Mustafa Fahs
TT

Irak: Meşruiyet ve yasallık arasında rejim

Sadr Hareketi’nin lideri Mukteda es-Sadr, Irak Meclisi’ndeki bloğunun parlamentodan istifa ettiğini açıklamasından bu yana, (Şii) Koordinasyon Çerçevesi’ndeki muhalifleriyle bir halat çekme oyunu oynuyor.
Sadr’ın yasama olarak parlamentodan ayrılıp çok geçmeden ulusal olarak dönmesinden sonra Koordinasyon Çerçevesi güçleri seçimle değil, yargıyla kazandıkları anayasal meşruiyetten son dönemde mahrum bırakılıyorlar. Sadr, bu kez Yeşil Bölge’nin kapılarından parlamentoya döndü ve anayasal meşruiyet karşısına ulusal meşruiyeti çıkarmayı başardı. Ulusal meşruiyet, şu ana kadar hedeflerinin bir kısmını gerçekleştirdi ve görünen o ki, diğer güçler Sadr'ın taleplerine yanıt vermezse daha da geniş adımlara hazırlanıyor.
Destekçileri parlamentoya girip burayı işlemez hale getirmeyi başardığından beri Sadr, kendisine karşı bir darbe ihtimalini sona erdirdi. Geçtiğimiz günlerde birtakım şartlar öne sürerek meydan okumasında daha da ileri gitti. Muhaliflerinin imzalamasını istediği bir teslim olma ilanına benzeyen bu şartlar, yargının parlamentoyu feshetmesi ve belirli bir süre içinde erken seçimlere gidilmesi taleplerinden oluşuyor. Bu her şeyden önce yasama yetkisini denklemden tamamen çıkarmak demek. Buna tepki gösteren eski Başbakan Nuri el-Maliki Sadr'ın taleplerini reddetti. Aşura Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada Sadr’a cevaben şöyle dedi:
“Parlamento tekrar toplanmadıkça ne parlamento feshedilecek, ne rejim değişikliği yapılacak ne de erken seçimlere gidilecek. Bunları tartışacak olan parlamentodur. Ne karar verirse ona göre hareket ederiz.”
Maliki parlamentonun rolünün ihlal edilmesini reddedip rolüne bağlı kalmayı desteklerken Sadr, Koordinasyon Çerçevesi’nin bileşenleri arasındaki anlaşmazlıktan yararlandı. Özellikle de bazı bileşenlerinin Sadr'ın girişimine yanıt verip bunun tartışılabileceğini söylemesi Sadr’ın işine yaradı. Koordinasyon Çerçevesi’nden bazılarının Maliki ile Sadr arasındaki hesaplaşma savaşında yer almaya hazır olmadığı göz önüne alınırsa bu, gelecekte Koordinasyon Çerçevesi’nin birliğini tehdit edecektir. Bu savaşta yer almak istemeyenler, daha çok girişimiyle ilgili olarak Sadr'la, Irak’ı ciddi bir çöküşe sürükleyeceği kesin olan kanlı bir çatışmadan uzak tutmak için yaptığı diyalog çağrısıyla ilgili olarak da Başbakan Mustafa el-Kazımi iletişim kurma ve sakinleşme taraftarılar. Bir kez daha siyasi güçlere Irak'ın çıkarları ve geleceği için siyasi tıkanıklık sorununu çözerek sorumluluklarını üstlenmeleri çağrısında bulunan Kazımi “Herkesin siyasi tıkanıklığı çözmek için var gücüyle çalışmasını ve anlaşmazlıkları tatlıya bağlamak için diyaloğa başvurmasını diliyorum. Diyalog kurmaktan başka çaremiz yok” dedi.
Yeni Irak siyasi sisteminin bozukluğunun ilk işaretleri, kuruluşundan bu yana ortada. Şimdi gelinen nokta ise otorite güçlerinin devleti ve sistemi yönetmedeki başarısızlığının zirvesidir. Bu, mevcut sistem varken parlamento seçimlerinin yapılmasının ne fayda getireceği konusunda geniş çaplı bir tartışmayı beraberinde getiriyor. Bazı güçler parlamentodaki varlığını kaybetse ve diğerleri ilerlese bile kriz yeniden patlak verecek. Ancak Irak standartlarında, temsiliyet konusunda büyüklüğünü ve devletteki ve sistemdeki varlığını parlamenter varlığının büyüklüğüne bağlamayı reddeden olağandışı bir meşruiyet var. Bu, herkes için başka yorucu çatışmalara kapı aralayacaktır.
Aslında, iki taraf arasında derin bir uçurum var. Bu daha çok tek bir bileşen içinde dikey bir bölünmeye benziyor. Aralarındaki bölünme, sistemin şekline ilişkin anlaşmazlığı aşıp daha çok kimliği üzerine yoğunlaşıyor.
Sadr'ın muhaliflerinin Sadr'a karşı kullanmaya çalıştıkları şey, onun politikaları ve taleplerinin Şiilerin baş yürütme pozisyonlarını kaybetmelerine veya uzlaşmayı reddetmeleri nedeniyle zayıflamalarına yol açabileceği argümanıyken; Sadr, ulusal çoğunluk hükümetinin kurulmasının ve uzlaşmanın reddedilmesinin Şii siyasi İslam partileri için bir güç kaybı ile sonuçlanacağını düşünüyor. Bu anlaşmazlık, gelecekte rejimin kimliğini ve ideolojisini belirleme ve bundan zarar görecek yerel ve söz sahibi bölgesel güçlerin bu dönüşümün gerçekleşmesine izin verip vermeyeceği konusunda derin bir tartışma yaratacaktır.
Buna göre, ‘Ekim İntifadası’nda ortaya çıkan halk çoğunluğuna ilişkin olarak, 2003 rejiminin kimliğinden farklı olarak şekillenmekte olan karmaşık bir Irak ulusal kimliği var ve bu iki kimliğin bir arada yaşama olasılığı artık kalmadı. Mevcut siyasi çıkmaz bir seçim krizinin sonucu değildir. Bu yüzden yeniden seçim yapılarak çözülemez.