Mustafa Fahs
TT

Kazımi ve savaşçılar arasında diyalog

Kader beni Irak'ta geçen en zorlu 48 saatte Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ile görüştürdü. Mezopotamya ikiye bölünmüştü. İki taraf da kendisinin haklı olduğunu diğer tarafın haksız olduğunu söylüyordu. Bağdat şeytanların avucundaydı. Avuçlarından bıraksalar Irak darmaduman olacaktı. Savaşan taraflar kutsal savaşlarına hazırlanıyorlardı. Birbirlerine “Bizim ölülerimiz cennete gidecek, sizinkiler cehenneme” diyorlardı. Hepsi siyasallaştırılmış şiddetin, sistematik provokasyonun ve planlı bir yolsuzluğun kurbanları oldukları gerçeğini unutuyorlardı. Ancak bazıları savaşı kolaylaştırıp kan dökülmesini ucuzlaştırdı. Sanki aynı çevre, tek bir ev ve tek bir aile içinde bu tür savaşlarda kendilerinden öncekilerden ders çıkarmamış gibiydiler. Sanki savaşları başlatanın ille de bitiren taraf olmayacağını, kazananın bile aslında en büyük kaybeden olduğunu, çatışmaların belirli bir yer, sınıf, mezhep veya etnik kökenle sınırlandırılamayacağını ve tehlikelerinden birinin de ateşin yakın ve uzak tüm evlere düşmesi olduğunu öğrenmemiş gibiydiler.
O akşam, Kazımi sakindi. Olası sayfaları çeviriyordu. Defterine düşüncelerini kaydediyordu. İlk cümlesi ‘kan dökülmesini engellemek’ oldu. Tek bir damla kanın dahi dökülmesini kabul etmeye razı değildi. Tereddütsüz bir şekilde “Şiddet benim işim değil. Bu yüzden kan dökülmesi ile gitmek arasında bir seçim yapmam gerekirse gitmeyi tercih ederim” diyordu. Bu sözü söyleyerek sivil kimliğini geri kazanan Kazımi Iraklı Şii partiler ve güçler ile kendi arasına bir mesafe koydu. Sanki başbakanlık pozisyonunun Şii siyasi camiasının elinden gitmesine sebep olan Kazımi’ymiş gibi onun sivil siyasetine düşman olan İran yanlısı Şii partiler, Kazımi’ye hükümeti kurma görevini vermek zorunda kaldıklarından beri çifte standart uyguladığı bahanesinin arkasına sığınarak onu tutuklamaya çalışıyorlar.
Ancak çok geçmeden anladılar ki, 1 Ekim 2019 ayaklanmasının öncesine geri dönülmesi mümkün değil ve Kazımi’nin başa geldiği 9 Nisan 2020 tarihi kendilerinin çoğunda olmayan özellikleri gösteriyor. Bu yüzden bir inkar tutulmasına yakalanan Şii siyasi camiasının bazı isimleri, büyüklük taslıyorlar ve aslında devleti ve serveti yönetmedeki sefil başarısızlıklarının bir sonucu olarak Kazımi’nin şu anki konumuna geldiğini kabul etmek istemiyorlar. Kazımi onların içinde bulundukları krizi erkenden fark etmiş ve kendilerini onların mirasına hazırlamış olmalı. Bu, Kazımi’nin ve kendisini değerli bir alternatif olarak gören her Iraklının hakkıdır. Irak'ın seçkinleri siyasi partileri ve akımlarıyla sınırlı değildir. Kazımi bir istisnadan ziyade sistemi devirip yok etmek için verilen savaşın başlangıcından bu yana değişim yolunda Ekim ayaklanmasının inşa ettiği istasyonlardan biridir. Sabit olan şey artık bir değişken haline geldi ve değişken olan şey dini, kültürel ve politik bir çeşitlilik oldu.
Söz konusu görüşmede Kazımi, kerpetenin iki çenesi arasında duruyor gibiydi. Bir taraf Yeşil Bölge’ye girmiş diğer taraf ise duvarların arkasında gösteri yapmaya hazırlanıyor ve gerilimin tırmanma olasılığına ilişkin imalarda bulunuyor. Her iki tarafın da hedef aldığı Kazımi, bu keşmekeşin arasında istikrarın korlarını elinde tutan biri gibi bekliyor. Devletin istikrarı uygulamak için yeterli araçlara sahip olmadığını çok iyi bilen Kazımi bu nedenle, gerginliği kontrol altına almak için bir pencere açan ‘diyalog’ konuşmasını başlattı.
Aslında Kazımi kendisiyle daha barışık görünüyordu ve karşı tarafın gücünü takdir ediyordu. Ulaşılması zor olan diyaloğa başvurdu. Herkesi bir kriz anında güçleri ile değil akılları ile hareket etmeye ve öfkeli zihniyetleri sakinleştirir umuduyla korkunun hikmetini bilmeye çağırdı. Bu çağrıyı destekleyenlerin cesur tavizler vermeye ve büyük uzlaşmalar yapmayı kabul etmeye hazır olduklarına inanmaları gerekiyor. Ekim ayaklanmasından sonra oluşan ulusal kamuoyunun inkar edilemez ve baskılanamaz olduğunu ve bunun herhangi bir şekilde görmezden gelinmesinin farklı şekillerde kontrol edilmesi güç sonuçlar doğuracağını bilmeleri gerekiyor.
Dolayısıyla Kazımi ne bir istisna ne de kalıcı bir güçtür. Bilakis kendisi geçici veya uzun vadeli bir değişkendir. Ancak taraflardan hiçbiri onun gitmesini şart koşamadığı gibi kalması için de onu zorlayamaz. Zira kendisinin artıları da var eksileri de var. Ekim ayında empoze edildiği günden tutun mevcut krize kadar kendisine verilen görev (savaşçılar arasındaki çatışmayı erteleme -ancak bu sefer diyalog ile-) henüz bitmedi.