Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Hırs ve enaniyet ateşini söndürmek

“Hırs kibritiyle enaniyet barutu harlamış dört bir yanı.”
Arapçada hırs; aşırı biçimde arzu etmek, istemek, giysiyi dikkatlice çekip soymak ve cildin soyulmasına neden olan yara[1] gibi anlamlara gelirken Türkçede ise; sonu gelmeyen istek, aşırı tutku, öfke, kızgınlık[2] gibi manalarda kullanılmaktadır. Hırs kavramı Kur'ân-ı Kerim'de türevleriyle beraber beş ayette geçer. Bu ayetlerin ikisi[3] Hz. Peygamber’in insanların iman etmesini arzulamasıyla ilgili sergilediği aşırı istek ve çabayı, üçüncüsü yine Hz. Peygamberle ilgili olup onun ümmetine olan düşkünlüğünü ve sevgisini[4] ifade etmektedir. Dördüncü ayet ise mü’minlere eşlerine karşı yaptıkları muamele konusunda bir uyarıdır: “Ne kadar uğraşsanız da kadınlar/ eşleriniz arasında duygusal yönden adalete gücünüz yetmez."[5] (en-Nisâ, 4/129). Beşinci ayette zikredilen hırs ise, kınanan ve insanın enaniyetinin sebep olduğu hırstır. Yahudilerin “İnsanlar içerisinde yaşamaya en düşkün kimseler, hattâ âhirete inanmayan müşriklerden bile daha tutkun olduklarını”[6] ifade eden ayette zikredilir.
“Ayrıcalıklı millet” saplantısı içinde bulunan genelde bütün İsrailoğulları (Yahudiler ve Hristiyanlar) özelde Yahudiler, kendilerini imtiyazlı görüyorlardı. Hatta enaniyetleri onların şu cümleleri kurmalarına neden oldu : “Bizler Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız.”[7] Hal böyle olunca “Her ne yaparsak yapalım, kesinlikle cennete gireceğiz!” dediler. Bununla da yetinmeyerek “Allah katında âhiret yurdu ve cennet nîmetlerinin sadece kendilerine has olacağını iddia ettiler.”[8] Bu enaniyetleri ve hırsları onların “ehrasannas/ insanların en hırslısı, en tutkunu olarak nitelenmelerine neden oldu. Enaniyetleriyle hırs ateşini körüklemeleri onları Allah katında kârlı çıkarmadı, tam tersine kınandılar ve aşağılandılar. Ne binlerce yıl yaşamayı şiddetle arzu etmeleri ne de kendilerinden başka hiç kimsenin cennete girmeyeceğini iddia etmeleri onları başlarına gelecek olan azaptan koruyamadı.
İbrahim Tenekeci’nin ifadesiyle; "Meziyetlerimizi anlatmaya koyulduğumuz andan itibaren, onları kaybetmeye başlıyoruz." İsrailoğulları ve onlar gibi davrananlar kendilerine verilen lütuf ve nimetleri kendilerinin birer meziyeti görmeleri nedeniyle enaniyetlerini beslediler. Güçlenen enaniyetleri onları hırs bataklığına çekerek  kötü akıbetlerini hazırladı.
Vahiy, sürekli olarak insanı kibirden, kendini büyük görmekten, enaniyetten uzak durması için uyarmıştır: “Sakın gurura kapılıp da, insanları küçümseyerek onlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde çalımlı çalımlı yürüme, dâimâ saygılı ve alçakgönüllü ol! Çünkü Allah, gurura kapılıp başkalarına karşı büyüklük taslayan hiç kimseyi sevmez.” [9]
İnsanın enaniyete sürüklenmesindeki sebeplerden birisi de hakkıyla boyun eğip kulluğun gereklerini yerine getirmemesidir. Zira enaniyetine ilk mağlup olanların başında gelen İblis, boyun eğip secde etmekten kaçınmıştır. Onun peşinden gidenler de Rahman’a secde etmekten kaçınıp durmuşlardır.[10] Şu hakikati de unutmamak gerekir ki, “Ubudiyetin noksaniyetiyle enaniyet kuvvet bulur ve nemrutçuluk çoğalır.”[11]
Gereksiz ve aşırı hırsın kişiye ve topluma vereceği zarara dikkat çeken Hz. Peygamber şu uyarıyı yapar: "Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şan, makam hırsıyla/düşkünlüğüyle dine verdiği zarardan daha fazla değildir."[12]
Takva ve Allah sevgisiyle dolmayan gönüllerin hırs ve enaniyet ateşiyle dolması kaçınılmazdır. Hırs kibritiyle enaniyet barutunun harlanmasına engel olmak için taşın altına elimizi koymak yetmez, gerektiğinde yüreklerimizi de koymak gerekir ki biteviye harlanmaya çalışılan hırs ve enaniyet ateşi söndürülebilsin. Bu nedenle yola koyulduğumuzda ben bu işten ne kazanacağım hesabıyla değil, “Ey Rabb’imiz! Biz, ‘Rabb’inize iman edin!’ diyerek insanlığı imana çağıran bir dâvetçinin çağrısını işittik ve derhâl ona iman ettik…” hasbiliğiyle yolu sonuna kadar yürüyebilmek gerekmektedir.

[1] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, 113
[2] https://sozluk.gov.tr/ 29.09.2022
[3] Yûsuf 12/ 103; en-Nahl 16/37
[4] et-Tevbe 9/128
[5] en-Nisâ 4/129
[6] el-Bakara 2/96
[7] el-Mâide 5/18
[8] el-Bakara 2/94
[9] Lokmân 31/18
[10] Furkan 25/60
[11] Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 746
[12] Tirmizî, Zühd, 43