Suriye’de sözde direniş ekseninin, İsrail'in askeri üslerine yönelik hava ve füze saldırılarının devam etmesine ses çıkarmayıp boyun eğmesi birçok insanı şaşırtıyor. Ancak daha da şaşırtıcı olan, gerilimin kurallarının değişmesine ve sınırdan yüzlerce kilometre uzaktaki yerleri içerecek şekilde son zamanlarda bombalamalara maruz kalarak bir süreliğine hizmet dışı kalan Şam ve Halep havaalanları gibi sivil alanları kapsayarak genişletilmesine rağmen bu boyun eğmenin devam etmesi.
İsrail'in gerilimi tırmandırma kurallarını değiştirmesinin nedenini, İran'ın Suriye'deki askeri faaliyetlerinin artması ve füze fabrikaları inşa etmesi, Şam ve Halep havaalanları aracılığıyla hava savunma sistemleri ve insansız hava araçları (İHA) da dahil olmak üzere, gelişmiş silah ve mühimmat taşıması ve bunları Suriye'nin bazı şehirlerindeki depolarda sakladığına dair söylentilerle ilişkilendirenler doğru düşünüyor. Nitekim Tel Aviv hükümeti sürekli, Suriye’deki askeri faaliyetlerinin artırmasının gerekçesi olarak İran’ın eylemlerinin ve tehditlerinin artmasını ve Tahran ile ona bağlı silahlı mezhepçi milislerin, şimdi veya gelecekte Suriye'de kuzey sınırlarından güvenliğini doğrudan tehdit edecek yeteneklere sahip etkili bir güç merkezi oluşturmasını engelleme amacını gösterdi. Bu, İran'ın Suriye topraklarına daha fazla yayılmasına, varlığını ve nüfuzunu güçlendirmesine, askeri pozisyonlarını iyileştirmesine ve unsurlarına Suriye'yi Hizbullah tarafından yönetilen Lübnan cephesini tamamlayıcı bir cephe haline getirecek niteliksel silahlar sağlamasına izin verilmeyeceği anlamına geliyor.
Aynı şekilde, bu tırmanışı İran ile yapılan nükleer anlaşmayı canlandırmak için devam etmekte olan müzakerelere bağlayanlar da yanılmıyorlar. Tel Aviv gerilimi tırmandırarak, gerek Tahran tarafından kandırılmaya ve oyuna getirilmeye hazırlıklı olma, gerekse nükleer anlaşma ile sınırlı kalmayıp, yayılmacı bölgesel rolü ve balistik füze geliştirme programlarını da kapsayacak şekilde Tahran’dan tavizler koparma konusunda sert bir tutum sergileme açısından, çıkarlarını ve endişelerini gözetmeleri için ABD yönetimine ve Avrupa ülkelerine daha net bir baskı yapmak istiyor gibi görünüyor.
Bu tırmanışı ile Rus-Ukrayna savaşının gelişmeleri ve İsrail’in Ukrayna’daki savaş ile meşgul olan Rusların kuvvetlerinin bir kısmının Ukrayna'ya çekilmesiyle oluşan boşluğu Tahran’ın doldurup Suriye’deki nüfuzunu güçlendirmeye çalışmasından hoşnut olmadıkları, hatta Suriye topraklarında İran askeri üsleri kurmaya yönelik her türlü girişimi açıkça reddettikleri gerçeğini kullanma çabası arasında bağlantı kuranlar da yanılmıyor.
Aynı doğrultuda, bu yeni gerilimi, İsrail'in bölgenin sorunlarına çözüm bulup istikrarına kavuşmasını sağlamada güvenilir bir taraf olduğu ve Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen'de artan İran etkisi sorunuyla mücadelede işbirliği yapmaya hazır olduğu yönünde güçlü bir izlenim vererek, Arap ülkelerinin İran'ın yayılmacı emellerine yönelik korkularını kullanma girişimi açısından değerlendirmek de doğru olacaktır. Ancak bu, gerek Irak’a savaş açıp devleti ve kurumlarını parçalayarak gerekse Hizbullah'ın Lübnan'daki artan gücüne müsamaha gösterip İran ve milislerinin Suriye'deki bariz müdahalesini görmezden gelerek bu nüfuza zemin hazırlayan ve izin verenlerin ABD ile İsrail olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Tabi ki, Tel Aviv ile Suriye rejimi arasında köklü bir gizli ortaklık olmasaydı, İsrail'in Suriye'deki tırmanışını devam ettiremeyeceğini söylesek bir sır vermiş olmayız. Zira İsrail'in son 10 yılda rejimin devrilmesini desteklemediği, bilakis iktidarda kalması için elinden geleni yaptığı artık bilinen bir gerçek. Buna karşılık da Şam yöneticileri, varlıklarının devamı için İsrail örtüsünün öneminin farkındalar. Bunun nasıl farkında olmasınlar ki? Zayıflıkları karşısında Tel Aviv’in ne kadar üstün olduğunun ve şiddet ve yıkım sonucu yaşadıkları krizlerin bilincindeler. Bu, cephelerini kapatmaya devam etme ve İran'ı ve milislerini Suriye topraklarından İsrail'e yanıt verme meşruiyetinden yoksun bırakma konusundaki ısrarlarını açıklıyor. Nitekim İsrail, Suriye rejimine askeri operasyonlarla ilgilenmediğine ve yaptığı şeyin genel olarak, temelde silah sevkiyatlarını, İran’ın füze depolarını ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve ona bağlı milislerin üslerini hedef alan caydırıcı ve önleyici saldırılar olarak kalacağına dair çeşitli sinyaller gönderdi.
Biraz daha açacak olursak, durumu daha da şaşırtıcı kılan şey, İsrail’in askeri tırmanışının her zamanki gibi Suriye medyasında bir gerilim olarak yansımaması ve hatta tam tersine daha önceden gösterilen tutumların sertliğinde gözle görülür bir yumuşama olması. Zira her zaman düşman olarak addettiği tarafa ‘uygun yer ve zamanda’ karşılık vereceğine dair tehditler savurup gözdağı veren rejim, Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasından da anlaşılacağı üzere bu tutumunu değiştirerek uluslararası toplumu, sivil altyapıya yönelik hava saldırılarının uluslararası hukuka göre bir savaş suçu sayıldığı gerekçesiyle, İsrail’i yaptıklarından sorumlu tutmaya çağırdı. Düşmanın saldırılarına devam etmesinden Arap ve uluslararası sessizliği sorumlu tutarak, Suriyelilerin altyapı tesislerinin hedef alınmasına bir kınama veya açıklama dahi yapılmadığını vurguladı. Şam’ın, İsrail yetkililerini ‘hesaba’ çekme ve Tel Aviv’i Şam ile Halep havaalanlarının kasıtlı olarak hedef alınmasından hukuki, ahlaki, siyasi ve mali olarak tamamen sorumlu tutma haklarını elinde tuttuğuna işaret etti!
Ancak en tuhaf olanı da şu ki, Suriye'deki İran unsurlarına karşı İsrail’in askeri tırmandırma kurallarının niceliksel ve niteliksel olarak değişmesi, her iki tarafın da meseleleri kontrol altında tutmaya ve savaş seçeneğinden kaçınmaya dikkat ettiği gerçeğini değiştirmedi. Nitekim Tahran sadece hızla silahlarının depolandığı yerleri değiştirmek ve unsurlarına korunaklı yerlerden çıkmamaları konusunda uyarıda bulunmakla yetindi!
İsrail bir savaş çıkma ihtimaline karşı tetikte iken İran, Suriye'deki askeri merkezlerine ve milislerine Tel Aviv’in istediğini yapmasına izin verilmesinin getirdiği aşağılanma durumuna rağmen, savaş macerasına girmeyi tercih etmiyor. Bunun sebebi iki tarafın gerekçelerinin, her ikisi için de pahalıya patlayabilecek bir bilanço hesaplamasıyla çatışması olabilir. Ya da Tahran’ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen'deki birçok yere müdahale etmesi sonucunda bitap düşen en zayıf taraf olduğunun farkında olmasından, savaş ortamının, sloganlarının sahteliğini ve krizlerinin ciddiyetini ortaya çıkaracağından korkmasından ve bunun İranlıların kendilerine çok pahalıya mal olan yayılmacı politikaya yönelik tepkilerini hızlandıracağından endişelenmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Son olarak her iki tarafın savaşma seçeneğinden kaçınmasının sebebi objektif bir çıkarları olması olabilir. Nitekim İsrail'in Lübnan, Suriye ve Irak topluluklarının hayatlarını felç etmek, ilerlemeleri için fırsatları yok etmek ve diğer Arap taraflarını kuşatmak için İran'ın ve onun milislerinin varlığını sürdürmesine gizliden gizliye ihtiyacı var. Buna karşılık İran ve müttefiklerinin de kartları karıştırmak ve krizleri çözmekten kaçınmasının yanı sıra şiddete başvurma, mezhepçiliği kızıştırma ve bölgenin işlerine müdahale etme planlarını haklı çıkarmak için İsrail’in bölgede tehdit olarak kalmasına apaçık ihtiyacı var!
TT
İsrail Suriye’de gerilimi tırmandırıyor!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة