Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

İran’ın öfkesi!

Reuters’ın haberine göre ABD ve Avrupa Troykası, henüz açıklanmamış noktalarda bulunan uranyum izlerine ilişkin sorulara eksiksiz cevap vermemesi dolayısıyla İran'ın eleştirilmesi yönünde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu'na bir karar taslağı gönderdi.
Haberde “ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa, UAEA Yönetim Kurulu'na ajansın açıklanmayan bölgelerdeki uranyum izleriyle ilgili sorularına eksiksiz yanıt vermemesi dolayısıyla İran'ın eleştirildiği bir karar taslağı sundu” ifadeleri kullanıldı.
Söz konusu haberin sonlarında bu gelişme ‘İran’ı öfkelendirmesi muhtemel bir adım’ şeklinde nitelendirildi. Soru şu: Hangi öfkeden bahsediyoruz? Neyden kaynaklanacak bu öfke? ‘İran'ı öfkelendirmesi’ doğru bir ifade mi? Veya İran'ın nükleer dosyadaki manipülatif tutumlarına bir gerekçe olabilir mi?
Humeyni iktidara geldiğinden bu yana İran’ın izlediği yaklaşım bize Tahran'ın hiçbir karara, anlaşmaya, uzlaşmaya veya herhangi bir müzakere çıktısına uymadığını, İran'ın tek yaptığının istenen hedefe ulaşana kadar zamandan yararlanmak olduğunu söylüyor.
Nükleer dosyada şu husus çok net: Tahran bir yandan suiistimal yolunda ilerlerken diğer yandan ise nükleer bombaya hedefine ulaşmaya çalışıyor. Eski ABD Başkanı Trump'ı 2015’te nükleer anlaşmadan çekildiği için suçlamak da bu yöndeki adımlarından.
İran’ın planı ortada. İran ile muhatap olan herkes, onun bir şey söyleyip tersini yaptığını, İran rejiminin nükleer hedefe ulaşmak için tasarlandığını bilir. Dini Lider nükleer bomba edinmeyi haram kılan bir fetva olduğunu söylese dahi bu böyledir.
İran uzun süredir ABD tarafından ve uluslararası düzeyde uygulanan yaptırımların ağırlığı altında kalıyor. Ne bu durum, ne de İran’ın tutumu değişti. İran uluslararası toplumun yasalarına saygılı bir devlet olmak istemiyor. Zirâ belirli bir hedefi var, o da nükleer silaha ulaşmak.
Dolayısıyla medya söyleminde İran'ın ‘öfkeleneceğinden’ bahsetmek ve bunu kutsamak, şayet iyi niyetliysek, Batı ve ABD üzerinde bir baskı kurma sürecinden başka bir şey değildir. Yahut Batı'nın İran ile ciddi bir anlaşma yapmayışını gerekçelendirme yönünde bir Batı-Amerikan sızıntısı olabilir.
İran'ın ‘öfkesi’, İran’ın hayali yıkıcı gücünün ve alınmayacak bir kararın (öfkelenme kararı) propagandasından başka bir şey değildir. İşte İsrail’den tokat üstüne tokat yiyen bir İran. Bölgede değil de bizzat İran dahilinde. İran ise yanıtsız kalıyor.
Bunun sebebi açık: Tahran, İsrail ile gerçek bir savaşa girmeyi ya da savaşa yol açacak bir yüzleşmede bulunmayı istemiyor. Zirâ şimdiki amacı nükleer silah elde etmek olan İran, İsrail ile askeri bir çatışmaya girmenin zor olacağını biliyor.
Dolayısıyla İran’ın hamleleri bölgemizle ve Arap ülkeleri ile sınırlı kalacaktır. Batı'nın Ukrayna'da süregelen savaştan ders alması, nükleer bir devlet (Rusya) ile uğraşmanın zorluğunu idrak etmesi gerekiyor. Kaçınılmaz nükleer silahlanma yarışını bir kenara bırakalım, bölgemiz bir saatli bomba haline gelebilir.
Özet olarak: İran anlayışlı değildir, bildiği tek dil kaba kuvvet dilidir. Ancak bu bir zaman kaybıdır; İran nükleer bir devlet haline geldiği taktirde bölgede gerçek bir felaket kaydedilebilir.