hizmet memurunun adı nedeniyle böyle anılıyor) hem de İngiliz Parlamentosu Ayrıcalıklar Komitesi tarafından yürütülen soruşturmaların sonuçlarıyla yüzleşiyor. Bunlara ilaveten, hükümetin o dönemde “korona” pandemisi nedeniyle uyguladığı sosyal mesafe ve toplantı yasağı kuralları ihlal edilerek Başbakanlık konutunda organize edilen partilerle ilgili polis soruşturma başlattı. Bu partilerden bazılarına Johnson da katıldığından polis kendisine para cezası verdi. Böylece Johnson görevde iken yasal bir ihlalden mahkûm edilen ilk başbakan oldu.
Partilerin ifşa edilmesi, siyasi ikiyüzlülük, halkı ve yasaları küçümsemekle suçlanan Başbakan halkın, siyasetin ve medyanın tepkisini çekti ve görevden alınması çağrıları yapıldı. Hükümetin daha önce de pandemi sırasında tıbbi ve koruyucu malzeme sağlamak için yapılan sözleşmelerde suistimallere izin verme suçlamalarıyla karşı karşıya kalmış olması, durumu daha da kötüleştirdi.
Bu baskıların ortasında, Ukrayna savaşı Johnson'a büyük bir siyasi hizmet sundu ve dikkatleri bir süreliğine de olsa içeride yüzleştiği krizden uzaklaştırdı. Jonhson da medya oyununda hünerli her politikacı gibi fırsatı kaçırmadı, savaşı eylemlerinin ve açıklamalarının önemli bir odak noktası haline getirdi. Nitekim bazı yandaşları, bunu bir bahane olarak kullanarak, savaş devam ederken ve hükümet bununla meşgulken başbakanı görevden almayı düşünmemek gerektiğini söylediler. 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgalinin ortasında İngiltere savaşa katılacak kuvvetler göndermeye hazırlanırken, Muhafazakar Parti'nin Margaret Thatcher'ı görevden alması gibi tarihsel gerçeklere ve emsallere aykırı olan bu mantıktaki siyasi oportünizm açıkça görülüyor.
İç krizlerle mücadele ederken Johnson şüphesiz savaştan yararlandı. Bugün İngiltere, Galler ve İskoçya'da düzenlenen yerel seçimlerden iki gün önce yapıldığı, Kuzey İrlanda'daki parlamento seçimlerine denk geldiği için Ukrayna parlamentosuna yaptığı konuşmanın zamanlaması da bazı soruları gündeme getirdi. Bu seçimler birçok kişi tarafından Johnson'ın "popülerliği üzerine bir referandum" olarak görülüyor. Hayal kırıklığı yaratacak herhangi bir sonuç, liderliği hakkındaki tartışmayı yenileyecek. Onu, parti ve hükümet liderliğinden devirme girişimlerine ivme kazandırması da mümkün.
Kamuoyu yoklamaları Johnson'a pek güven vermiyor. Hayat pahalılığı, enflasyon, sağlık sistemi ve ekonomi yönetimi krizi gibi İngiliz sokağını endişelendiren tüm konularda muhalefetteki İşçi Partisi Muhafazakar Parti'nin önünde yer alıyor. Elbette, partiler skandalının yansımaları ve onunla ilgili soruşturmaların sonuçları da bunlara ekleniyor.
Johnson, işlerin daha iyiye gideceğini söylüyor, ancak İngiliz sokağının bu güvencelere inanç ve güveni çok az. Zira ekonomi uzmanları bilhassa Ukrayna-Rus savaşının devam etmesi, doğal gaz, petrol ve her türlü gıda fiyatlarındaki artış, korona pandemisinden bu yana tedarik zincirlerindeki sorunların büyümesi başta olmak üzere savaşın sonuçları nedeniyle işlerin daha da kötüleşeceğini tahmin ediyorlar.
Johnson'a duyulan öfkeyi daha da büyüten, en yoksul İngilizlerin günlük acı ve sıkıntılarını anlamıyor gibi görünmesi. Bu hafta bir İngiliz yayın kuruluşu ITV'ye verdiği röportajda Johnson’ın, insanların artan geçim masrafları nedeniyle "darlık ve sıkıntı" hissettiklerini söylemesi, halkın yanı sıra iktidardaki Muhafazakar Parti milletvekilleri arasında bile şiddetli bir öfkeye yol açtı. Johnson, birçok insan için geçim masrafı krizinin ne kadar kötü olduğunu tam olarak takdir etmemekle suçlandı. Zira insanlar “sıkıntı hissetmiyorlar”, büyük bir acı ve ıstırap içindeler.
Röportaj sırasında sunucu Johnson'a, yüksek doğal gaz ve elektrik faturaları nedeniyle emekli maaşının artık yetersiz kaldığını, ısınmanın en ucuz yolunun, evde kalmayıp, yaşlılar için ücretsiz seyahat kartını kullanarak tüm gün toplu taşıma araçlarına binmek olduğunu keşfettiğini söyleyen 77 yaşındaki Elise adlı bir İngiliz kadına ne söyleyeceğini sordu.
Elise, Başbakan'a, geçim sıkıntısı krizi nedeniyle karşılaştığı günlük zorlukları anlattı. Öğün sayısını günde sadece bire indirgemek, süpermarketteki ürünlerin bir kısmının indirimde olduğu öğleden sonra geç saatlerde alışverişe gitmek gibi masraflarını azaltmak için başka ciddi adımlar attığını da anlattı.
Johnson, gerek bu kadının gerekse başkalarının geçim krizinin etkilerini azaltmak için bu tür adımlar atmak zorunda kalmalarını istemediğini söyledi. Ama ne onlara ne de ekonomik olarak sıkıntı çeken tüm kesimlere somut bir çözüm sunmadı.
Birçoğunun gözünde, Elise'in tanıklığı, İngiliz nüfusunun büyük bir bölümünün çektiği sıkıntıların "buzdağının görünen ucu"ndan başka bir şey değil. Dolayısıyla Muhafazakâr Parti'nin bugün yapılacak yerel meclis seçimlerinde olumlu sonuçlar elde edeceğine dair ciddi bir beklenti yok. Parti liderlerinin akıllarında dolaşan soru, yalnızca kaybın boyutu ve gelecekteki parlamento seçimlerindeki şansları üzerindeki etkisinin boyutu ile ilgili.
Kayıpların büyük ve örneğin İngiltere'deki güvenli yerel meclisleri içermesi, Johnson'ın parti üzerindeki kontrolünün gevşemesi, liderliği için sonun başlangıcı anlamına gelebilir. Ukrayna savaşı da onu seçmenlerin ve partinin öfkesinden kurtaramayacak.