Irak'ta son zamanlarda yaşanan olaylar, ABD'nin Irak'taki demokratik süreci desteklemekte ya da tam tersini yapıp İran nüfuzunun artmasına yol açmakta oynadığı rolle ilgili soru işaretleri yaratıyor. Washington İran nüfuzunu alenen reddediyor, ancak durumun gerçekliği bize Irak’ta olup bitenler hakkında başka bir üzücü hikâye anlatıyor. Şu anki dramatik Irak hikayesine girmeden yaklaşık 20 yıl öncesine, yani Cumhuriyetçi Başkan George Bush yönetiminin Irak'ı işgal etmek için düzenlemeler ve planlar yaptığı zamanlara geri dönmeliyiz. Başlangıçta bahane ve gerekçe Irak'ı kitle imha silahlarından arındırmaktı. Bu aşama, dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Şubat 2003'te Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmayla doruğa ulaştı. İstiladan kısa bir süre sonra, CIA, Savunma İstihbarat Ajansı ve diğer ABD istihbarat birimleri bu suçlamaya dair kanıt bulamadılar. Ayrıca Irak'ı el-Kaide ile ilişkilendiren herhangi bir iz veya ipucu ortaya çıkarmayı da başaramadılar.
Dümen, savaşı ve Amerikan işgalini destekleyen kesin bir gerekçe olarak bir yanda Saddam Hüseyin'in ihlal ettiği insan hakları hikayesi, diğer yanda Irak'ta demokrasiyi yayma çalışmalarıyla bağlantılı başka bir rotaya kırıldı.
Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin Irak'ı işgalinden yaklaşık 20 yıl, Beyaz Saray’da 4 Amerikan başkanı yaşayıp Irak sahnesinin tanıkları ve hareket ettiricileri olduktan ve yaklaşık 5 bin Iraklı hayatını kaybedip yaklaşık 2,5 trilyon dolar ve belki de daha fazlasına ulaşan savaş maliyetinden sonra şunu sorguluyoruz: Acı çeken Irak'ta demokrasi gerçekleşti mi? 10 ay önce ufukta demokrasi için bir fırsat belirdiyse, Biden yönetimi neden bunun arkasında durmadı, daha önce kendisi için çabaladığı şeyi gerçekleştirmek için tüm gücüyle bu fırsatı desteklemedi ve kuvvetlendirmedi?
İki yüzlü, ruhunda her zaman ve ebediyen temel bir çelişki taşıyor gibi görünen ABD görüntüsü halen mevcut ve yaklaşıyor. Örneğin, ABD Başkanı Biden, Haziran ortasında Washington Post'a verdiği bir röportajda, Ortadoğu'yu selefi Donald Trump dönemine nispeten daha istikrarlı diye tanımladı. Irak'taki sakin durum ve ABD güçlerine yönelik saldırılardaki azalmanın bunun delili olduğunu söyledi.
Özellikle son 3 ayda Irak, tehlike kazanlarında kaynıyor gibi göründüğü, tek Şii bileşeni arasında bile iç savaş alametleri olabildiğince yakınlaştığı (ki gerçekten de oldu) için, bu Amerikan bakış açısındaki kusuru açıklamaya veya yorumlamaya ihtiyaç yok gibi görünüyor.
24 Ağustos'ta, eski Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu’dan Sorumlu Müsteşar Yardımcısı David Schenker, ünlü “Foreign Policy” dergisinde “Biden’s Indifference Has Given Iran the Upper Hand in Iraq” (Biden'ın Kayıtsızlığı İran'a Irak'ta üstünlük sağladı) başlıklı makalesini yayınladı.
Uzun makale, yüksek rütbeli bir Amerikalının yaralanmamış bir tanıklığı ve İranlıların Irak’ın iç işlerine daha fazla müdahale etmesinin kapısını açanın ve Irak’ı demokrasinin rotasından ve yolundan sapmaya itenin Biden yönetiminin ihmali olduğunu ileri sürüyor. Bunun işaretleri yaklaşık 10 ay önce ve özellikle de sabah akşam Tahran'ın yörüngesinde dönen ve emirlerine uyan milislerin ve siyasi İslam gruplarının şanslarının gerilediği son parlamento seçimlerinde görülmüştü.
Schenker yazısında, Mukteda Sadr’ın Irak'ın koruyucu meleği olmayabileceğini, ancak en azından Irak'ın egemenliğini tüm ülkeye yaymanın, 2019'dan bu yana ülke geneline yayılan protesto hareketlerinin ana hedefi olan yolsuzlukla mücadele etmenin yollarını aradığını ve hala da aradığını belirtiyor.
Burada yine şunu sorgulamak hakkımız: “Asaib Ehlil Hak, Seyyid eş-Şüheda, Hizbullah Tugayları gibi Haşdi Şabi’ye tabi farklı fraksiyonlarıyla İran tarafından desteklenen “Koordinasyon Çerçevesi’ne karşı Biden yönetimi doğmakta olan Irak demokrasisinin işaretlerini desteklemek için ne yaptı? Kaldı ki bu fraksiyonlar, herhangi bir yeni Irak hükümetinin kuruluşunun önünü kesmeye çalıştılar ve hatta Başbakan Kazimi'ye suikast girişiminde bulundular. Kürtlerin üzerine füzeler yağdırdılar ve insansız hava araçlarıyla saldırılar düzenlediler. Irak Temsilciler Meclisi Başkanı el-Halbusi'nin evini bombaladılar?
Washington, Sadr yanlılarını Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu sağlamaktan yoksun bırakan yargı darbesini tuhaf bir sessizlik içinde izledi. Irak yargı organı İran ve onun Irak içindeki vekillerinin hakimiyeti altında. Bu karar, geçen Ekim ayında ezici bir çoğunlukla değişim lehinde oy kullanan Iraklı seçmenlerin cesaretini kırdı.
Biden yönetimi Irak'a karşı ihmalkâr mıydı, yoksa bu sessizlik kasıtlı mıydı?
Biden yönetiminden üst düzey bir yetkili, isminin açıklanmaması şartıyla Schenker'e, geçen Aralık ayından bu yana Biden'ın planının "Iraklıları kendi sorunlarını kendileri çözmeleri için bırakalım" olduğunu söylemiş.
Washington - Biden, Irak'ta müdahale etmeme yaklaşımını seçti, zira Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani'nin Irak'ı 10 defadan fazla ziyaret ettiğini görmesine rağmen, ABD'li yetkililerin ziyaretleri yüzeysel ve önemsiz kaldı.
Schenker, yazısının sonunda, Irak'ın Tahran için bir öncelik olmaya devam etse de belirsiz bir nedenle Washington için artık bir öncelik olmadığı sonucuna varıyor.
Burada nedeninin hemen hemen açık olduğu söylenebilir; Irak, büyük olasılıkla İran’ın vereceği diğer tavizlerin bedeli olarak Washington ve Tahran arasında yapılacak nükleer anlaşma sunağında feda edilecek.
Ayrıntılar nedir? Onları bir sonraki yazıda ele alacağız.
TT
Biden, Irak'ta İranlıların işlerini kolaylaştırdı mı?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة