Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

ABD ve iç savaş korkuları!

Amerikalıların yüzde 40'ından fazlası, ülkelerinde 10 yıl içinde iç savaş çıkabileceğine inanıyor.
Bu ne bir şaka ne de gazetecilik abartısı; aksine önceki gün haberlerde yer alan bir kamuoyu yoklamasının sonucu. Şaşırtıcı şekilde söz konusu yoklama, bu yaz yayınlanan ve Amerikalıların yüzde 50 gibi yüksek bir orana varan büyük bir bölümünün 10 yıl içinde iç savaşı bir olasılık olarak gördüğünü doğrulayan diğer anketlerin sonuçlarıyla tutarlı. Bu durumun birçok sebebi var. Fakat en önemlileri şiddet ve silahlı suçların artması, toplumsal bölünme ve parçalanma, ırkçılık, genişleyen yoksulluk çemberi, şiddetli siyasi kutuplaşma, aşırı sağ söylemin yükselişi, sosyal medya platformları ve genel olarak internet aracılığıyla komplo teorilerinin kendine verimli bir zemin bulmasıdır. Pek çok kişi sadece gelişigüzel bir ayaklanma hadisesi değil, darbe girişimi olarak nitelendirdikleri 6 Ocak 2021'de Kongre binasına yapılan saldırı olaylarını örnek göstererek tüm bunların siyasi şiddetin yayılmasına yol açabileceğine inanmaya başladı.
Araştırma ve anket şirketi YouGov ile prestijli The Economist dergisi tarafından düzenlenen kamuoyu araştırması, Amerikalıların yüzde 65'inin siyasi şiddetin 2021'in başından, yani Kongre baskınından sonra arttığına ve bunun birkaç yıl içinde daha da tırmanacağına inandıklarına işaret etti. Katılımcılara bunun önümüzdeki 10 yıl içinde bir iç savaşa yol açma olasılığı sorulduğunda, yüzde 43'ü bu görüşe katıldığını belirtti. Bu oran, katı Cumhuriyetçiler arasında yüzde 54 ile daha da yüksekti.
Kongre binası baskını ve öncesi ile sonrasında yaşanan gerilimler ABD'yi sarsan büyük bir şoktu. Popülist ve demagojik fenomenlerin gelişmesi ve aşırı sağın yükselişi ile ABD demokrasisinin karşı karşıya olduğu meydan okumalar hakkında geniş bir tartışma başlattı. Ülkede artan faşist eğilim konusunda uyaran pek çok ses yükseldi. Trumpizm olgusunu "yarı-faşist" olarak nitelendirdiğinde, Başkan Joe Biden da bu tartışmaya dahil oldu ve eski başkanın destekçilerinin sert eleştirilerine maruz kaldı. Ancak merkezi hükümete karşı olan aşırı sağcı hareketin gelişmesi tehlikesi, benzersiz ulus fikrini şişiren ve demokratik kurumlara meydan okuyan ırkçı fikirler konusunda uyarıda bulunan tek kişi Biden değildi. Bu uyarılar, 6 Ocak 2021 olaylarıyla ilgili soruşturma oturumları sırasında Kongre salonunda defalarca tekrarlandı. Basından birçok isim, Amerikalıları rahatsız eden bu olguyu analiz etti. Uyarılar ayrıca Biden yönetimini "ulusal iç terörle mücadele stratejisi" yayınlamaya sevk etti. İç terörizmi ABD için dış terörizmden daha büyük bir tehlike olarak sınıflandıran ABD istihbarat servisleri de bu konuda uyardı.
Kongre’ye düzenlenen baskına yol açan koşullar ve demokrasiye yönelik tehlikeler üzerine yapılan tartışmalarda Trump'ın adı çokça anılsa da gerçekte asıl hedef etrafında toplanan ırkçı sağcı gruplardan, demagoglardan ve aşırı milliyetçilerden oluşan akım. Bu akım, "Önce ABD" çağrısı yapan sloganları, göçmenlere karşı duvar inşa etme projesi, "Washington bataklığından” bahsetmesi, medya ve geleneksel demokratik kurumları hedefe koyması ile eski başkanda aradığını buldu.
Trump’ın son başkanlık seçimleri sonuçlarına şiddetle karşı çıkarak düzmece sayması, aşırı sağcı liderlerin en çok istediği şeydi. Çünkü bu, Amerikan demokrasisini ve kurumlarını sorgulama söylemine geniş bir alan açtı. Bu nedenle, eski başkanın Washington'da gösteri düzenleme, başkanlık seçimleri sonuçları ile Biden'ın zaferinin onaylanmasını önlemek için Kongre binasına yönelme çağrısının etrafında toplanmaktan çekinmediler. Capitol binasının basılmasına öncülük eden örgütlü grupların içine silahlı olarak katılanlar da vardı ve bu nedenle pek çok kişi bu olayları anayasaya ve seçim mekanizmasına karşı bir darbe girişimi olarak gördü. Bu konudaki en tehlikeli şey, sıradan seçmenleri şiddetin sandığa ve sonuçlarını değiştirmeye alternatif olabileceğine ikna etme çabasıydı.
Asıl sorun bu aşırı akımın Cumhuriyetçi Parti'nin içine sızmaya başlaması ve Trump'ın destekçilerinin, önümüzdeki kasım ayında yapılacak Kongre ara seçimlerinde partinin adaylarını belirlemek için düzenlenen ön seçimlerin çoğunu kazanması bunun kanıtı. Ara seçim, Washington'daki güç dengesini Cumhuriyetçiler lehine çevirebilir. Görev süresinin geri kalanında programlarının ve planlarının çoğunu felç ederek Biden'ı "topal ördek" pozisyonunda bırakabilir.  Aynı zamanda Trump'ın 2024'te başkanlık için aday olma niyetini açıklamasının yolunu döşeyebilir. Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Beyaz Saray'dan ayrılırken yanına aldığı ve Mar-a-Lago tatil beldesindeki konutuna götürdüğü gizli belgeler nedeniyle eski başkanının aleyhine dava açılması halinde "sokaklarda isyanların" yaşanması olasılığından bahsettiğinde bu, bugün ABD'de meydana gelen kutuplaşmanın boyutunu ve artan siyasi şiddet tehdidini yansıtıyor.
Cumhuriyetçi Parti’nin Florida Eyalet Meclisi için adaylarından birinin, bu ayın ortasında, devlet kurumlarına karşı şiddeti, FBI ajanlarının, IRS (Vergi Dairesi) ajanlarının ve "diğer tüm federal ajanların" vurulmasını teşvik eden tweetinden, ABD'nin gerçekten büyük bir kriz ile karşı karşıya olduğu ve bir savaştan korkanların boşuna konuşmadığı görülebilir.
ABD bir kurumlar devleti olmaya devam ediyor ve demokrasisi sarsılsa bile halen güçlü. Bu nedenle iç savaş korkularından bahsetmek, bunun kaçınılmaz veya yakın olduğu anlamına gelmez. Gerçek tehlike, şiddetin siyasi arenaya sızmasıdır. ABD, ırkçılık sorunundan silahlı suçlara, yoksulluk çemberi ve zenginler ile fakirler arasındaki uçurumun genişlemesine, aşırı sağın, uzak bölgelerde yaşayan ve hızlanan demografik değişim nedeniyle kendilerini tehdit altında hissettiklerini söyleyen beyaz gruplar arasındaki hoşgörüsüzlük ve nefret söyleminin yükselmesine kadar artan çatlaklardan muzdarip. Tüm bunlara Amerikan vatandaşlarının elindeki yaklaşık 400 milyon silahı da eklersek siyasi şiddetin gelişme olasılığına ilişkin korkular ciddi ve endişe verici hale geliyor. Belki de buradan hareketle, geçen hafta NBC News tarafından yapılan bir ankete göre, daha fazla Amerikalı demokrasiye yönelik tehditleri bugün ülkenin karşı karşıya olduğu en önemli sorun olarak görmeye başladı. Onlara göre bu sorun, ekonomik sorunlardan, enflasyondan ve mevcut geçim krizinden daha önemli.