Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Mısır: 30 Haziran’ı unutmamak için

Ocak 2011'de Mısır'da siyasi rejim devrildi ve Müslüman Kardeşler (İhvan), eski ABD başkanı Barack Obama döneminde bariz Amerikan desteğiyle Mısır devletini ve Mısır halkını rehin aldı. Özgürlük ve demokrasi adına terör ve kaos yayıldı.
2013'te ve özellikle 30 Haziran'da tüm yelpazeden sınıfları ve gruplarıyla Mısır halkı ayaklandı. Sokaklar ve meydanlar, İhvan ve onun "Selefiler" ve özellikle de Selefi Nur partisi adayı Hazım Ebu İsmail yanlıları gibi siyasal İslamcı gruplarından destekçilerine, kendilerini, ideolojilerini ve tarihlerini İhvan sarayına kurban olarak sunan diğer gruplara, Batılı ülkelerden ve çeşitli kategoriden kurumlardan oluşan destekçilerine öfkeyle dolup taştı.
İhvan yönetimi yıkıldı ve Mısır yeniden halkına döndü. 2011’in en güçlü sloganı; “Halk rejimin yıkılmasını istiyor” idi, iki yıl sonra 2013’te “Ordu ve halk birdir” sloganları meydanlardaki en güçlü slogandı.
Halk, din adına söylenen yalanlardan, İslam adına işlenen ihanetlerden, inanç adına yapılan adaletsizliklerden, geniş çaplı yolsuzluktan, Mısır’ın, tarihinin, medeniyetinin ve değerlerinin her uluslararası ve bölgesel alıcıya düşük bir fiyata satılmasından bıkmıştı.
Bölgesel olarak “Türk” ve “İran” rejimleri Mısır’da rejimin yıkılmasına, devletin zayıflamasına ve köktendinciler tarafından rehin alınmasına en çok sevinenlerdi.
İki ülkenin cumhurbaşkanları, 2012'de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2013'te İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Kahire’ye gelerek Arap ülkelerinin bölgesel rakipleri lehine düşüşü gibi yoğun bir sembolizm taşıyan ziyaretlerde bulundular.
Batı'nın geniş desteğiyle, bazı Arap siyasi rejimler çökerken, diğerleri zayıfladı.
Tunus, Libya ve Mısır’da rejimler yıkıldı.
Suriye’de rejim zayıfladı ve “İran” kendisine nüfuz etti.
Yemen rejimi yıkıldı ve devlet oradaki siyasal İslamcı Sünni gruplarla ittifak halinde olan İran’a bağlı “Husi milislerinin” eline geçti.
Bahreyn'de durum kötüleşti.
Bu uğursuz koşullarda, bazı siyasi partiler ve akımlar, siyasette, bölgesel ve uluslararası çatışmalarda utanç verici bir cehalet sergilediler. Entelektüel ve kültürel isimlerin ve sembollerin maskesi düştü, o uğursuz ve kara “Arap Baharı”nı pazarlamak için tarihi bir “ikiyüzlülük” pazarı kuruldu. Kötü medya, tüm araçlarını bu baharı desteklemek, kaos yaymak, "köktendinciliği" ve "terörizmi" desteklemek için kullandı.
Melez akımlar ve dönek entelektüeller ortaya çıktı ve hepsi de düşünce, kültür ve tarihi manipüle ettiler. Kitlelerin aptallaştırılmasına ve ayaktakımının kışkırtılmasına katkıda bulundular. Tarihsel "dalga" ile yüzleşmek yerine ona ayak uydurdular. “İhvan solu” ve “İhvan liberalizmi” yayıldı. Sosyal medya platformları, abartı ve radikalizm için bir pazar haline geldi. Bazılarının fikirlerinden soyutlanmak, düşüncelerini, kültürlerini ve söylemlerini değiştirerek veya karşılıklı çıkar ilişkileri örerek Müslüman Kardeşlere bir şekilde yamanmak için kullandıkları bir alan oldu.
Siyasal İslam'a bağlı olmayan bazı yazarlar da sistematik ve yaygın bir şekilde İhvan’ın ülkeyi yönetme ve bunu deneme hakkı olduğu propagandası yaptılar. Onları yönetime getiren demokrasinin gerektiğinde uzaklaştırabileceğini söylediler. Bu bilimsel olarak son derece bilgisiz, siyasi olarak da ikiyüzlü bir önermeydi. Gerçekten düşünme ve sorgulama sıkıntısına kapılmadan Batı solunun açıklamalarını ve söylemlerini desteklemek, eski ve yeni tüm medya araçlarında yaygınlaştı.
Gerçek ve tarih adına, bu şiddetli dalganın karşısında sadece iki Arap ülkesinin durduğu vurgulanmalı. “Siyasi coşkuyu”, “kitleleri” ve “sloganları” umursamayarak, güçlü bir şekilde Arap ülkelerine ve Arap halklarına güvendiler. Bu iki ülke Suudi Arabistan ve BAE’dir. Tüm bu bölgesel ve uluslararası bloğa karşı durdular ve "kaos istikrarını", "köktendinciliği" ve "terörizmi" reddettiler. "Devletin istikrarını" ve "güvenliğin önceliğini" desteklediler. Dış müdahaleleri reddettiler ve bu ülkelerdeki yerli hainleri kınadılar. Suudi Arabistan ve BAE'nin desteği olmasaydı, “30 Haziran” mümkün olamazdı ve Mısır kendine, halkına ve Arap dünyasına geri dönemezdi.
Uğursuz ve anarşist "Arap Baharı", tüm standartlarda tarihi bir olaydı. Dengeleri tepetaklak etti, kafaları ve ülkeleri karıştırdı. Arap Baharının ortasında gerçekler, bilgiler, siyasi ve entelektüel vizyonlar kayboldu. Sadece kan ve kaos yoluyla değil, kafa karışıklığı, psikolojik bozukluk ve sosyal dengesizlik sebebiyle birçok insan kaybedildi. Ordular suçlandı, egemenlik ve güvenlik kurumları sorgulandı ve karalamalara maruz kaldı. Devletler her şeye açık hale geldi.
Siyasi olarak 30 Haziran'dan sonra Mısır ordusu 3 Temmuz'da tarihi bir pozisyon aldı. Mısır halkının taleplerine karşılık verdi. Büyüklerin hilelerine, uluslararası entrikalara, İhvan yönetiminin en büyük destekçisi olan ABD’nin itirazına karşın, köktendinci rejimi ve İhvan’ı devirdi. ABD Mısır'ı yardımlarını kesmekle tehdit ettiğinde, Suudi Arabistan Mısır halkına ve ordusuna tam destek verdiğini ve kesilecek tüm yardımları tazmin edeceğini duyurdu. Suudi Arabistan’ın pozisyonunu belli etmesinden birkaç dakika sonra, BAE Mısır halkına ve ordusuna, Suudi Arabistan’ın pozisyonuna tam desteğini duyurdu. Böylece Mısır, halkına ve Arap derinliğine geri döndü.
Bu şiddetli bölgesel ve uluslararası dalga o sırada durmadı, Mısır'a, halkına ve ordusuna karşı saldırılarına devam etti. “Askeri darbe”, “rejimin dönüşü” ve “askeri yönetim” gibi söylemler tekrarlandı. Mısır halkının seçiminde ısrar ettiği 9 yılın ardından bu dalga geri çekilmeye ve gerilemeye başladı. Bazı ülkeleri Mısır devleti ile yeniden ilişki kurmaya başladı. Büyük güç dengesizliklerinin, uluslararası çatışma mekanizmalarının geçirdiği evrimin gölgesinde liderleri, yeni projeler ve faydalı ittifaklar aramak için Mısır'a akın etti.
Mısır 9 yıl içinde herkesin kabul ettiği ekonomik ve siyasi başarılar kaydetti. Zorluklarla istikrarlı, güvenli ve bir ağırlığı olan bir ülke olarak yüzleşmeye başladı. Uğursuz “baharın” bazı yetimleri ise, hayal kırıklıklarının yaralarını sarmaya, bunun için Mısır'ı küçük düşürmeye çalışmaya, çekine çekine halkının ve siyasi sisteminin kusurlarını saymaya devam ediyorlar, ama tarihin çarkı dönüyor ve ilerliyor.
Mısır parlak bir çağ mı yaşıyor? Refah içinde mi yaşıyor? Bu tür soruların cevabı kesinlikle hayırdır. Ancak, şimdi sorunlarla istikrarlı bir ülke gibi mücadele ediyor, etkili ekonomik reformlar gerçekleştirmek için çok çalışıyor. Geniş çaplı bir kalkınma ve daha iyi bir gelecek için çabalıyor. Her halükarda ve durumda, iki yıldan fazla bir süre yaşadığı “kaos istikrarı” ve “köktendinci yönetim” evresi ile hiçbir şekilde karşılaştırılamayacak kadar iyi bir konumda.
"Köktendinci yönetimin" sonu, "köktendinciliğin" sonu anlamına gelmez. İktidarlarının son bulması nüfuzlarının son bulduğunu anlamına gelmez. Arap devletlerine ve halklarına düşman olan iki bölge devleti dahil olmak üzere halen İhvan’ı ve tüm radikal grupları destekleyen ülkeler var.
Birçok Batılı ülkeyi yöneten sol, bu grubun ve benzerlerinin yeniden sahneye çıkması için sınırsız destek veriyor. Grubun birçok Arap ülkesindeki unsurları ve kadroları “yeni söylemler” sunuyor, yeniden konumlanıyor, yeni duruma uyum sağlıyor.
Son olarak, “yeni İhvan” zaman zaman başarılı, zaman zaman da başarısız oluyor. Karar mekanizmalarında ve etkili kurumlarda halen bilinçli ve bilinçsiz destekçileri bulunuyor.
Tarih bize bu tür grupların bir kararla bitmediklerini, basit veya sinsilerin sandığı gibi bir anda ortadan kaybolmadıklarını öğretti.