Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Şimdiye kadar İsrail Suriye’ye kaç kez saldırdı?

İster Şam Uluslararası Havalimanı ve çevresi, ister diğer farklı bölgeler olsun, Suriye topraklarını hedef alan İsrail'in askeri saldırılarının sayısını takip etmek zor ve belki de yalnızca istihbarat servisleri veya özel araştırma merkezleri bu sayıyı bilebilir.
Yine de asıl mesele bu değil, çünkü buradaki asıl soru, Suriye'nin sadece bir İran üssü değil, bir silah deposu haline gelmesiyle birlikte İsrail'in yoğun bir şekilde hedef aldığı Suriye'deki İran'a ait füze ve silah stoğunun ne kadar olduğudur.
İsrail'in sürekli olarak Suriye'yi ve dolayısıyla İran'ın teçhizatını ve askerlerini, Hizbullah'ı ve oradaki İranlı grupları hedef alması, Tahran ile Hizbullah'ın sessizliği ve Esed rejiminin mahcup açıklamalarıyla karşılık buluyor.
Bu, İsrail'in gerçek hedefleri vurduğu anlamına gelir ve ayrıca İran'ın olası bir savaş durumunda Suriye ve Lübnan'ı bir çatışma alanı olarak benimsediğini ve bu nedenle bu saldırılara yanıt vermekten veya gerilimi tırmandırmaktan kaçındığını gösterir.
İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarının sayısı, İran'ın Viyana'da müzakerelere devam ettiğini, Lübnan ve Suriye'de askeri yığılma yaptığını, olası herhangi bir savaşta Tahran'ın saldırı için bir başlangıç ​​noktası olmaması adına Irak'ı parçaladığını ve Suudi Arabistan’ı zayıflatmak için Yemen'de gerilimi tırmandırdığını doğruluyor.
İsrail'in Suriye'de İran'ı böylesine yoğun bir şekilde hedef alması, İsraillilerin İran'la herhangi bir çatışma ihtimaline binaen Lübnan ve Suriye tarafındaki tehlikeleri azaltmak istediğini ve bu nedenle İsrail'in, Tahran'ın kolunun her yere uzanmasını engellemek istediğini de gösteriyor.
Bütün hikaye bu gibi görünüyor ve biz de soruyoruz: Bir savaş durumunda, olası hasarın boyutunu bilmek için İran'ın Suriye'deki ve dolayısıyla Lübnan'daki silahları ne kadar?
Buradaki diğer soru ise şu: ABD'nin, tüm bu silahları bölgeye sevk etme özgürlüğüne sahip İran'a yönelik yaptırımlarının bir kıymeti var mı?
Her şeyden önce Amerikan istihbaratı, İran silahlarının İran'dan Irak'ı takip ederek Suriye'ye varışını ve 2003'ten bu yana Irak'taki Amerikan varlığını takip etmekte gerçek bir rol oynadı mı?
Demek istediğim, İran'ın bu silah kaçakçılığı operasyonlarını akıllıca yürütmediği, daha ziyade Suriye'deki İsrail saldırılarının sayısının, oradaki İran stoğunun büyüklüğünü gösterdiği gibi, bölgede yapılan bu silah kaçakçılığına karşı da ABD ve Batı'nın herhangi bir ciddiyet göstermediğidir.
Bu da bizi başka bir noktaya götürüyor: İran'ın Suriye'deki silah miktarı bu kadar ise İran, sınır komşusu olan Irak'a ne kadar silah soktu ve Irak'tan ne kadar silah kaçırdı, özellikle Irak devleti için tehlike arz eden gruplara ne kadar silah sağladı?
Bütün bunlar bize, İran'ı bölgede zapt edecek ve onunla yüzleşecek hiçbir Amerikan ya da Batı ciddiyetinin olmadığını söylüyor, tıpkı Amerikalıların yirmi yıllık ABD varlığı boyunca Taliban'la uğraştıkları gibi.
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve Taliban’ın Kabil’e geri dönmesinden sonra, Amerikalıların Taliban ile ciddi bir şekilde mücadele etmediği ortaya çıktı, bu yüzden çekilmeden "bir saniye"  sonra Taliban geri döndü. Saniyeyi alay olarak değil, tüm ciddiyetimle söylüyorum.
Özetle İran, güçlü olduğundan değil, Batı'nın ve Arapların ihmali nedeniyle yayılım sağlıyor. Bu, şimdiye kadar pek iyi anlatılmamış, özellikle de “direniş ve muhalefet” yalanını ortaya çıkaran bir hikâye. Ve ne yazık ki bölgenin bedelini ödeyeceği kaçınılmaz bir hesaplaşma günü olacak.