Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Bölge ve ABD: Yeni güç dengeleri

Cidde zirvesi sonrası bölgede ve dünyada öncesinde olduğu gibi değil mi? Cidde zirvesi elbette kendisinden önce gelen politika ve stratejilerin bir sonucuydu ve kendisi de değişkenlere bağlı olarak sonrası için bir sebep olabilir. Pozisyonlarına göre bu zirveden gurur duyanlar veya içerleyenler çok iyi biliyorlar ki, bu zirve farkındalık, siyaset, güç, gücün bölgesel ve uluslararası olarak yeniden dengelenmesinin sonucuydu.
Cidde zirvesinden önce ve kısa olmayan yıllar boyunca yeni bir soğuk savaşa doğru giden bir tür uluslararası çatışma yaşanıyordu. Bugün dünyanın doğusundan batısına, Tayvan'dan Çin Denizi, Hint ve Pasifik Okyanusları, Ukrayna, Rusya, Batı ülkeleri ve ABD'ye kadar bu soğuk savaşı bilmeyen ve duymayan kalmadı. Küreselleşme ve uluslararası sistemden enerji piyasaları ve gıda güvenliğine kadar neredeyse her şey zayıfladı.
Obama yönetimi ve desteklediği, başarılı olmasını sağlamakta başarısız olduğu "köktendinci bahar"dan bu yana ABD ile önde gelen Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler hassas bir aşamaya ulaştı. Arap ülkelerindeki karar vericiler arasında ciddi revizyonlar ve yeni bir vizyon hakim olmaya başladı. ABD'nin artık onlarca yıldır bilinen ve güvenilen müttefik olmadığı ortaya çıktı. ABD’nin siyasi ve stratejik ayaklarının altından yeni sular aktı ve ilişkiler için yeni ve sağlam temeller aramak gerekli hale geldi. Nitekim böyle de oldu.
Arap rejimlerinin devrilmesi sağlandı ve Tunus, Mısır ve Libya'da iktidar Müslüman Kardeşler’e teslim edildi. Bölgede, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de İran’ın kollarının önü açıldı. İran rejimi ile nükleer anlaşma imzalandı. ABD ve başka yerlerde bulunan dondurulmuş milyarlarca doları İran rejimine teslim edildi ve bu da herhangi bir kısıtlama olmadan, Arap ülkeleri ve halklarının çıkarları gözetilmeden kendisine eşi görülmemiş bir destek teşkil etti. Bu, ABD'nin tutumunda büyük ve etkili bir siyasi ve stratejik sapma oluşturdu. Bölgenin önde gelen ve öncü ülkeleri bu sapma ve etkileriyle yüzleştiler ve çok şey değişti.
Arap ülkeleri, Arap halklarını, ülkelerini ve onların seçimlerini desteklemek için bu ölümcül ve kaotik politika ve stratejilere karşı durdular. Böylece “Mısır devleti” kurtarıldı ve Müslüman Kardeşler rejimi devrildi. Tunus’ta da Müslüman Kardeşler rejiminin devrilmesi sağlandı. İran rejimiyle yapılan “nükleer anlaşma” bozuldu. “Arap Koalisyonu” “Yemen meşruiyetini” askeri ve siyasi güçle destekledi. Irak'ın egemenliğini ve karar alma bağımsızlığını "geri kazanmasına" destek verildi. İsrail artık bir düşman değil, bir "barış" ortağı veya "potansiyel müttefik". Yansımalarının ortadan kalkması doğal olarak zaman alacak olsa da Kara Arap Baharı başarısız oldu.
Cidde zirvesinden önce, Amerikan Demokrat Parti’ye hakim olan Obama hareketi, Arap Körfez devletlerini ve özellikle de Suudi Arabistan ve BAE’yi gittikçe daha fazla hedef alıyordu.  Zira bu iki ülke, ülkeler ve halklar olarak Araplara düşman, arkasında bu ülkelerin bölgesel ve uluslararası muhalifleri değil, bizzat büyük müttefikinin olduğu bu politikaları ve stratejileri başarısız kılmakta iki aktif ve etkili ülkeydi. O dönemde yapılan tartışmalı açıklamaların bir kısmı ancak diplomasi ve sağduyu eksikliği olarak nitelendirilebilir. Cidde zirvesinde ise sonuç görüldü, bölgesel ve uluslararası güç dengelerinde yaşanan büyük değişimin etkisi ortaya çıktı. Etkili Arap ülkeleri, tüm dünyanın konuştuğu kazanımları elde etti.
Cidde zirvesinden önce Amerikan liberal sol hareketi, konumunda bir zayıflamaya tanık oldu, politikacılar, yazarlar ve kurumlar dahil olmak üzere bazı sembollerinin revizyonlar ve geri adımlar içeren açıklamaları birbirini takip etti. Hepsi bölgede ve dünyada meydana gelen büyük değişikliklerin boyutunu gördüler. Güç dengesindeki sıkı değişimin artık ABD'nin ve bölge ülkeleriyle olan ortaklığının çıkarına olmadığını anladılar. Tüm siyasi, stratejik ve sembolik boyutlarıyla Cidde zirvesi, Amerikan liberal solunun tüm ölçütlerde abarttığı ve kaybettiği hesapsız maceralardan ABD’nin geri adım attığının en açık ifadesiydi. Liberal sol, bölge ülkeleriyle tarihi ortaklığını ve stratejik ilişkilerini düzeltmek, revize etmek ve vurgulamak için bölgeye geldi.
Rusya-Ukrayna savaşı, Tayvan krizi, Çin'in gücünün kararlı ve devam eden yükselişi, Biden'ın Cidde zirvesi ziyareti, Putin ve Erdoğan'ın Tahran ziyareti… Bütün bunlar, geçmişte liberal sol ne kadar bunu öne çıkarmaya çalışsa da, bu bölgeden vazgeçilemeyeceğini ve burada olup bitenlere göz yumulamayacağını doğrulayan göstergeler. Gerçekten de, bölgenin canlı ve aktif ülkelerinin koyduğu, uluslararası ve bölgesel güç dengelerinin kendisinden açık ve net bir şekilde etkilendiği yeni kurallar var. Dünyanın bütün büyük ve nüfuzlu ülkeleri bu kurallara uydu ve onlara tabii olmak ve tavır belirlemek zorunda kaldı. Artık göz yummak, yüz çevirmek ve görmezden gelmek mümkün değil.
Cidde zirvesinden sonra her şey değişecek.  Bölge ülkelerinin gündemleri ve çıkarları, dünyadaki büyük güçlerin karar alıcıları için bir öncelik haline geldi. Enerji fiyatları, gıda güvenliği, silahlanma anlaşmaları, kalkınma ve güvenlik konuları yeni ölçütlere, bölgenin hem kronik hem de yeni krizlerinden koparılamayacak yeni özellikte ilişkilere, ortaklıklara ve önceliklere göre ele alınıyor. Batı’nın İran rejimini şımartma oranı düştü. Viyana'daki nükleer anlaşma müzakerelerinin durmasından sonra, aşırılıkçı ideolojisi ve liderleri, terörizmi destekleyen politikaları, uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı, silahlı milislerini yayma politikasıyla tarihin dışında yaşayan İran rejimiyle ilişkilerde, ABD ve genel olarak Batı’nın dili daha da ciddileşti.
Kendi göbeğini kendin kesmelisin. Bugün Arap ülkeleri, tek tek veya toplu olarak tüm güç unsurlarından, bölgesel ve uluslararası ittifaklarından, önceliklerine, çıkarlarına ve halklarının çıkarlarına göre yararlanıyorlar. Kapsamlı vizyonları, pratik programları ve gelecek on yıllar için sağlam planları var. Tüm uluslararası güçler, bu önemli verileri yeni kurallar ve değişen güç dengeleri üzerinden ele almalılar. Batılı hükümetler veya sivil ve insan hakları örgütleri ile medya kuruluşlarının Arap ülkeleri ile Arap Körfez ülkelerini hedef alan ideolojik saldırılarının kolları budandı. Batı'dan büyük ölçüde farklı olan siyasi meşruiyet, rejimlerin doğası, toplumlar ve halkların doğası hakkındaki tartışmalar açık ve doğrudan hale geldi. Bu farklılıklar bir zayıflık kaynağı değil, bir güç kaynağı oldu. Uygarlık bağlamındaki farklılıklar, herkesin çarpıtmadan veya utanmadan ele alması gereken net ve berrak bir felsefi, kültürel ve politik gerçeklik haline geldi. Batının bunları tarihin sonu veya büyülü çözüm şeklinde tanımlayarak yaptığı karşılaştırma, bilimsel ve felsefi olarak tartışılırken bilim ve mantıktan ziyade ironik mizaha daha yakın görülür oldu.
Son olarak, Cidde zirvesi, gelecekteki herhangi bir uluslararası veya bölgesel çatışmada var olacak yeni denklemler ve farklı güç dengeleri gerçeğinin açığa çıktığı andı.