Abdurrahman Şalkam
TT

Frankfurt'un eleştirel zihnine bir ziyaret

İnsanın bu dünyadaki yolculuğu uzun. Aynı zamanda bu yolculuğun zaman içinde kendisine özgü niteliksel bir sunumu da oldu. Yunan ülkesinde felsefe adamının doğduğu andan itibaren, aklın kas gücüne üstünlüğü başladı. Anlamak, sonra kontrol etmek ve ona boyun eğdirmek için doğaya dalan düşünür ve yaratıcı yeni insanın çağı başladı. Arapların ve Müslümanların Abbasiler döneminde büyük katkıları oldu ve Bağdat dünyanın her yerinden düşünür ve filozofların koştuğu bir bilim ve düşünce merkezi oldu.  İtalya'da başlayan ve dev bir insani entelektüel kaldıraç yaratan Avrupa Rönesansı ile belirleyici bir dönüşüm başladı.
16. yüzyıldan itibaren matbaanın icadı ve eğitim alanının genişlemeye başlamasıyla, Avrupa felsefesi çağı doğdu. Eski kıta, her şeyi okuyan, doğaya dalan, insanların kafasında gezinen felsefi bir foruma dönüştü. Aydınlanma olarak bilinen dönem başladı. Sanayi çağı doğdu ve insanın doğaya karşı gücünü ikiye katlayan yeni makineler ortaya çıktı. İnsan, yeni bir zihnin doğuşuyla değişti, ancak savaş ortadan kalkmadı ve yeni makineler savaşlarda kayıpları katlamak için kullanıldı. Sömürgecilik, özellikle de Avrupa sömürgeciliği, yaşam sürecinin bir parçası oldu. Avrupa bu çağda, Fransız Devrimi'nden önce ve sonra kapsamlı ve uzun savaşlara tanık oldu. Çağlara da insanlar gibi bir isimler verilir. Modernite, yeni Avrupa zihinsel oluşumunu etkileyen filozof ve düşünürlerin ürününe verilen isimdir. 20. yüzyıl siyasetten bilime, zenginliğe, askeri güce, ulusal ve sınıf mücadelesine kadar her şeyi üreten büyük bir fabrikaydı. Eski imparatorlukları sona erdiren Birinci Dünya Savaşı, Rus Bolşevik Devrimi ve Milletler Cemiyeti'ni ortaya çıkardı. Bu ateşli yüzyıl, başında ulusun tek kutsal liderinin olduğu şiddetli bir ulusal şovenizmi doğuran rahimdi.  İtalya'da Duce Mussolini ve ardından Almanya'da Führer Hitler bu liderlerdendi.
Almanya, kökleri, başakları ve dalları olan bir felsefeyi doğuran yeni aklın alanı oldu. 1923'te görüşleri çeşitli, ancak aynı zamanda bütünleşerek Frankfurt felsefi-zihinsel eleştiri okulunu kuran ortak bir metodun bir araya getirdiği düşünürler grubundan oluşan felsefi bir güç öne çıkmaya başladı.
1770 doğumlu Alman filozof Friedrich Hegel, seleflerinden alan ve haleflerinin düşüncelerini besleyen yeni bir nehirdi. Farklılıkları kışkırtan ve o uzun insani düşünce nehrinde akmaya devam eden felsefi kollara sızan ölümsüz bir okuldu. Tarih, zaman ve insan okumasını içeren idealist felsefesi, felsefi nesillere temel oluşturdu. Asla kaybolmayarak hep var oldu. Hegel der ki: “Felsefe, fikirlerle yazılan zamandır.” Düşüncenin canlılığına ve sürekli yenilendiğine inanıyordu ve bu nedenle şöyle demişti: Bir çağ ile evlenen fikir, bir sonraki çağda dul kalacaktır.
1923'te yola çıkan Frankfurt filozofları grubunun kökleri, o büyük nehrin, Friedrich Hegel'in kıyılarındaki topraklara ve ondan sonra yetişenlere kadar uzanır. Almanya'nın Frankfurt şehrinde kurulan bu okulun başlangıcından bu yana karakteristik özelliği eleştirel olmasıydı. Bireyi ve toplumu tüm siyasi, sosyal ve kültürel açılarından eleştirir. Eleştirileri başından beri felsefiydi ve Hegel ile öğrencisi Karl Marx'ın felsefesinden etkilenmişti. Sanat ve edebiyat alanlarında Avrupa ve ABD'de büyük bir fikri etkiye sahipti. Bu filozoflar, bir alternatif oluşturmak için pozitivist teorilerin bir incelemesi olan (eleştiri) kavramlarını sundular. Güçlü ve zayıf yönlerini keşfederek dünyayı anlamak ve geliştirmek için insan bilincini rehabilite etmek amacıyla, doğru ile yanlışı ayırt eden zihinsel bir perspektifle çeşitli konuları ayırdılar. Şüpheciliği, rasyonel olmaktan ziyade eleştirinin ana itici gücü olarak gördüler. Çağın yeniliklerine ve özellikle de kültürel, ekonomik ve politik oluşumlarıyla insana yönelik eleştirel görüşü ile Frankfurt Felsefe Okulu, Aydınlanma dönemine eklenen özgün bir uzantıydı.
Filozof Immanuel Kant, bu okulun büyük öğretmenlerinden biriydi. Saf Aklın Eleştirisi adlı kitabı, hem kendi zamanında hem de sonrasında eleştirel zihniyetin simgesi oldu. Kant, diyalektik eleştirinin önemini vurgulayarak, çağımızın eleştiri çağı olduğunu ve neyi kabul edip neyi reddedeceğini bilmek için aklımızın eleştiriye odaklanması gerektiğini söyler. Eleştiri pratiğinin özgürlük gerektirdiğini ve onsuz yapıcı, nesnel eleştiri olmayacağını vurgular.
Frankfurt Okulu eleştirisini hemen hemen her şeyi kapsayacak şekilde genişletti; bireysel ve kolektif davranışlar, teoriler ve pratik, sosyoloji ve felsefe. Burjuvazinin ve kapitalizmin ürettiği zihniyetin eleştirisine odaklandı. Söylediğine göre, kapitalizme hizmet eden şirketlere dönüşen sendikalara yönelik kapsamlı bir eleştiri kampanyası başlattı. Kendi döneminde büyük bir gelişmeye tanık olan medyayı suçladı. Tüketim reklamlarını teşvik ettiği için onu, kapitalizmin zorba gücüne eklemlenen bir sömürü aracı olmakla itham etti.
Max Horkheimer ‘Aydınlanmanın Diyalektiği’ adlı kitabını yayınlayarak, Frankfurt Felsefe Okulu'nun kurucusu oldu. Kitap, Aydınlanma dönemi eleştirisine odaklanıyor ve her şeyin eleştiriye tabi olması gereğini vurguluyordu. Aydınlanma Çağı’nın, onlar için yola çıktığı hedeflere, yani özgürlük, ilerleme, rasyonaliteyi yayma ve ileri bir insan toplumu kurma hedeflerine ulaşamadığını tekit ediyordu. Daha sonra bir sosyolog, filozof, müzisyen olan Theodor Adorno, Horkheimer’e bağlanarak Aydınlanma’yı eleştirdi ve ‘Negatif Diyalektik’ kitabını yazdı. Daha sonra ikisi birlikte Toplumsal Araştırma Enstitüsü'nü kurdular. Frankfurt Düşünce ve Felsefe Okulu büyük ve dev filozofları içerecek şekilde genişledi. Bunlardan en öne çıkanı ‘Tek Boyutlu İnsan’ ile ‘Us ve Devrim’ kitaplarının yazarı olan Herbert Marcuse'dir. Tarih, felsefe, psikoloji ve din bilgisi ile ansiklopedik bir profesör ve filozof olan Erich Fromm, Frankfurt Okulu'nun yıldızlarından biridir. Bazı konularda anlaştığı, bazılarında karşı çıktığı psikolog Freud'dan etkilendi. Kitapları Arapça dahil olmak üzere dünya dillerinin çoğuna çevrildi ve en önemlileri şunlardı; Özgürlükten Kaçış, İnsan Olmak Üzerine, Sevme Sanatı, Olma Sanatı, Yanılsama Zinciri, Psikanaliz ve Din. Walter Benjamin, özellikle sanat alanında Frankfurt Felsefe Okulu’na çok şey kattı.  Bu okula bağlı ve çağımızın büyük düşünürlerinden Jürgen Habermas şu sözüyle ünlüydü; “Artık aklımızdan başka bir şeye sahip değiliz, onu ve ürünlerini, özellikle de moderniteyi korumak zorundayız.”
Frankfurt Felsefe Okulu, insanlık tarihinin hem ilerleme atılımlarına hem de şiddete tanık olan ama insanın, sömürünün, savaşın ve cehaletin bedelini ödeyen zayıf bir halka olmayı sürdürdüğü bir dönüm noktasının ürünüydü.
Peki, günümüz dünyasının, insan varlığının oluşumuna ve yaşanan dinamizmine dalan, araştıran, eleştiren, çağının ürünü olan bir okula ve bir düşünce metoduna ihtiyacı var mı?
Bu makale, Frankfurt Okulunun insan zihnini etkileyen, birden fazla kez yeniden ziyaret edilmeyi hak eden tüm duraklarına uğrayamayan kısa bir ziyarettir.