Dürüst olalım. Liberal-muhafazakar, muhalif-ılımlı, dindar-laik gibi farklı mensubiyetlerimizle Araplar ve Müslümanlar olarak çoğumuz, İranlı kadınların mevcut otoriteye karşı protesto ve gösterilerinden hoşnut değiliz. Bilakis bu durum bizi biraz rahatsız ediyor.
Bu çoğunluğun, İran Dini Lideri Ali Hamaney'in ‘bazı hainleri ayaklanmaya’ teşvik eden Batı kaynaklı bir komplonun olduğuna ilişkin söylediklerini kabul etmediğini ve yüz binlerce İranlı kadının sokağa çıkmasını, başörtülerini çıkarmasını ve güvenlik güçleri ile rejimin önde gelenlerine meydan okumasını yöneten herhangi bir dış bağlantı görmediğini söylemeye gerek yok. Zira bu çoğunluk şu an yaşananların, İran toplumunun kendi gelişimi ve 43 yıllık velayet-i fakih yönetimi ile Ayetullah Humeyni'nin On iki İmam Şii fıkhi beyanı için ortaya koyduğu yorumun ardından geldiği noktadaki koşullarla ilişkili iç sebeplerden kaynaklı gösteriler olduğunu düşünüyor.
Rejimin başarısız ekonomik politikaları ve külfetli emperyal projesi, uluslararası yalnızlık ve yaptırımlarla birleşti. İranlı liderlerin tam kullanımının sağlanmasının İranlıların yaşam standardını yükselteceğini ve ülkelerini büyük güçler arasına sokacağını belirttiği nükleer proje, sıradan vatandaşların sonuçlarını göremediği ve dokunamadığı bir hayale dönüştü. Bunun nedeni, yukarıda bahsedilen tam kullanımın etkinleştirilmesi ve meyvelerinin toplanmasının, gerek enerji üretimi gerek tıbbi alanlarda olsun, küresel pazara girmek ve İran'ın kendisini dışarıda tuttuğu finansal ve yasal sistemlerle bağlantılı olmasıdır. Etnik ve dini azınlıkların baskısı, otoritenin dünyaya ve içinde nasıl yaşanacağına dair dar bir görüşü dayatması şeklindeki daha geniş bir bağlamda meydana gelmektedir.
Ancak -ki bu büyük bir “ancak”- gösterilerin İran meselelerini takip edenlerin çoğunun beklemediği bir yerden geldiğini söylemek gerek. İran toplumunun ikinci plana atılmış savunmasız bir kesiminden geliyordu: Rejimin Müslüman toplumlarda ve İran çevresinde eşi görülmeyen bir ayrıcalığa sahip olduklarını ve saygı gördüklerini söylediği kadınlardan…
Tahran’daki rejimden hoşlanmayan ve içlerinden bazılarının tamamen ihtilaf içinde olduğu söz konusu Müslüman ve Arap kesimlerinin her birinin rejimin ne şekilde düşmesi ‘gerektiği’ ve yerine gelecek alternatifin özellikleri hakkında bir görüşü var. Ancak olup bitenler rejimin parlak bir döneminde ‘tarihin aldatmacasının’ bir parçasıydı.
Ekonomik sıkıntılar, topluma uygulanan baskı ve ülkenin Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen’de askeri ve güvenlik maceralarına sürüklenmesi, Humeyni’nin uygun sosyal davranış modelinin uygulanmasından sorumlu ‘ahlak polisinin’ işkencesine maruz kalan genç bir kız yüzünden patladı. Kamuya açık yerlerde saç kesme ve başörtülerini yakma, rejime karşı doğrudan bir isyanın simgeleri oldu. Ancak aynı zamanda bu simgeler, özellikle kendisini Ayetullah yönetiminin baş kurbanı olarak gören şehirli orta sınıf içerisinde kadın davasının, rejime karşı ayaklanmada öncü bir konuma sahip olduğunu da gösteriyor.
Hatırlayalım; güvenlik güçlerinin Emir Kebir Üniversitesi'ndeki öğrencilerin yurtlarına baskın yaptığı (bazılarını camdan attıkları söylentileri var) 1999 yılındaki protestolardan tutun Yeşil Devrim’in gerçekleştiği 2009 protestolarına ve hayat pahalılığı ile benzin fiyatlarındaki artışa karşı 2017-2019 yılları arasında yapılan protestolara kadar, şehirler bu gösterilerin ana çıkış noktasıydı. Daha sonra gösteriler Arap ve Kürt bölgelerine sıçradı. Şimdi güneydoğudaki Beluç bölgeleri ciddi bir istikrarsızlık durumuna tanıklık ediyor. Öyleyse orta sınıf ve Mahsa Emini’nin mensup olduğu Kürt azınlık da dahil olmak üzere etnik azınlıklar geleneksel olarak önde yer alıyor. Ancak bu sefer sahneye kadınlar da çıktı.
Açık konuşacak olursak; kadın davasının öne çıkması, bunun siyasi gündemin en tepesine yerleşmesi ve İran rejimi ile iç ve dış politikalarına karşı çıkmak için en az diğer sebepler kadar önemli bir unsur olarak görülmesi, geleneksel siyasi güçleri tutumlarını kökten gözden geçirmeye çağırıyor.
Birincisi, kadın davasını özellikle de başörtüsü meselesini enine boyuna tartışmak üzere masaya yatırmaya karşı çıkan bazı siyasal İslamcılar var. Son zamanlarda din alimlerinin seslerinin çıktığı ve kadın meselenin genişçe ele alınması gerektiğine işaret ettikleri doğru. Ancak bu sesler Arap ve İslam ülkelerindeki dini müessese içinde halen izole edilmiş durumda ve muhafazakarlar arasında güçlü bir direnişle karşı karşıya.
İkincisi, sol kesimdeki bazı kişiler, toplumun tamamı gasptan kurtulduğunda ve sömürü ortadan kaldırıldığında kadın sorununun kendiliğinden çözüleceği, bu meselenin toplumsal adaletten ayrılamaz olduğunu ve bu meseleye odaklanılmasında Arap ve Müslüman toplumlardaki yoksul grupların mücadelesini bozabilecek bir ‘burjuvazi’ şüphesi olduğu görüşünde.
Arap ve Müslüman liberaller ise kadınların tüm haklarını vurguluyor ve davalarını destekliyorlar. Ancak siyasi etkinlikten yoksunlar ve rolleri seçkin çevrelerle sınırlı. Toplumlarımızdaki kadın meselesi ile ilgili düşünce çemberinin dar olmasından ve bunun ifade edilmesi için mevcut alanların yetersiz olmasından kaynaklanan bir hamlık var.
Önemli olan şu ki İranlı kadınlar bir şeylerin artık ertelenemeyeceğini görünce kadın ve vatandaş olarak haklarını talep etmek için inisiyatif almaya karar verdiler. Bu sırada tartışmalarımıza sakince devam edebiliriz.
TT
İranlı kadınların protestosundan neden rahatsızız?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة