Abdurrahman Şalkam
TT

Siyaset, güç ve nüfuz arasında lider

Iraklı müsteşar Kusay Mahbuba, bu başlığı verdiği kitabında milletler, devletler ve kurumlardaki kavramlar ve kişilikler çatışması olarak tanımladığı şeyi ele alıyor. Yazar, aslında kitabının en başında birbiriyle örtüşen kavramlar arasında bir mücadelenin tanığı olacağını duyuruyor. Antik çağlardan beri filozoflar, düşünürler ve tarihçiler tarafından söz konusu kavramların derinlerine inildi. Yüzyıllardır tartışmalara ve araştırmalara konu oldular. İnsanlığın kolektif seyrinde siyasi meselelere ve bunların merkezinde yatan veya etraflarında dönen konulara dalınmadığı bir dönem olmadı. Müsteşar Kusay'ın kitabı, eski ve yeni dünyanın yaşadığı büyük tarihi olaylar duraklarında durarak antik Yunan ve Roma filozoflarından diğer çağdaş düşünür ve politikacılara uzanan bir okuma, düşünme ve çalışma yolculuğu. Bu kitabın değeri, bize geçmiş olayları sunmasında, kendisiyle hep ilgilendiğimiz önemli bir konu hakkında düşünmeye motive etmesi gerçeğinde yatıyor. Bahsettiğimiz önemli konu savaşta ve barışta, gerileme ve ilerlemede üretilen ve üreten liderlik kimyasıdır. Bu kapsamlı kitapta yazar, bizleri insan zihninin politik, antik ve modern yapısının inşasına katkıda bulunan entelektüel, felsefi ve insani sembollerle buluşturuyor. Konunun odak noktası, siyaset, güç ve nüfuz arasında liderlerin kişiliği. Bu üç sütun aslında siyasi ve siyasi olmayan hayatın ortasındaki kavramlar ve etkiler olarak iç içe geçmişler.
Tarih boyunca liderler tarafından alınan ve büyüklü küçüklü savaşlara yol açan tehlikeli kararlar sonucunda insanlık ağır bedeller ödedi. Kimi kararlar da insanlık tarihinde anılmaya değer aşamalarda kalkınma ve ilerlemenin köprüsü oldular. Kitap, bu sınırlı alanda hepsine yer veremeyeceğimiz onlarca şahsiyet üzerinde duruyor. Ancak yazarın seçtiği bağlam, aralarındaki ortak ve farklı noktaları bir araya getiren durakları seçerek burada yer vermemize olanak tanıyor. Bu da bizi, kitabının giriş bölümünde yazar tarafından gündeme getirilen bir soruya götürüyor: Neden liderlik? Yazar şöyle cevap veriyor: Liderlik, liderlik sistemi olarak bilinen sistem içinde birbiriyle etkileşime giren bir grup faktörden oluşur. Böylece tüm detaylarıyla geniş insani faaliyetler alanındaki tüm olayların, deneyimlerin ve uygulamaların kendisinde buluştuğu veya ayrıldığı ekseni oluşturur. Kapsamlı manasıyla liderlik, liderlik sanatı, liderlik bilimi, liderin nitelikleri ve özellikleri, çevreye, liderliğin oluşturduğu veya yüzleştiği koşullara veya olaylara göre nasıl liderlik edilir gibi ondan türetilmiş ve eşanlamlı kavramlara ayrılır.
Yazar Kusay Mahbuba, büyük eseriyle kavramsal mücadelenin odak noktası olacak olan liderlik kavramının tanımını bize işte böyle sunuyor. Bugün liderler sadece devlette en üst makamda oturanlar değil, ekonomi, sosyal, eğitim ve hayatın diğer alanlarında karar verecilerin hepsi lider. Akıl, her alanda aktörlerin yolunu aydınlatan ışık olarak tanımlanıyor. Yazar da İngiliz politikacı Winston Churchill'in şu sözünü alıntılıyor: Geleceğin imparatorlukları akıllara hükmeden imparatorluklar, geleceğin liderleri de akıllara hükmeden liderler olacaktır.” Churchill'in burada yayılmacı sömürgecilik anlamında imparatorluğu değil, siyasi ve diğer alanlardaki tüm temel ve büyük projeleri kastettiğini düşünüyorum. Herhangi bir proje veya alanda lider olan aynı zamanda hakimdir. Hâkim ise hikmet kelimesinden türetilmiştir. Yazarın dediği gibi liderlikte, ölümcül hata kibir ve büyüklüğe kapılma, kalıcı erdem ise alçakgönüllülük ve sağgörüdür.
Yazar, liderin kişiliği ve bileşenleri hakkında geçmişte ve bugün sayılan niteliklerden bahsediyor ve liderlerin sahip olduğu bazı nitelikleri naklediyor. Sonra artıları ve eksileri ile liderlik metotları üzerinde duruyor.
“Köy liderliği”... Yazar, uzun uzun yazmış olduğu bir bölüme bu alt başlığı veriyor ve şöyle diyor: Bu liderlik metodunda, liderin takipçilerine ilgisi en yüksek, hedeflerini gerçekleştirme kaygısı ise en düşük düzeydedir. Liderler, takipçilerini liderliklerinin ana kaynağı olarak görürler, onlara gösterdikleri yoğun ihtimam sayesinde performanslarını geliştireceklerini ve ardından hedeflerine ulaşacaklarını umarlar. Yazar şunları da ekliyor; bu yöntem, Doğu ve Batı toplumlarının özellikle liderlik alanında paylaştıkları tek özelliğin bir sembolü olarak kırsal liderlik olarak adlandırılmıştır. Bu liderlik yönteminde lider takipçilerine çok yakındır. Onlara hizmet eder ve kabile şeyhi modelinde olduğu gibi sorunlarını çözmelerine yardımcı olur. Iraklı olan yazarın son dönemde ülkesinin yaşadıklarının detaylarını takip ettiğini, kabilenin, liderin güvenlik kemeri olduğu Irak liderlik modelinin çekiminde olduğunu düşünüyorum.
Yazar ayrıca seçkin liderlerin vizyonlarını ve liderlik tarzlarını ifade eden, çoğu bilgelik ve ulusal vizyon etrafında dönen sözlerinden de alıntılar yapıyor. Örneğin Çinli filozof Lao Tzu’nun şu sözünü aktarıyor; su doğadaki en narin şeydir ama onu yenmeye çalışan aptaldır, zira gücü akışkanlığındadır. Nelson Mandela’nın: "Ülkemde önce hapishaneye gireriz, sonra ölüm vadisini geçeriz, içimizdeki korkuyu yeneriz, kurtlar vücudumuzdan beslenir, sonra lider oluruz” sözünü naklediyor. Yazar, büyük liderlerin isimlerini anıyor ve bunlardan biri de büyüklüğün bedelinin sorumluluk olduğunu söyleyen Winston Churchill. Churchill, Hitler'in yenilgisiyle sona eren dünya savaşının gidişatını değiştirendi ve bu belirleyici rolünü Hitler’in kendisi de şöyle itiraf eder: İki şey tarafından engellendim, Winston Churchill ve Rusya'nın karları. Kitap, bir savaşçı ve başkan olarak General de Gaulle'ün Fransa'ya liderlik ettiği dönemden duraklar sunuyor ve onun şu sözünü aktarıyor: Fransa'yı diktatörü olmak için özgürleştirmedim.
Demokrasilerde lider değişimi barışçıl şekilde gerçekleşir. Oğul George Bush bir lider değildi ve gücü, yazarın dediği gibi liderlik gücünden değil ülkesinin gücünden geliyordu. Yazar, Barack Obama'yı George Bush’un meydana getirdiğine, Obama'nın ABD başkanlığına, Amerikalıların Bush modeline öfkesi ve kendisinin liderlik yetenekleri sayesinde yükseldiğine inanıyor.
Yazarın bahsettiği bir diğer kavram, yıkıcı karizma... Bu, sıradan insanlar arasında sivrilen, insanların kendisine yetenekli ve diğer insanların seviyesinin üzerinde bir kişilik olarak davrandığı belirli bir bireysel kişilik türüdür. Öyle ki insanlar bu tür kişileri doğaüstü olarak kabul etme veya belirli ama zor niteliklere sahip olduklarını düşünme noktasına ulaşırlar. Bu da onları sıradan insanın sınırlarının dışına çıkararak bir süper insana dönüştürür. İnsanlar onları mucizevi kişiler olarak görürler. Yazar şunu da ekliyor; bazı liderlerin sahip olduğu yüksek karizma, onların otoriter yöntemlerinin ve diktatörlüğün zirvesine ulaşmalarının nedeniydi. Adolf Hitler, Yugoslavya lideri Joseph Tito, Fidel Castro ve Saddam Hüseyin bunun örnekleri.
Liderlik ve diktatörlük arasındaki mesafe genellikle çok küçüktür. Diktatörlük yolsuzluğu büyütür, ulusları yıkar ve insanları yok eder. Allah Teala şöyle buyurur: “Şüphesiz ki Firavun, Mısır topraklarında kendisini büyüklük duygusuna kaptırmış ve ülke halkını sınıflara ayırmıştı, öyle ki onlardan bir kısmını, hor ve güçsüz buluyor ve bunun için de erkek çocuklarını öldürüyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü gerçekten de o, yeryüzünde bozgunculuk yapmak isteyenlerdendi. (Kasas 4)
Kitap, tarihi ve karmaşık bir konuyu gündeme getiriyor. Artık Avrupa, Amerika ya da Asya'da bir varlığı olmayan ama Arap bölgesinde, özellikle ideolojik rejimlerde uzun süre yaşayan bir konuyu, lideri tartışıyor. Ancak yeni bir çağda yeni bir zihin ve yeni bir neslin doğuşuyla Arap bölgesinde de bunun yıldızının söndüğünü düşünüyorum.