Abdulaziz Tantik
TT

Sistematik düşünebilme…

Sitemli ve sistematik düşünceye ulaşmak, bilgi ile oluşacak bir durum değildir. Bilgi, düşüncede bir veridir. Ama düşünceyi meydana getiren şey bu bilgiler arasında kurulacak bağ ve bu bağa dayalı olarak belirli bir bakış ve ilkeler üzerinden onları yaşamın kendisine dönük bir tanım, tespit ve yargıya taşımaktır. Düşünmek sistemli ve sistematik olarak düşünebilmeyi içerir. Salt veriye dayalı ama herhangi bir bakış ve öncüller üzerinden yapılmayan fikri çabalar bir karşılık üretmemektedir. Üretilen fikirler ise bir yaraya merhem olmaktan çok yarayı derinleştirmektedir.
Sistemli düşünmek; belirli bir bakış ve öncüller üzerinden sınırları muhafaza eden düşünceler geliştirmektir. Bu bakış, iktisadi, siyasi, toplumsal, sosyal veya psikolojik zemine münhasır da olabilir. Birbirine yakın disiplinlerin bir arada değerlendirildiği zeminlerde de oluşabilir. Önemli olan, sistemli olmanın kendisine dair sınırların açık oluşu, hangi ilkelere dayalı olduğunun belirginlik kazanması ve neyle sınırlandırıldığının da bilinmesidir. Böylece bu sistemli bakıştan hareketle ortaya konulan düşüncenin sağlaması yapılabilir, eleştiriye konu edile bilinir ve itirazlar yapılabilir.
Sistemli düşüncede yasal sınırlar, o sistemin içinde kalan alanla sınırlanmak ve o alanın dışına çıkmamaktır. İlkelerini dikkatle seçmek ve alanla sınırlı kullanımını dikkate almaktır. Kavramın kullanımı daha nesnel ve genel bir kullanıma sahip olsa da sistemli bir bakış içinde kullanıldığında o kavramın yeni bir anlamı ihtiva ettiğini gözden kaçırmamak önemli hale gelir.
Genelde sistemli bir düşünceye yönelik eleştiri, kendi alanından çok farklı bir bakıştan hareketle yapılmaktadır. Bu eleştiride hakkaniyeti ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bir düşünce serseri mayın gibi serbest değildir, olmamalıdır. Her düşünce, kendisini ortaya çıkaran bakışla ilişkilidir. Her bakış ise kendisine öncül olarak kabul ettiği ilkelere dayanır. Bu süreci doğru okumadığımız sürece eleştiri boşa çıkacaktır. Bir anlama sorunu ile karşı karşıya kalınarak birbirini anlamayan ama birbirini eleştiriye tabi kılan bir olgunun tuzağına düşülmüş olur.
Sistematik düşünce ise sistemli düşünce gibi sınırlı bir alandan daha fazla lokal zeminde hareket ederken bağıntılar üzerinden genele yönelik bir yaklaşıma ulaşmaya çalışır. Bir sistemli düşüncenin sınırlı alana münhasıran dışarıda bıraktığı bilgi ve gerçeklikleri de dikkate alarak üst bir zemin üzerinden bakışı sorgular ve eleştiriye tabi kılar. Sistematik düşünce, bir şeyi yerli yerinde değerlendirmeyi eksene aldığı gibi, onu kendi bütünlüğü içinde bir değerlendirmeye ve eleştiriye tabi kılar. Örneğin, rasyonel felsefe açısından bir meseleyi ele almak mümkündür. Ama rasyonel felsefe doğal olarak kendine sınırlı bir alan tercih etmiştir ve başka bilişsel süreçleri kendi alanı içinde tanımlayarak onları sınırlandırmıştır. Bu da onun zaafını oluşturmaktadır. İşte rasyonel düşüncenin zaafını var oluş felsefesi bağlamında ele alarak değerlendirmek mümkün olduğu kadar bilimsel bir bilgi sürecine dair elde edilen bilgiye istinaden de eleştiriye tabi kılınabilir. Ama en temelde sezgisel olarak bütünlüğü kavrama bakımından rasyonel düşünce eleştiriye tabi kılınır ve o zaafından neşet eden hakikatin indirgenmesi sorununa yeni bir yaklaşım geliştirilebilinir.
Sistematik düşüncede disiplinleri dikkate almak kadar metafizik ilkeleri de dikkate almaktan kaçınmamayı içerir. Psikolojik bir zeminin sosyal bir zemin ile münasebetini de dikkate alır. Hatta gen üzerinden tarihsel dinamikleri, ırki özellikleri vesaire de gözeterek daha geniş bir zeminde meseleyi ile almak ve düşünmek üzerinden düşünce geliştirmeyi sağlar.
İster sistemli düşünce, ister sistematik düşüncede olsun, asli ilke farktır. Farkın hem ontolojik zeminde bir karşılığı vardır, hem de epistemik zeminde bir karşılığı olacaktır. Fark, bir düşüncenin eksiğini, gediğini, zaafını, fazlasını, derinliğini, sığlığını, gücünü vesaire ortaya koymada tek önemli ölçüttür. Eleştiri noktasında da disiplinler arasındaki mukayesede de fark belirleyici bir rol oynamaktadır. O yüzden farkı fark etmeden eleştiri yapmak, mukayese etmek, değerlendirmede bulunmak bir zaafa taşır.
Sistemli düşüncede bakışı meydana getiren usul/yöntem kendi içinde bir bütünlüğe sahip olmalıdır. Bu bütünlüğü sağlayamayan bakışlar, yerini bir başka bakışa bırakmak zorunda kalacaktır. Her bakışın bir alanı bulunmaktadır. Bir bakışın alanının genişliği onun işlevselliğinin gücünü gösterir. Alanı daraltılmış bir bakış, geniş bir zeminde fikir üretmeye talip olduğunda sorunlar baş göstermektedir. O yüzden sistemli bir bakış birden fazla disiplini veya bilişsel süreci aynı zeminde tek bir alanda yerleşik hale getirerek ona uygun öncülleri harekete geçirdiğinde işlevini artırmakta ve gücünü derinleştirmektedir. Böylece sorun çözme potansiyelini de çoğaltmaktadır.
İslam düşünce tarihi bağlamında fıkıh, tefsir, kelam, felsefe ve tasavvuf gibi temel disiplinlerde var olmak ve onlarla sınırlı kalmak, yaşama tekabül eden sorunları kökten çözmede yetersiz bırakmaktadır. Tek başlarına hayatı domine etmeye kalktıklarında yetersizlikleri de belirginleşmektedir. Tarihsel seyir izlendiğinde bu net bir şekilde görülebilir. Benzer bir şey bilişsel süreç içinde geçerlidir. İster duyusal, ister akli ve ister sezgisel bir bilişsel süreci tek başına yaşamı domine etmeye kalktığınızda eksik kalacaktır. Tarihteki birçok tartışma ve çatışma zemini de bu tekelci yaklaşım yüzünden gerçekleşmiştir. Bugün modern düşünce açısından bilim/deney, gözlem, akıl ve sezgiyi tek başına harekete geçirdiğinde, bir sosyal teori oluşturduğunda sorunlar yumağı da başlamaktadır. Rasyonalizm tek başına hayatı domine edemedi. Kendisinden birçok farklı bakış ve teori oluştu. Bilimsel bilgi, en son yaşadığımız pandemi sürecinde bile sağlıklı kararlar alamadı, yaşamı domine etmeye çalıştığı için bugün ekonomik bir daralma ile karşı karşıya kaldık. Sezgisel yaklaşımlar, kurtarıcılar üretme, mitler üzerinden yaşamı domine etmede de bir başarı ortaya konamadı. Her disiplin, domine etme yerine kendi alanını koruyarak mevcut soruna kendi yaklaşımını sunarak çözüme katkı sunabilirdi.
Sorun insanın çok boyutluluğu ve çok yönlülüğüdür. İnsan tanımı, sistemli ve sistematik düşüncede temel bir konumu ihtiva eder. Bunun yanında yaşam tanımı ve bu yaşamın oluşumu, belirlenişi ve yaratılışı bağlamında da doğru tanımlar ortaya konmazsa sorunları çözüme kavuşturma imkânı bulunamamaktadır.
Dikkate alınması gereken temel şey: bugün dünya bir kriz yaşamaktadır; anlam ve değer krizi…
Krizi çözüme kavuşturacak ve sosyal barışı ikame edecek bir felsefi yaklaşım geliştirilemedi. Modernliğin ürettiği toplumsal sözleşme iflas etmiştir. Özgürlük, demokrasi ve haklar mevzuu da soruna dönüşmüştür. Otokratik ve totaliter sisteme doğru yönelmiş bir dünya ile karşı karşıyayız. İşte kendini haklı çıkaracak bir pozisyonu üretmek zor olmuyor: sistemli bir düşünce üzerinden o sınırlar içinde makul ve meşru bir zemin kurulmaktadır. Medya üzerinden bu görüş pazarlanarak genel kabule dönüştürülecek bilimsel verilere sahibiz. Kamuoyunu yönlendirmede elde edilen başarılar, zaten insanları bir yöne kanalize etmede yeterlilik kazanmıştır.
İşte sistematik düşünmek, size kurulan tuzağı görmenize yarayacaktır. Sistemli bir düşüncenin ürettiği sorunu görmenize, propaganda ile düşünce arasındaki mahiyet farkını gösterecektir. Aynı doğrultuda ise size bilişsel bir bağımsızlık, yöntemlere yönelik dışarıdan ve üstten bakma zemini sunması da ayrı bir avantajdır.
Bir şeyin, bir durumun, bir olgunun, bir olayın, bir bilginin, bir bakışın, bir yöntemin, bir yargının, bir tanımın, bir tanımlamanın farkını görmeden onu doğru bir zeminde değerlendirme yapmak mümkün değildir.
Farkın ne kadar önemli olduğunu görmek için bu yeterlidir. Bakışlar, sistemler ve teoriler arasında birini diğerinden ayırtan farkları görmek, bulmak ve anlamak onları daha otantik bir zeminde anlamayı, tanımayı, tanımlamayı, yargılamayı beraberinde taşır.
Bu bir süreçtir. Bu sürecinde kendisine has sorunları olacaktır. Burada gerçekliğe olan tutkumuz belirleyici olacaktır. İnsan hata yapabilir, yanlışa düşebilir. Ancak bunun hata ve yanlış olduğunu anladığında hemen onu düzeltebilmeyi de bir ahlaki tavır olarak ortaya koymalıdır. Çözümün dayanağı da bu olacaktır.