Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Hapishaneye girmenin mescide girmekten daha kolay olduğu şehir

Kudüs ve Filistin’den söz ederken el-Halîl şehrine ayrı bir parantez açmak gerekir. Batı Şeria’da bulunan şehir sözde Filistin Devletinin yönetimi altında olmasına rağmen şehre giriş çıkışlar İsrail kolluk kuvvetleri tarafından kontrol edilmektedir.
Batı Şeria bölgesinin en büyük ve Gazze'den sonra Filistin topraklarında bulunan, ikinci en kalabalık şehirdir el-Halil. Şehir, Hz. İbrahim'in burada öldüğüne, onun, Hz. İshak, Ya‘kūb ve onların bazı zevceleriyle Hz. Yûsuf’un kabirlerinin burada bulunduğuna inanılması sebebiyle hem Yahudiler, hem Hristiyanlar, hem de Müslümanlar tarafından kutsal ve önemli bir yer olarak görülür. Bundan dolayı el-Halîl Müslümanlar arasında Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra en çok itibar edilen dördüncü şehir olarak bilinir ve Haçlı seferlerinden beri Kudüs’le birlikte Mekke ve Medine gibi “Haremeyn-i şerîfeyn” adıyla anılır.[1]
25 Şubat 1994'te sabah namazı sırasında camiye gelen bir sivil işgalci otomatik silahıyla ateş açarak 29 kişiyi şehit etmiş ve 125 kişiyi yaralamıştı. Katliamdan sonra İsrail yönetimi tarafından güvenlik ve tadilat bahane edilerek cami dokuz ay kapatılmıştır. Tekrar açıldığında ise caminin üçte ikisi işgal edilmiş, havra yapılmış, cami olarak bırakılan alana gözetleme kameraları koyulmuş ve Müslümanların girişine kapatılmıştır. Güvenlik bahanesiyle de İsrail kolluk güçleri Harem-i İbrahim Camiinin etrafını kendi kontrolleri altına almışlardı.
Ziyaretçilerin buraya gelmelerini azaltmak adına İsrail kolluk güçlerinin uygulamaya koyduğu yeni bir yöntem de şudur: Başıboş bazı Filistinli gençleri organize ederek seyyar satıcı kılığında gelenleri rahatsız etmek, zorla bir şeyler satmak ve gelen tur rehberlerinden haraç almaya çalışmak. Böylelikle buraya gelenleri caydırmak özellikle de tur rehberlerine psikolojik hatta fiziki baskı yaparak el-Halil’in tur programlarından çıkarılmasını sağlamak.
İsrail'in Harem-i İbrahim Camii çevresinde ve özellikle eski şehirdeki sokak girişlerinde sık sık uyguladığı engel ve bariyerler bölgeye giriş-çıkışları kısıtladığı gibi çarşı ve pazardaki hareketliliğin zayıflamasına ve buna bağlı olarak pek çok esnafın dükkânını kapatmasına neden olmaktadır.
Harem-i İbrahim Camii belki dünyada en zor girilen mahzun bir mabettir. Çünkü çarşı tarafından gelen ziyaretçilerin üç elektronik demir turnike ve x-ray cihazından geçip varsa çantalar elle arandıktan sonra girebildikleri bir yer. Meydan tarafından gelenler ise nispeten daha basit bir kontrol ama epeyce bir sinir harbinden sonra girebilmektedirler. Bu prosedür hem dışarıdan gelen ziyaretçilere hem de şehirde mukim olan Filistinlilere standart bir uygulamadır. Düşünün camiye cemaatle namaz kılmak için gelen bir şehir sakini günde beş defa bu onur kırıcı uygulamaya maruz bırakılmaktadır. Neden böyle bir uygulamanın yapıldığını sormaya sanırım gerek yoktur. Çünkü bu uygulamanın tek cevabı var: Filistinlileri canlarından bezdirerek şehri terk etmeye zorlamak.
Harem-i İbrahim Camiinde her an çok garip uygulamalara şahit olabilirsiniz. Mesela kontrol noktasının önünde Filistinli gençlerin satmalarına müsaade edilen üzerinde Filistin bayrağının renkleri olan örme bilezik ve anahtarlıklarla camiye girilmesine izin verilmemektedir. Ayrıca siz camide namaz kılarken birden İsrail güvenlik güçleri ayakkabıları ile içeri doluşabilmektedir. Bu uygulamaya itiraz edildiğinde keyfi olarak cami ibadete kapatılabilmektedir. Tabi ki İsrail kolluk kuvvetlerine göre bütün bu uygulamaların gerekçesi GÜVENLİK!
El-Halîl görünürde Filistin yönetimine bağlı ama İsrail askerlerinin izni olmadan hiç bir şeyin yapılamadığı bir şehir. Şehir sakinlerinden 80 yaşındaki Muhammed İbrahim’in ifadesi ile “bir yudum su içmenin bile İsrail askerlerinin iznine bağlı olduğu” bir şehir.
Bütün bu insanlık dışı uygulamalara maruz kalmasına rağmen şehir halkı umutlarını yitirmemiştir. Özellikle de Türkiye’den gelen ziyaretçilerden! Onlardan istedikleri tek şey; şehre gelerek Harem-i İbrahim Camiini ziyaret etmeleri ve kendilerini yalnız bırakmamalarıdır.
Bizler de oradaki kardeşlerimizin bu umutlarını boşa çıkarmamak, kalplerimizin ve imkânlarımızın onlarla olduğunu göstermek ve oralara gitmek adına planlar yapmaya, projeler hazırlamaya vira bismillah diyelim.

[1] Mustafa Bilge, “Halil”, DİA, (İstanbul: 1997) 15/306.