Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

İngiltere bunalımda!

İngiltere Başbakanı olarak atandığı bir önceki gün Sayın Liz Truss'u gök gürültülü ve yağmurlu bir hava karşıladı. Ancak ülkenin gökyüzünün bulutlarla kaplı olması ve krizler, yaklaşan fırtınaların daha şiddetli olacağına ve iktidar döneminin çalkantılı geçeceğine dair bir uyarıydı
Truss, giden Başbakan Boris Johnson'ın yerine geçme mücadelesi sırasında ortaya çıktığı gibi, partisinin milletvekillerinin önemli bir bölümünün desteğine ve daha da kötüsü, halkının güvenine sahip değil. YouGov’un son anketine göre, İngilizlerin sadece yüzde 14'ü onun Johnson'dan daha iyi bir performans göstermesini bekliyorlar. Çoğunluk, ekonomik krizi çözme kudretinden şüphe duyuyorlar. Ekonomik kriz, çözümünde başarısız olursa yeni hükümetin belini kıracak ya da fırtınayı aşmayı başarırsa, Truss’a parti liderliğindeki konumunu korumayı ve başarısız olmasını bekleyenleri - ki bunların sayısı çok-  yenmeyi garanti edecek bir kaldıraç olacak.
47 yaşındaki Liz Truss, Margaret Thatcher ve Theresa May'den sonra başbakanlığı üstlenen üçüncü kadın oldu, ancak bu ona herhangi bir özellik kazandırmıyor veya kendisi bir emsal teşkil etmiyor. Yeni hükümetinin kaydettiği belki de tek emsal, en önemli üç bakanlığı etnik azınlıklardan kişilere teslim etmesiydi. Dışişleri Bakanlığı, annesi Sierra Leoneli bir İngiliz olan James Cleverly'ye gitti. Hazine Bakanlığı, Ganalı göçmen bir anne-babanın çocuğu olan Kwasi Kwarteng'e gitti. Bu arada Hindistan asıllı Suella Braverman da İçişleri Bakanı olarak atandı.
Bütün bunlar, 1970'lerden beri gördükleri en ciddi ekonomik ve geçim kriziyle nasıl yüzleşeceklerine odaklanan İngilizler için önemli olmayabilir. Enflasyon oranı önemli bir artış kaydederek yüzde 10'u aştı ve önümüzdeki yılın başında da yüzde 20'ye ulaşması bekleniyor. Ufukta durgunluk ve tırmanması muhtemel işçi grevleri görülüyor ki bu da hayati sektörlerde zaman zaman hizmetlerin duracağı anlamına geliyor. Bu durum yetmişli yıllarının sonunda, şiddetli bir ekonomik kriz nedeniyle grevlerin ülkeyi felç ettiği, en hayati sektörlerde çalışmaların durduğu ve sokakların çöp yığınlarıyla kaplandığı "Hoşnutsuzluk Kışını" hatırlatıyor. Truss'un karşı karşıya olduğu mevcut krizlerin en ciddisi, Nisan ayında yüzde 54 oranında artan, önümüzdeki ay yeniden yüzde 80 oranında artacağı açıklanan ve önümüzdeki Ocak ayında bir artış daha beklenen hanehalkı enerji faturalarındaki keskin yükseliş. Bu nedenle yeni hükümet bu dosyayı çalışma programının en ön sıralarına yerleştirdi, çünkü kaderini kesinlikle o belirleyecek. Truss'un bugün, bu krizle mücadele planını açıklaması bekleniyor ve sızıntılara göre plan, her bir aile için ortalama yıllık enerji faturasının yaklaşık 2500 sterlin olarak dondurulmasını içeren ve hükümete 100 milyar sterlinden fazlaya mal olacak bir destek içeriyor. Ancak bu, hükümet ile vatandaşlar arasında bir balayının başlangıcı anlamına gelmiyor, çünkü bu miktarın nasıl sağlanacağı konusunda yaygın bir tartışma dönüyor.
Faturaları dondurma fikrini esasında muhalefetteki İşçi Partisi’nin programından “ödünç alan” Başbakan, küresel yüksek fiyatlar krizinden yararlanan ve 2 yıl içinde yaklaşık 170 milyar sterline ulaşacağı tahmin edilen bir kâr biriktiren enerji şirketlerine acil ve geçici bir vergi uygulayarak bunu finanse etme önerilerini reddetti. Truss, bu vergi yerine, vatandaşların enerji faturalarının sübvansiyonunu borçlanarak finanse etmek istiyor. Bu ise devletin borcunun artması ve yükün gelecek nesillere yüklenmesi demek.
Bu, daha ziyade zengin ve büyük şirketlere fayda sağlayacak, sıradan ve enflasyon ile pahalılık hortlağı ile yüzleşen vatandaşa ise sadece kırıntıların düşeceği vergi indirimlerine dayalı bir program geliştiren yeni Başbakanın, düşüncelerinin bir kısmını yansıtıyor. Program aynı zamanda şirketlere teşvikler sağlayıp, ücretleri kısıtlayarak yatırımı teşvik etmeyi de içeriyor. Birçokları bunu Başbakana halk arasında popülerlik kazandırmadan, hükümet ile sendikalar arasında çekişmelere ve işçiler arasında huzursuzlukların tırmanması olasılığına yol açacağına inanıyor.
Geçtiğimiz günlerde görüşlerini dile getiren belirli sayıda ekonomist ve analist, Başbakanın önerilerinin İngiltere'nin sorunlarını çözme konusunda pek bir şey yapmayacağını ve hatta onları daha da kötüleştirebileceğini belirtti.
Muhafazakar Partinin gündemindeki kilit konulardan biri olan göçle mücadele konusunda ise yeni Başbakan sert bir tavır sergiliyor. Sınırı izleyen kuvvetleri yüzde 20 artırma ve hükümetin sığınmacıları Ruanda'ya göndererek sınır dışı etme planının uygulanmasını sağlama sözü verdi.
Truss, İngilizlerin giderek artan bir bölümünün politikacılara güvenlerini kaybettiklerini açıklamalarına neden olan Johnson hükümetinin skandallarıyla sarsılan, bölünmelerden muzdarip olan Muhafazakar Partiyi restore etmek gibi başka bir meydan okuma ile de karşı karşıya. Garip olan şu ki, ilk konuşmasında partiyi yeniden birleştirme ve saflarını sıkılaştırma konusuna değinmedi. Dahası yeni hükümetini kurarken parti liderliği yarışında rakibi olan Rishi Sunak'ın tüm destekçilerini bakanlık görevlerinden uzaklaştırıp,  bakanlıklara kendi destekçilerini toplayarak tam aksini yaptı.
İronik olan şu ki, yeni Başbakan doğrudan kendisine miras kalacak sorunlar dağından bahsetmeye geçmeden önce konuşmasına selefini, performansını ve mirasını överek başladı. Amacı belki de onu tarafsız hale getirmekti çünkü gelecekte kendisi için en büyük tehlikenin o olabileceğinin ayrımında. Zira Johnson birçok kez görevine dönmeyi arzu ettiğini gizlemedi ve en son bir önceki gün resmi olarak istifa etmeden önce yaptığı veda konuşmasında bunu bir kez daha dile getirdi.
Dış politika düzeyinde, Truss'un öngörülebilir politikaları sadece İngiltere’nin sorunlarına sorun katacak. Truss selefi gibi, Ukrayna'ya tam destek sunulması gerektiğine tamamen ikna olmuş durumda ve bu da Rusya ile daha fazla gerilim anlamına geliyor. Aynı zamanda Çin'i "uluslararası tehdit" olarak sınıflandırmasının ardından Pekin ile bir soğuk savaş cephesi açılacak. Daha da kötüsü, Kuzey İrlanda Protokolü'ne ilişkin anlaşmadan vazgeçmekte ısrar ederse, Avrupa Birliği ile bir ticaret savaşını ateşleyebilir ve Joe Biden yönetimiyle ilişkileri gerebilir.
Bu dönemde İngiltere'nin atmosferi, dün Amerikan gazetesi The New York Times’ta yayınlanan bir makalenin "İngiltere'ye hoş geldiniz. Her şey korkunç" şeklindeki başlığının özetlediği şiddetli bir bunalıma işaret ediyor. Truss’un karşı karşıya olduğu meydan okuma, genel havayı değiştirip, ülkeyi karşı karşıya olduğu krizlerden ve içinde bulunduğu bunalım durumundan çıkarıp çıkaramayacağıdır.