Necib Sab
Arap Çevre ve Kalkınma Forumu (AFD) Genel Sekreteri ve “Çevre ve Kalkınma” dergisinin editörü
TT

Avrupa'nın yangınları ve komplo kabusları

Çevresel bozulma ve iklim değişikliği gerçeklerine karşı aşırı şüphecilerden bazıları, raporları ve olayları istedikleri gibi yorumlama fırsatlarını değerlendirmekte profesyonelleştiler. Bazen yetkililere söylemedikleri şeyleri söyletiyorlar, bazen de sözlerini içerikleriyle çelişen yorumlarla açıklıyorlar. Popülistlerin bir can simidi olarak kabul ettiği olaylarla birlikte son zamanlarda bölgemizde ve dünyada bu vakalar arttı.
Amerikan Fox medya ağı, Hollanda'daki hayvan yetiştiricilerinin yeni çevresel koşullara karşı protestolarını "tarımsal üretime karşı çevre ve iklim diktatörlüğü karşısında çiftçilerin küresel devrimlerinin başlangıcı" olarak nitelendirdi. Çok geçmeden eski ABD başkanı Donald Trump da Hollanda çiftçileri devrimi olarak adlandırdığı şeyi desteklediğini açıkladı. Ancak mesele bu tahrif edici yorumlardan tamamen farklı, çünkü Hollanda’nın aldığı önlemler gıda üretimine karşı değil, bazı türlerin diğerleriyle değiştirilmesine ilişkin. Hollanda’da sığır ve domuz çiftlikleri, son yıllarda et veya süt ürünlerine yönelik ihracat taleplerine yanıt verebilmek için önemli bir büyümeye tanık oldu. Ülkenin küçük yüzölçümüne rağmen geniş araziler yem ekimine tahsis edildi, bu da insan tüketimi için gerekli temel gıda ürünlerinin yetiştirilmesini engelledi. Hollanda'da hayvancılık, bilhassa sığırlar, özellikle metan başta olmak üzere sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 15'ini yayıyor. Hollanda'nın 2030 ve sonrası için emisyonları azaltma taahhütlerini yerine getirmesine katkıda bulunmak için alınması gereken yeni önlemler arasında hayvan sürülerinin azaltılması da yer alıyor. Bu, sığır besleyen bazı çiftçilerin hayvan yemi yerine buğday ve yağ üretimine uygun bitkiler gibi diğer tarımsal faaliyetlere geçiş yapmaları, toprağı ve yeraltı sularını kirleten nitrojen oksit birikintilerine neden olan kimyasal zirai ilaçların kullanımını azaltmaları gerektiği anlamına geliyor. Sorun basit görünebilir, et ve hayvan yemi üretimini azaltmak ve bunları doğrudan insan tüketimine uygun ürünlerle değiştirerek çözülebilir. Ancak gerçek şu ki, tarım öylesine ve sonradan kolayca öğrenilebilecek bir zanaat değil, miras kalan bir gelenek ve kültürdür. Bu, çiftçilerden örneğin hayvancılık ve yem ekiminden aniden buğday, sebze ve patates üretimine geçiş yapmalarını istemeyi zorlaştırıyor. Ancak Hollanda pazarının, diğer uzak ülkelerden büyük miktarlarda ithal ettiği tüm bu gıda ürünlerine olan ihtiyacı, dönüşüme bir başka güçlü argüman veriyor. Gerçekçi çözüm, uygulanabilir bir geçiş takvimi belirlemek ve alternatif ürün ekimine geçiş yapanlara teşvikler vermektir. Nihayetinde toplumun çıkarı temeldir ve bilhassa insan varlığını tehdit eden iklim değişikliği tehdidiyle yüzleşmek için bu gerekliyse değiştirilemeyecek kutsal bir meslek veya zanaat yoktur.
Hollanda'da çevre ve iklim diktatörlüğüne karşı çiftçi devrimi propagandası yapan aynı çevreler, son olarak Sri Lanka'yı vuran ve bir halk devrimine neden olan iflası da yıllar önce uluslararası bağış kuruluşlarının ülkeye dayattığı çevresel şartlara bağlılığının bir sonucu olarak tanımlamak için etkin bir şekilde çalışıyorlar. Gerçekte ise devrik Sri Lanka devlet başkanının Nisan 2021’de ani bir kararla kimyasal zirai ilaçların kullanımını derhal yasaklaması, tarımsal üretimde hızlı bir bozulmaya yol açtı. Devlet başkanının uluslararası kuruluşlarda kredisini yükseltmeye yardımcı olacağı yanılsamasıyla aldığı bu karar aceleci ve dengesizdi,  gerek çiftçiler ve halk gerekse uluslararası toplum olsun hiç kimseyi memnun etmedi. Sonuç, aylar sonra kararın iptali oldu, ancak ekonomik çöküşün nedenlerini bu kararla sınırlamak gerçeğe aykırı, çünkü çöküşün gerçek nedenlerini, yani yolsuzluk, hırsızlık ve iyi yönetişim eksikliğini görmezden geliyor. Ne var ki bu, uluslararası kuruluşların genellikle eksik olan hazır reçeteler sunmakla suçlanmalarını engellemediği gibi, onları sorumluluktan da kurtarmıyor. Alternatifler bulunmadan ve dengeli bir geçiş programı hazırlanmadan önce, dahası ülkede elektrik üretimi sıfıra düşmüşken uluslararası bir kuruluşun sunduğu Lübnan’da elektrikli araçları destekleme reçetesi, Sri Lanka'da kimyasal zirai ilaçların kullanımının yasaklanması reçetesine benziyor.
Yorumlama ve sözleri saptırma furyasından, geçtiğimiz günlerde Cidde'de düzenlenen Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi de kurtulamadı. İklim değişikliği gerçeklerine şüpheyle bakan bazı analistler, açık ve duyurulmuş bir hükümet politikasının onayından başka bir şey olmayan Suudi Arabistan’ın zirvedeki açık ve kesin pozisyonu hakkında yanlış yorumlarda bulunmakta çok ileri gittiler. Veliaht Prens Muhammed bin Selman yaptığı konuşmada, bugün dünyanın karşı karşıya olduğu enerji krizinin, dengeli bir enerji karışımını benimsemenin ve hiçbir unsuru ihmal etmemenin gerekliliğini kanıtladığını, bazılarının sadece kriz zamanlarında fosil yakıtların devam eden önemini hatırlamalarının tasvip edilemeyeceğini belirtti. Önyargılı olanların bir kısmı bunu uluslararası iklim anlaşmalarına karşı bir darbe olarak yorumladılar. Veliaht Prens'in aynı konuşmada temiz enerji yatırımlarını artırmaya devam etme, ülkelerin kapasitelerine saygı duyan ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olan uyumlu bir dönüşüm programı aracılığıyla sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdüne bağlı kalmaya dair sözlerini ise görmezden geldiler. Suudi Arabistan’ın pozisyonu açık ve yorumlanamaz. İklim değişikliğinin sabit bir gerçek olduğunu, onunla yüzleşmenin herkesin iş birliğine ihtiyaç duyan acil bir küresel sorun olduğunu ancak bu yükün adil bir şekilde ve ülkelerin gücüne ve kapasitesine göre dağıtılması gerektiğini teyit ediyor. Suudi Arabistan'ın zirvedeki konuşmasını iklim değişikliği komplolarının reddi olarak yorumlayanlara gelince, gerçeği bir kez daha tamamen görmezden geldiler, oysa ulusal haklar bilimsel gerçeklerle çelişemez. İklim değişikliği şüphecilerinin en son buluşları arasında eski Arap iklim müzakerecilerinden birinin birkaç gün önce Twitter hesabından yaptığı bir paylaşım da vardı. Paylaşımda, Avrupa'daki şiddetli yangınların, benzeri görülmemiş sıcaklık artışının sonucu değil de insanları iklimin gerçekten değiştiği konusunda yanıltmak ve emisyonları azaltmayı kabul etmeye zorlamak için çıkarıldığı söyleniyordu. Diyelim ki yangınlar gerçekten kasıtlı olarak çıkarılıyor, Avrupa'nın daha önce hiç görmediği rekor sıcaklıklar da kasıtlı ve sadece bir illüzyon mu? Yoksa aynı zamanda bir komplo mu?
Popülist teoriler ve komplo kabuslarıyla çevreyi ve herkesin hakkını koruyacak dengeli çözümler elde edilemez.