Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Ülkelerin yabancısı

Lübnan pasaportu son savaşımız sırasında dünyadaki havaalanlarında  veba, kolera ve henüz bilmediğimiz yeni tip koronavirüs (Kovid-19) gibi bir şeydi. Çünkü insanların kimlik kavgası yaptığı, kendi aralarında engeller ve toprak setleri kurduğu, dostun dostu tanımadığı ve komşunun komşusunu kovduğu bir ülkeden geliyordunuz.
Bu yüzden yeryüzündeki Lübnanlılar güvende olma ve merhamet gösteren herhangi bir ülkenin vatandaşlığını alma talebinde bulunmaya başladılar. İngiltere sığınağımız ve Londra şansımızdı. Gerekli ikamet süresi sona erdikten sonra Kraliçe'ye başvuruda bulunduk ve kısa bir süre sonra kapağında tacının resmini taşıyan bir pasaportumuz vardı. İmparatorluğun zayıflamasına rağmen tacın heybeti ve ağırlığı kalmıştı. Havaalanlarında, trenlerde ve vapurlarda görevli memur pasaportu görür görmez size bütün sıcaklığı ile “Buyrun majestelerinin vatandaşı” diyordu.
Kimse pasaportunuza giriş-çıkış tarihini basmıyordu. Size neden geldiğinizi ve şehre güvenli bir şekilde ne zaman gideceğinizi sormuyordu. Roma Havaalanı’nda bir kadın polis, pasaportu incelerken bir an olsun tereddüt etmeden “Ne şanslısın!” dedi. Ben de kendisine “Niçin Sinyorita?” diye sordum. Kötü bir şekilde kızarak “Nasıl neden şapşal. Tabii ki Londra yüzünden” dedi.
Londra yüzünden seni kıskanan Romalı bir kadın yıllar önce Roma Fiumicino Havaalanı’nda bu pasaportun sahibi paniğe yol açıyordu. Çalışan kapaktaki sedir resmini gördüğünde masasının altındaki gizli alarma basıyordu. Bu alarmın anlamı şuydu: Üzerinde sedir olan mavi pasaport. Ne yapalım? Bize söyleyin.
Burada nimet İngiliz pasaportuydu. Havaalanlarında terör yok. Vize almak için bitmek bilmeyen kuyruklar bulunmuyor. Ataullah ile Ayetullah arasındaki isim dışında herhangi bir bağlantı incelemesi yok. Ancak nimetler her zaman devam etmez. İngilizlere ne oldu da Brexit ile Avrupa Birliği’nden (AB) çıkıp bizi de yanlarında sürüklediler? Ya Mevlam! Cidden. Ne feci! İngiliz Milletler Topluluğu'na (Commonwealth) katıldığımız 1989'dan beri dün ilk kez Fransa'ya geldim ve tüm pasaportların sırasına girdim. Kibarca ama kararlı bir şekilde havaalanı polisi damgasını aldı ve benim için varış tarihini damgaladı. Bunun anlamı şuydu: Bu tür bir Avrupa seyahat belgesini üç aydan fazla taşıyın. Brexit'iniz için sizleri kutlarız.
Keyifsiz hissettim. Yaz aylarında Fransa'da daha uzun süre kalmam gerekiyor. Kraliçe'ye Elmas Jübile'si için tebrik mektubu yazdığımda konuyu gündeme getirmeyi düşündüm. Ancak bu mesele ile ilgilenenin Kraliçe değil, Mösyö Macron olduğunu ve ona yazmam gerektiğini anladım. Ancak cevabını zaten biliyorum:
“Boris Johnson'a dönüp şöyle sorsan iyi olur: Brexit'e değdi mi?”
Fransa'da bir kez Lübnanlı olarak bir kez de Brexit’li olarak iki kez yabancı olmak üzücü. Doğduğun ülkede yabancı olmak daha da kötü!