Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Ukrayna savaşı: Ortak bir liderlik gerekli

‘Ukrayna'daki savaş’ şeklindeki kısa ifade, manşetler ile ilgilenen yazarları ve işleri basit tutmaya hevesli politikacıları sevindiriyor olabilir. Bu ifade, savaşın Ukrayna denilen uzak bir yerde gerçekleştiği ve dünyanın geri kalanı üzerinde çok az bir etkisi olduğu izlenimini uyandırıyor. Dünyanın geri kalanına gelince, bu üç kategoriye ayrılıyor:
İlk kategori, ön sıradaki seyircileri yani savaşı televizyondan izleyen ancak sonucunu çok umursamayan veya hiç umursamayan ülkeleri içeriyor. Bundan sonra, en nihayetinde galip gelecek olan taraftan bazı faydalar elde etme umuduyla her iki tarafta da oynamaya çalışan ülkeler geliyor. Son olarak, G7 ülkeleri ve onların Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) müttefikleri var. Bu ülkeler Ukrayna'nın yanında yer alırken, katılımlarını çek yazmak ve çok sayıda silahı Ukraynalı ‘kahramanlar’a göndermekle sınırlamaya özen gösteriyorlar.
Yukarıda sözünü ettiğimiz bu üç grubun ortak noktası, klasik tanıma göre bir dünya savaşı olmasa da bu çatışmanın tüm dünyayı etkilediği gerçeğini kabul etmeyi reddetmeleridir.
Yakında ön sıradaki seyirciler, dünya düzenine veya daha doğrusu uluslararası düzene yönelik tehdidin, kendilerini rahatsız edecek şekilde kaçınılmaz olarak etkileyeceğini görecekler. 80 yıldan uzun bir süre önce İspanya İç Savaşı'nın da gösterdiği gibi, sahada dökülen kan sahanın etrafına sıçramaya mahkumdur.
Bir gün Vladimir Putin'e kadeh kaldırarak ertesi gün ise ‘kahramanca liderliği’ için Vladimir Zelenskiy'i övgülere gark ederek çıkarlarını korumaya çalışanlar, rezillikten başka bir şey kazanmayacaklar. Çünkü muhtemelen bu savaş tıpkı diğer savaşların çoğunda olduğu gibi, kazananlardan çok kaybedenler ile sonuçlanacak.
Yukarıda belirtilen iki kategorideki ülkelerle kıyaslandığında Batı demokrasileri ve Japonya, ‘Ukrayna Savaşı’nın diğer ülkelerle birlikte onları da etkileyeceğini kabul etme meziyetine sahipler.
Sorun şu ki, bunu kabul etmeleri, isteseler de istemeseler de, bir tarafta kontrollerinin olmadığı, diğer tarafta büyük ölçüde sembolik bir etkiye sahip oldukları bir savaşa bulaştıklarının tam olarak farkında oldukları anlamına gelmiyor. Bir savaşa asla yarı zamanlı olarak katılamazsınız. Ya tam zamanlı olarak katılırsınız ya da katılmazsınız. Birinci Dünya Savaşı'nda Fransa Başbakanı Georges Clemenceau, şu sloganı ortaya atmıştı:
“Ne yaptığımı mı soruyorsun? Sabah savaşıyorum, öğleden sonra savaşıyorum ve bütün gece savaşıyorum.”
Bazıları burada tanık olduğumuz şeyin, yoğun enerji gerektirmeyen bir tür vekalet savaşı olduğunu söyleyebilir. Ancak vekalet savaşları bile tutarlı bir strateji ve ortak genel bir liderlik gerektirir.
Burada bazıları, genel liderliği Zelenskiy'nin üstlendiği şeklinde yanıt verebilir. Ancak aslında, Zelenskiy liderlik etmiyor ve böyle bir şey olması da mümkün değil. Çünkü Zelenskiy’nin savaş için gereken kaynaklar üzerinde bir kontrolü yok. Aslında Zelenskiy kuşatılmış milletinin iyi bir sözcüsü ve felaketlerde cesaretin bir örneğidir. Ancak savaş sandığının anahtarına ve gerekli silah cephaneliğine geçiş şifresine sahip değil. Modern savaşta kritik bir rol oynayan elektronik ve uzay tabanlı istihbarat bilgilerinin akışını da kontrol edemiyor.
Aslında ortak bir durum analizine ve ortak çıkarlar algısına dayalı genel bir liderliğin eksikliği bu savaşla ilgili siyasi, ekonomik ve diplomatik alanlarda da hissediliyor. G7, NATO ve AB liderlerinin ortak bildirilerine ve fotoğraflarına rağmen, farklı üye ülkeler aynı tema üzerinde de olsa ayrı melodiler çalıyorlar.
Fransa'da Emmanuel Macron ve İngiltere'de Boris Johnson gibi bazı liderler, dikkatleri kendi ülkelerindeki başarısızlıklarından başka yöne çekmek için Ukrayna'da kahramanmış gibi görünmeye çalışıyor. ABD'de Joe Biden ve Almanya'da Olaf Scholz gibi diğer liderler, savaş liderleri pozları keserek imajlarını parlatmayı umuyorlar -tabi daha düşük maliyetlere-. Görünen o ki bu liderler halklarına, vehm hastalığına tutulmuş bir diktatörün saldırısı altında olduklarını söyleyemiyor veya söylemek istemiyorlar.
Bir de Ukrayna masasından bazı kazanımlardan faydalanmaya çalışan Viktor Orbán ve Recep Tayyip Erdoğan gibi oyuncular var.
Ukrayna savaşına bu şekilde yaklaşılmasından dolayı hiç kimse bu savaşa yönelik kapsamlı bir stratejiden sorumlu değil.
Bazı NATO üyeleri, savaşı izlemek için diplomatlar, askerler veya hepsini birden görevlendirirken, NATO bir bütün olarak belirli bir koordinasyon görev gücü oluşturmayı gerekli görmedi. Aynı zamanda, Rusya'ya ve ‘oligarklara’ karşı yaptırımların uygulanmasını ve varsa bunun etkilerini izleyip değerlendirmek için ortak bir mekanizma oluşturulmadı.
Özellikle, Ukrayna ve Moldova'yı AB üyeliği almak için müzakerelere başlamaya davet etmek ve Ukraynalı mültecilerin AB'ye vizesiz bir şekilde girmesine izin vermek gibi jest siyaseti diyebileceğimiz şeye çok fazla enerji harcanıyor.
Daha da önemlisi, belki de Batı demokrasileri yakında silah sanayilerini tam faaliyet haline geçirme ihtiyacıyla karşı karşıya kalacaklar. Bu da askeri bütçelerde büyük bir artış olacak demek. Yine de çoğu NATO üyesi, silahlı kuvvetlerinin sayısını azaltmak ve silah üretimini, Ukrayna'da tanık olduğumuz gibi klasik bir savaşta gerek duyulan şeyden siber uzay veya uzay savaşlarında gerek duyulan şeye çevirmek için hala eski planlarını uyguluyor.
Herhangi bir savaşta, savaşan taraflar tarafsızları müttefiklere ve düşmanın müttefiklerini de tarafsız hale getirmeye çalışırlar. Bu da yaratıcı bir diplomasi rotası izleyebilen ortak bir liderlik gerektirir. Şu ana kadar, sadece Putin bu yönde aksiyon aldı. Ancak hala başarılı olmuş değil. Diğer taraftan Batı demokrasileri ise ortak bir tutum geliştiremedi ve bazı durumlarda hiçbir şey değişmemiş gibi küçük rekabetlerini sürdürdü.
Herkesin, Ukrayna'yı yok etme savaşının bir yan gösteri olmadığını anlamasının zamanı geldi. Bu, bir tarafın yalnızca dolaylı olarak katıldığı düşük tempolu bir savaş değil. Savaş alanında dökülen Ukraynalıların kanıyken, neredeyse diğer tüm ülkelerin vatandaşları da hızla artan enflasyonun, yaygın kıtlığın ve kötüleşen güvenlik tehdidinin bedelini ödüyor.
NATO, AB ve müttefiklerinin sembolik jestlerle çizdikleri birliktelik görüntüsünün ötesine geçerek Ukrayna'da neler olup bittiğine ve Putin'i dizginlemek için ne yapılması gerektiğine dair ortak bir analiz yapmalarının zamanı geldi. Bunun için saha komutanı olarak Zelenskiy ile ortak kapsamlı bir siyasi liderlik mekanizması oluşturulması gerekecek.